Ana içeriğe atla

Onur Öymen’in anıları… İbretlik sözler ve unutulan bir mektup





Onur Öymen, diplomaside kazandığı deneyimi, CHP milletvekili olarak parlamentoya taşıyarak, TBMM’de bir “pusula görevi yapmıştı. “Baskılara Direnirken” başlıklı kitabını her satırını adeta yutarak okumuştum. O sayede, sözde içinde yaşadığımız, hatta parlamentoda ve devlet mekanizmasının koridorlarında an be an izlediğimiz gündemin perde arkasında ne çok “bilinmeyen” olduğunu öğrenmiş olduk. Öymen’in beş yıl önce yayınlanan kitabını “bilinmeyenleri öğrenmek isteyenler” varsa onlara ısrarla öneriyor ve sayısız önemli başlığı arasından birini, “Açılım Süreci”ni seçerek sizlerle paylaşmak istiyorum.   

Öymen, “CHP olarak görüşümüz belliydi , teröristle müzakere edilmez, mücadele edilir” dedikten sonra özetle şunları ekliyor:

 

…Oysa Türkiye’ye yurtdışından dayatılmaya çalışılan terör örgütüyle müzakere yaklaşımı demokratik ülkelerde benimsenmeyen bir yaklaşımdı… 

…Karşımızdaki güçlerin esas amacının bağımsız bir Kürt devletinin kurulması olduğu açıktı. 2014 yılının ortalarında BBC’e demeç veren Barzani, kısa bir süre içinde referandum yapıp bağımsız bir Kürt devleti kuracaklarını söylediğinde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Kürt devletini tanıyacaklarını açıklamıştı… 

…Uğur Mumcu’nun yıllar önce yazdığı şu satırları hatırlamakta yarar var, -ABD ve öteki batılı ülkeler için bu kadar Kürt yanlısı oldular? Bu soruya yanıt aramak zorundayız. ABD için sorun, İran, Irak ve Türkiye’nin birer bölümünü kapsayacak bir Kürt  devleti üzerinde şimdiden egemen olmak ve olası petrol yataklarını bu Kürt devleti aracılığı ile elinde tutmaktır…”


Şu sırada “bir numaralı gündem maddesi” haline gelen Kürt sorunu tartışılırken bence Uğur Mumcu’nun çok önemli bir başka sözünü de hatırlamak gerekir:

“Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz.” 

O halde Öymen’in kitabını okumayı hatta dip notlara ve kitabın sonunda yer alan eklerdeki belgeleri de incelemeye devam edelim.


———Deniz Baykal’ın Erdoğan’a mektubu——




2009 yılının Ekim ayında dönemin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal’ı “baş başa görüşmeye” davet ediyor, ancak Baykal bu davete bir mektupla yanıt veriyor:


“ Açılım politikanızla ilgili olarak bizimle görüşme arzunuzu ifade eden mektubunuzu aldım. Açılımın içeriği çerçevesi ve ilkeleri ile ilgili herhangi bir somut açıklamanın yapılamamış olması müphemiyeti arkasında nelerin hedeflenip saklandığı sorularını davet etmiş o da milletimizin tedirginliğini kaygılarını hızla artırmıştır. 

Bu öngörülmüş belirsizlik bir yandan Anayasamızdan  Türk milleti sözünün çıkarılacağı, eğitim dilinin değiştirileceği, PKK’ya af çıkarılacağı, İmralı‘dan gelecek yol haritasının uygun bölümlerinin değerlendirileceği beklentilerine yol açmış, öte yandan kurulan ilişkiler, verilen umutlar sonucunda, -Dağ Fare Bile Doğurmadı- hayal kırıklığına neden olmuştur. Daha sonra da bu hayal kırıklığını telafi etmek için yoğun ikna çabalarına gerek duyulduğu ortaya çıkmıştır. Bugün ise -Anaların Gözyaşını Dindireceğiz, Şehit Cenazelerine Son Vereceğiz- şeklinde ifade edilen bir temenni ve iyi niyet beyanlarına dayalı bir politika ile karşı karşıyayız. Aslında bu bir politika değil bir propagandadır. 

Çünkü hangi tedbirler alınacak, hangi çareler uygulanacak, hangi tavizler verilecek belli değildir…

İmralı’dan gelen yol haritasının açıklanmasına bir türlü cesaret edilememiştir. Acaba evlatlarını teröre şehit veren insanların, terör örgütünün Türkiye’ye yönelik siyasi planlarından haberdar olmaya hakları yok mudur? Yoksa PKK talepleri ortaya çıkınca yürütülen dolaylı müzakere sürecine destek veren vatandaşlarımızın gerçekleri göreceğinden, hazmettirme işinin daha da güçleşebileceğinden mi korkulmuştur? Ne yazık ki terör örgütünün ve ona destek veren odakların ayrıştırmacı siyasi taleplerine karşılamaya çalışan bu siyasal açılım süreci daha şimdiden terör örgütünün itibarini artırmış, bölgedeki meşruiyetini ve etkinliğini giderek yükseltmiştir…”


Deniz Baykal, mektubunun sonraki bölümlerinde, bölgede yapılması gerekenleri sıralıyor ve  ve cümlelerini Erdoğan’a “CHP Genel Merkezinde sizinle baş başa ikili bir görüşme yapmaya hazırım” diye sonlandırıyor.


———-Bugün farklı mı?——



Onur Öymen’in kitabında dile getirdiği konular, yıllar sonra bile ne kadar güncel ve sıcak değil mi? O halde şu soruların yanıtı “2025 yılın 4 Aralık perşembe günü” itibarıyla nerede?


-Üçüncü kez başlatılan Açılım Süreci konusunda şu anda neler biliyoruz?

-İmralı’da iktidar milletvekillerinin Abdullah Öcalan ile yaptıkları görüşmenin tutanakları neden bire bir açıklanmadı?

-Kısa bir süre öncesine kadar Öcalan ve PKK ile ilgili inanılmaz sertlikte ifadeler kullanan MHP’nin başındaki isim Devlet Bahçeli, ne değişti de bu sürecin önde gelen savunucusu olup çıktı?

-Bundan 16 yıl önce açılım sürecine CHP’nin destek vermeyeceğini açıklayan Deniz Baykal’in mektubunda öne sürdüğü gerekçeler bugün de “aynen geçerli” değil mi?


Peki,  bunca bilinmeyen varken,  CHP lideri Özgür Özel’in, “İmralı’ya gitmeyiz” deyişindeki yanlış nerede?


Kitapta Deniz Baykal’a düzenlenen “Kaset Komplosu”nun detayları ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu olay sonrasında  CHP’nin başına “beklenmedik biçimde geçişi” de yer alıyor. İnsan aklına ister istemez, “Deniz Baykal, Açılım Süreci ve pek çok konuda AKP politikalarına destek vermediği için mi bu komploya kurban gitti?” Sorusu geliyor…


(*) https://www.remzi.com.tr/files/books/3806/dosya/baskilara-direnirken-on-izleme.pdf

(**)https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87%C3%B6z%C3%BCm_S%C3%BCreci

(***) https://medyascope.tv/2025/11/22/ozgur-ozelden-imrali-aciklamasi-vagon-gibi-tayyip-beyin-pesinden-gitmeyiz/

(****) https://bianet.org/haber/baykal-istifa-etti-komplo-iktidarin-onayi-olmadan-yapilamaz-dedi-121875






-


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...