Ana içeriğe atla

Dedemin “altı oklu” kravatı



 

Dedem Tahir Bey, çocukluğumun silinmeye yüz tutmuş, buğulu anılarında öylece duruyor. O kadar az görebildim ki onu, halamla beraber bir kaç kez yaz tatilinde ziyaretine gittiğimizde, bir de İstanbul’a geçerken Ankara’da Hanımeli Sokaktaki evimizde kaldığında… 
Hatta bavul taşımamış, mavi renkli üzerinde SAS yazılı bir çantayla gelmişti. 

Onu kaybettiğimizde ilkokuldaydım, bana karne armağanı olan Nacar saatim hep bileğimdeydi, siyah kayışına iki delik daha açtırmıştı babam, o denli zayıftım. İnce, uzun boylu ve nedense hep takım elbiseli bir siluet olarak anımsadığım dedemin, çerçeveli fotoğrafı yıllarca evimizin duvarındaydı, şimdi ağabeyimde…


Babaannemin Güllü Masalları’nı yayına hazırladığımız günlerde, sıra “Horoz Şekeri” başlıklı masala gelince, sevgili illustratörümüz Esra Özek, masalda benim çocukluğumda geçen “bir an”ı resimlemek istedi ve dedemin o çerçeveli resminde karar kıldık. Tahir Dedem o resimde yine takım elbiseliydi, beyaz gömlek ve kravatıyla çok şıktı, belli belirsiz gülümsüyordu… Esra, çerçevenin arkasına yeşil ve kırmızı horoz şekerlerini yerleştirince kırkıncı sayfadaki kompozisyon tamamlandı. O kadar sevinçliydim ki, Tahir Dedem yıllar sonra sanki yeniden karşımdaydı, ona çay ikram edecektim, yokluğunda ailemizde ve ülkede olanlar üzerine sohbet edecektik, ama sevincim bir anda endişeye dönüştü:

-Aaa, dedem o kravatıyla masalda yer almalı mı?

                                    -Ne vardı ki kravatta?


Dedemin kravatında CHP’nin “altı oku” net biçimde yer alıyordu… Yani cumhuriyetçilik, inkılapçılık, laiklik, halkçılık, milliyetçilik ve devletçilik ilkeleri.


-E, ne güzel işte, ne var bunda? Bu ilkelere kim karşı çıkabilir?

-Tamam da, “siz kitabınızla çocuklara gizli gizli siyasi mesaj mı veriyorsunuz?” demezler mi?


Hemen sevgili Esra ile konuştuk, kravatı rötuşladı ve altı oku çıkardık… Tahir Dedemin o fotoğrafı hangi yıllarda çektirdiğini bilmiyordum, belki de  Türkiye’nin “tek parti” yıllarıydı. Esasen bizim bütün aile hep CHP’ye oy vermişti, hatta bayramlarda ve yılbaşında annem o kimi pırıltılı, kimi sade görünümlü tebrik kartlarını hazırlarken, bana da zarflama görevi verirdi ve tebriklerden biri mutlaka İsmet İnönü’ye gönderilirdi, işin hoş yanı istisnasız her zaman İnönü’den de anneme cevabi tebrik kartı hem de “ıslak imzalı” olarak gelirdi.


Hey gidi güzel yıllar… Ne kadar mutluyduk o zamanlar.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...