Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Arşidüşesin çişi… (Ulysses okumalarına devam! 2)

Bakın şimdi size   önemli bir itirafta bulunacağım, ama lütfen aramızda saklı kalsın olmaz mı? Cehalette bir asır öncesinden bile geride olduğumu, elifi gördüğümde mertek sandığımı aman başkaları bilmesin. Ah dostlar, cehalet üç sınıfa ayrılırmış diye duydum, o kadar merak ediyorum ki acaba ben acaba hangi sınıftayım? (*) -Eh anlat bakalım da biz karar verelim ona Diyorsanız, başlıyorum işte… Ben kendimi okur-yazar sanırdım, meğer değilmişim, Neden biliyor musunuz? James Joyce ’un şaheseri, ( dünya edebiyatının da! ) sayılan kitabını neden her defasında raftan aldım, bir noktaya kadar getirip (okuyup ), sonunda pes edip, bir daha açmamacasına kapağını kapatıp nasıl rafa bıraktım?  -Benim neyim eksikti Ulysses ’i baştacı şu yapan okurlardan? -Yüzyılın üç önemli romanından biri kabul edilen Ulysses neden benim gibi kendini kitap kurdu sanan birini içine alıp sarıp sarmalamadı?  -Joyce’un dilini anlayamayacak kadar kıt mıydı benim okuryazarlığım? -Hoş, asla ve kat...

Yeniden Ulysses (1)

James Joyce ’un Ulysses ’i yeniden elimde… Bu kez Füsun Arda Özşahin ’in   yazısından  (*) heveslenip, sürekli ikmale kaldığım! sekiz yüz küsur sayfalık “ imtihan ”a giriyorum.   -Neden?  Derseniz; Yazarın kendisi Ulysses için bir keresinde  bıyık altından hınzır hınzır gülümseyerek  “y üz yıl boyunca eleştirmenlerin ve akademisyenlerin başına bela kesilmek ”ten  söz ettiyse  endişelenmekte haksız mıyım? Ulysses aç-kapa, aç-kapa yaparak çooook uzunca bir süredir aynı rafa yerleştirdiğim kitaplığımdaydı ve şimdi kimbilir kaçıncı kez elimde… Neye üzülüyorum biliyor musunuz?  Bir tarihte (hem de Haziran’da!) Dublin ’e gittiğimde Kule ’yi ( **)  ve “ Forty Foot ” plajını Joyce’un gözünden seyretme hayaliyle, oralarda saatlerce çakılıp kalmış, gözüme takılan her şeyi  belleğime kazımıştım. O zaman da sınıfta kalmıştım Ulysses imtihanından… Joyce Usta’yı “ Dublinliler ” öykülerinden tanımış, sevmiştim ama tanışıklığımız o kadar...

Bataklık mı sır mı? Kolhis neyi anlatıyor?

  “Hikayeniz; hikaye değil de bataklıksa eğer, hikayeniz; kimsenin bilmediği bir sırrı taşıyorsa ve canınızı yakıyorsa eğer, onu toprağa gömer, unutmaya, unutturmaya çalışırsınız. Unuttuğunuzu sanırsınız ama unutamazsınız.” Bu cümleler, değerli dostum-meslektaşım Emine Çal ’ın kitabından… Kolhis başlıklı kitabını keyifle okudum, ustalıkla kaleme alınmış, akıp giden 213 sayfa bir solukta tükendi. Kolhis,  iki genç adamın karşılaşmalarını, dostluklarını, Giresun’da geçen zorlu iş yaşamlarını, aile ilişkilerini, aşklarını ve sakladıkları iki büyük sırrı anlatıyor.  Metin ,  Emir ’le  bir gece buluştukları meyhanede dertleşirken, kızkardeşiyle birlikte yetim ve öksüz kaldıkları “ karanlık ” geceyi anlatıyor. Metin’in yaşadıkları,  aslında “ kadın cinayetleri ” klişesiyle artık toplumda neredeyse “ kanıksanan” ama aslında mağdurlar açısından son derece yakıcı olayların bir örneği.  -O korkunç olayın sonrasında geride kalanlar neler yaşıyor?  -...