Ana içeriğe atla

Lord Curzon mezarında ters döndü mü?

 


Heybeliada Günlüğü, Lozan konuşmaları…


Bilsay Kuruç: “Lord Curzon mezarında ters dönmüştür… İngiliz Kralı 8. Edward, Atatürk’ün ayağına geldi…”

Ne şanslıyım” diyorum kendi kendime. Kısa süre önce Lozan’daydım, elimde İsmet İnönü’nün Hatıratı, Bilal Şimşir’in Lozan Günlüğü,  Türkiye Cumhuriyetinin “tapu senedi” sayılan antlaşmanın aylar boyu müzakere edilip sonunda imzalandığı adresleri karış karış  dolaştım, o günleri hayalimde canlandırmaya çalışıp durdum. İzlenimlerimi kaleme aldığım sırada, İsmet İnönü’nün torunu sevgili Gülsün Bilgehan’dan bir mesaj ulaştı, 

-“Heybeliada’da İnönü Evi Müzesi’nde, 102. Yılında Lozan Barış Konferansı ve Antlaşması konuşulacak… Etkinliğin baş konuşmacısı Prof Dr. Bilsay Kuruç...


Bundan ala davet mi olur? Vapura atladığım gibi ulaştım Heybeliada’ya… Güzelim manolyalar, sarmaşıklar, adını sanını bilmediğim rengarenk çiçeklerle güllerin arasından geçip, hafif bir yokuşu tırmanıp, vardım İnönü Evi’ne… Sıcağa rağmen müze-ev hıncahınç dolu.



Bu evi Atatürk, silah arkadaşı İsmet İnönü’ye, Lozan sonrası, “vereme yakalandığı sırada” armağan etmiş. Kapıdan içeri girdiğimizde bizleri İsmet Paşanın kızı Özden Toker elimizi sıkarak selamladı. Arka bahçeye, konferans için hazırlanan bölüme geçince gazeteci büyüğümüz Oktay Ekşi ile karşılaştım, “Gel Nursun şöyle yanıma otur”dedi, güncel durum ve gazetecilik üzerine epey sohbet ettik, 70 yıllık dostu meslektaşı Altan Öymen’in kaybından dolayı üzgündü, onunla ilgili anılarını paylaştı, Öymen’le birlikte Gazeteciler Cemiyetinin seçimine girip kaybettikleri olayı tatlı tatlı anlattı, “yani sırf sen değil, biz de kaybettik” diyerek gülümsetti beni. 

——-egemenliğin tapusu Lozan——




Ardından konferansın konuşmacıları tek tek söz aldılar, önce Özden Toker, “Lozan Türkiye Cumhuriyetinin egemenliğinin tapusudur, bizleri haritadan silmek isteyen ülkelere genç Cumhuriyetimizi bu antlaşma ile kabul ettirdik. Ne mutlu Türküm diyene” dedi, ayakta alkışlandı. Ardından ÇYDD Başkanı Prof. Dr. AyşeYüksel, ile CHP’nin Üsküdar, Kadıköy ve Adalar Belediye Başkanları konuşarak güncel durumla ve yaşanan sıkıntılarla ilgili görüşlerini dile getirdiler, Sinem Dedetaş (Üsküdar Başkanı), “-Koltuk hırsı hiçbir zaman aklın önüne geçmemeli- sözü ile -yalanla devlet yönetilmez- sözünü İsmet Paşa’dan öğrendim” deyince alkışlandı ve “Acaba Atatürk ile İsmet Paşa hiç -şunu şuraya atayalım, işimize yarar- diye konuşmuş mudur? Yoksa iki büyük devlet adamı hep fikirler üzerine mi tartışmışlardır?” deyince yine bir alkış koptu.

——Büyük Ortadoğu Projesi——

Etkinliğin ana konuşmacısı Bilsay Kuruç kürsüye gelince yıllar öncesine gittim, SBF Basın Yayın Yüksek Okulu sıralarına ve ekonomi muhabiri olarak harıl harıl çalıştığımız döneme… Bilgi edinmenin tam anlamıyla “aslanın ağzında” olduğu yıllardı, Bilsay Hoca, Merkez Bankası yönetimindeyken bizi asla kırmaz, telefonlarımızı, randevu taleplerimizi hep olumlu yanıtlar, ser verip sır vermese de, nazik esprileriyle yüreğimizi şenlendirirdi.

Kürsüde sözlerine, “ben tarihçi değilim, tarihi tarihçilerden okuyup öğreniyorum” diye başlayan Bilsay Hoca, 19. Yüzyılda İngiliz emperyalizminin nasıl bir yayılma-parçalama politikası güttüğünü detaylarıyla, ilginç anekdotlarıyla  anlattı. O yıllarda İngilizlerin Ortadoğu’ya yeni bir şekil verme arzusuyla bir “Büyük Ortadoğu Projesi” hayali kurduklarını, Sir Mark Sykes ve Georges Picot’un adını taşıyan bir gizli anlaşma (*) ile  Anadolu ve Ortadoğu topraklarının İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya arasında paylaşımının öngörüldüğünü,  “Osmanlı çökerse toprakları nasıl paylaşılacak” sorusunun da bu anlaşmanın tek hedefi olduğunu hocanın anlatımıyla bir kez daha anımsamış olduk. Bilsay Hoca, bu amaca ulaşmak isteyen emperyalist güçlerin Ortadoğu’yu şekillendirirken toprakların 5 farklı bölgede yarı otonom federasyonlara dönüştürülmesi fikrini çok sevdiklerini anlatınca, “Hoca bugünleri mi anlatıyor?” Diye düşünmekten kendimi alamadım. 


-Öyle ya, ABD Büyükelçisi bu gizli anlaşmayı durup dururken niye gündeme getirmişti?

Bilsay Hoca, Lozan müzakereleri ve kapitülasyonların kaldırılması tartışması sırasında İngiliz Başbakanı Lord Curzon’un, İsmet Paşa’ya, “bir gün size para lazım olacak, o da sizde yok, ayağımıza gelip önümüzde diz çökeceksiniz” dediğini hatırlatıp şunu söyledi:

-Oysa Curzon’ın dediğinin tam tersi oldu, İngiliz Kralı 8. Edward 1936’da Atatürk’ü ziyarete geldi, niye? Çünkü kız isteyecekti. O kız, Karabük Demir Çelik Fabrikasıydı, İngiltere ayağımıza gelip, bize 2.5 milyon poundluk kredi açarak 150 bin tonluk üretim anlaşması yapmayı teklif ediyordu. Herhalde bu olay Lord Curzon’un mezarında ters dönmesine yol açmıştır…

Bilsay Hoca, Atatürk’ün sofralarına da değindi:

-Atatürk o sofralarda pek çok kişiyi ağırlarken önemli işleri görüşmüş, yeme içme yanında bu işlerle ilgili konuşmalar geceyarılarına kadar sürmüştür. Atatürk şöyle anlatır bu durumu: -Herkes kalkıp gider, ben oturmaya devam eder, düşünürdüm, ne zaman gün ağarır, ben -artık İsmet uyanmıştır, işler ona emanet- diyerek gider yatardım

Sözlerine, “Türkiye’de hala Lozan’ı anlamayanlar varsa…” diye devam eden Kuruç, Anıt-Kabir’e bir günde 3 milyon gencin, 5 milyon her yaştan insanın yürüyor olmasının buna yanıt olduğunu ifade ederek, sözlerini “İsmet Paşa uyanmıştır” diye tamamladı.

(*) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Sykes-Picot_Anla%C5%9Fmas%C4%B1

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...