Ana içeriğe atla

George Orwell bizi mi anlatmış?


George Orwell, 1984’ü (*)  yazdığında aklından neler geçiyordu? Her şeyi gören, bilen, kontrol eden, işkence eden, öldüren ve önünde diz çökenleri ancak kendi istediği tarzda yaşatan “Büyük Birader”i yaratmak, onun yönetiminde bir korku, şiddet, baskı, karamsarlık, kuşku, sevgisizlik toplumu kurgulamak fikrini nasıl edinmişti? 

Henüz geride bırakılmış İkinci Dünya Savaşı böyle cerahatli bir yara, bu kadar karamsar bir bakış yaratabilir miydi? 

Veremle ölümcül çarpışması sırasında, hasta yatağında zorluklarla kaleme aldığı bu romanıyla George Orwell sonraki kuşaklara, “sakın diktatörlüklere yol vermeyin, yoksa başınıza bunun gibi felaketler ve hatta daha da beterleri gelir” mi demek istemişti?

Bilirsiniz, insan yaşamı “her şeyi okuyabilmek” için çok kısa…Bir ömre ne kadar kitap sığdırılabilir ki? Nedense uzun süredir rafta duran “1984”e ben de bir türlü el atamamıştım, bu ayıpla! mücadele halindeydim. Sonunda:

-Eh, artık yaz tatilinde…

Deyip kitabı bavuluma koydum. Niyetim, kitabın “kapkara!”olduğunu bildiğim sayfalarını, deniz dalgalarına martı çığlıklarının karıştığı “hafifletici” bir ortamda okumaktı. Tersi oldu, sayfalar zihnime üşüşenleri hafifletmek şurda dursun, tatilimin güneşini de giderek kararttı, kitapta yazılanlar için “geçmişte kalmış hepsi” diyemedim, sürekli bugüne dönüp, kıvrandım durdum. 



-Büyük Birader sadece kendi iktidarını ve tarzını güçlendirecek o “bekçi köpekleri”ni nasıl yetiştirmişti? Geçmişte, tarihte yaşananlar Büyük Birader emriyle “yeniden yazılabilir miydi?” Toplum belleği tümden sıfırlanıp, Büyük Biraderin istediği “yeni-çarpıtılmış gerçekler”le yeniden oluşturulabilir miydi?

Bugün de bal gibi yaşanmıyor mu bütün bunlar?

Eliniz vicdanınızda şu bir kaç alıntıya bakar mısınız? Yorum yapmasanız da olur, ama 1949 yılında yazılan “1984”ü bir okuyun bence, bugünle ister kıyaslayın, ister yazılanları unutun gitsin!

–“…Büyük Biraderin yüzü kayboldu, yerine partinin üç sloganı belirdi: Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Cehalet Güçtür…”

–“…Parti geçmişe elini uzatabiliyor, şu veya bu olayın hiç yaşanmadığını söyleyebiliyorsa, işkence ve ölümden çok daha dehşet verici bir şey değil miydi bu?…”

–“…Belgelerin büyük kısmının gerçek dünyayla hiçbir ilgisi yoktu, hatta en kuyruklu yalanı atarken gerçekle kurulan ilişkiyi bile içermiyordu. İstatistikler hayalden ibaretti…”

–“…Spordan, suçtan, astrolojiden başka bir şey içermeyen berbat gazeteler, beş kuruşluk duygusal romanlar, sekse bulanmış filmler üretiliyordu…”

–“…Londra’ya her gün düşen roket bombaları da büyük ihtimalle devletin kendisi tarafından -sırf insanların korkusu sürsün diye- atılıyordu…”

–“…Tüm kayıtlar yok edilmiş ya da çarpıtılmış, her kitap yeniden yazılmış, her resim yeniden yapılmış, her heykel, her sokak her bina yeniden adlandırılmış, her tarih değiştirilmiş… Tarih durdu. Partinin daima haklı olduğu haricinde var olan hiçbir şey yok…”

–“…Partinin dünya görüşü bir bakıma en büyük etkiyi onu anlamaktan aciz olanlar üzerinde yaratıyordu…”

Ha, kitaptan son bir alıntı, “geleceğe dair!”

–“…Başına gelenlerin hepsi devam edecek ve daha kötü olacak. İspiyonculuk, ihanetler, tutuklamalar, işkenceler, idamlar, kaybetmeler hiç sona ermeyecek. Bu bir zafer dünyası olduğu kadar, terör dünyası olacak. Parti güçlendikçe, tahammülü azalacak, muhalefet zayıfladıkça despotluk artacak…”


(*) 1984- George Orwell. Modern Klasikler Dizisi,  Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...