James Joyce ’un Ulysses ’i yeniden elimde… Bu kez Füsun Arda Özşahin ’in yazısından (*) heveslenip, sürekli ikmale kaldığım! sekiz yüz küsur sayfalık “ imtihan ”a giriyorum. -Neden? Derseniz; Yazarın kendisi Ulysses için bir keresinde bıyık altından hınzır hınzır gülümseyerek “y üz yıl boyunca eleştirmenlerin ve akademisyenlerin başına bela kesilmek ”ten söz ettiyse endişelenmekte haksız mıyım? Ulysses aç-kapa, aç-kapa yaparak çooook uzunca bir süredir aynı rafa yerleştirdiğim kitaplığımdaydı ve şimdi kimbilir kaçıncı kez elimde… Neye üzülüyorum biliyor musunuz? Bir tarihte (hem de Haziran’da!) Dublin ’e gittiğimde Kule ’yi ( **) ve “ Forty Foot ” plajını Joyce’un gözünden seyretme hayaliyle, oralarda saatlerce çakılıp kalmış, gözüme takılan her şeyi belleğime kazımıştım. O zaman da sınıfta kalmıştım Ulysses imtihanından… Joyce Usta’yı “ Dublinliler ” öykülerinden tanımış, sevmiştim ama tanışıklığımız o kadar...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.