Gazetecinin günlüğü!
-“Bir kere gazeteci, daima gazeteci” denilmiş ya… Ne kadar doğru…
Gerçekten gazetecilik tutkusundan kurtulmak kolay değil, ömür boyu sizi bırakmıyor…
Uzun süredir yürüttüğüm bir kitap çalışması var, bugün ona odaklanmıştım. Sadece öğle saatlerinde genç arkadaşım Songül Karadeniz’le daha önce sözleştiğimiz pod-cast için, ses kaydı yaptık. Songül, genç kuşakta benim her yönüyle çok değer verdiğim gazetecilerden biri, gazetecilik geçmişimi, meslekte yaşadıklarımı, mesleğin bugününe ilişkin yorumlarımı merak ediyordu, söyleşimiz sırasında o yıllarla bu yılları karşılaştıran sorular sordu.
Mesleğe başladığımız yılları anlatırken, çok eskilere gittim, acı tatlı ne kadar çok olay yaşamışız onlardan söz ettim… Tabii Songül, gündemi çok yakın takip ettiği için, bugünleri de epey detaylı konuştuk,
Aslında günün 27 Mayıs oluşu ve tam 65 yıl önce yaşanan acı olaylar da aklımdaydı ancak 1960 Darbesine ilişkin farklı görüşlere ben de bir tartışmayla katılmak istemiyordum ve yazmamakta kararlıydım ama Songül’le sohbet ederken o yıllara yeniden döndüm;
İdam edilen Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu’nun (**) kızı Sevin Zorlu (***) ile yaptığımız röportaj aklıma geldi, kayıt sona erince arşivimi karıştırmaya başladım ve Tercüman gazetesinde yayınlanan söyleşimizi buldum.
Tarihte ilk kez bir Dışişleri Bakanı idam ediliyor, kızı Sevin Zorlu o yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi…
-Durumunu gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz?
Her şeyi en ince noktasına değin konuşmuşuz, bandın deşifresi önümde, ama o anlarda hissettiklerim de belleğimden hiç silinmedi, Sevin Zorlu’yu dinlerken zaman zaman ağlamamak için kendimi zor tuttuğum kimi anlar …
-Defalarca yazılıp çizildi bunlar, tekrarına gerek var mı?
Diyenler olabilir.
-Bence de gerek yok…
Sadece Sevin Zorlu’nun bana verdiği “Zorlu’nun son dakikaları” başlıklı belgeyi paylaşayım:
“…İdam hükümlerinin tasdikine dair karar, Zorlu‘ya geçen cumartesi, sabaha karşı dörtte tefhim edilmiştir. Bir gardiyan Zorlu‘yu uyandırmış, uzun koridorun ucundaki ve diğer düşüklerin görmelerine imkan olmayan bir salona getirmiştir. Yüksek Adalet Divanı azalarıyla Egesel ve yardımcıları oturmuş, Zorlu‘yu beklemekteydiler. Kararı Egesel tefhim etmiş ve ölüm cezasının formalitelerin ikmalinden sonra infaz edileceğini bildirmiştir. Egesel’i sükunetle dinleyen Zorlu, başını öne eğerek hafif ve titrek bir sesle demiştir ki:
-Vazifemi yaptığımı zannediyordum siz de vazifenizi yaptınız. Kader bu imiş…
Zorlu daha sonra abdest almak istediğini söylemiş ve tuvalete götürülmüştür. Abdesti bütün şartlarını yerine getirerek ve sendelemeden almıştır. Arkasından dini telkinatta bulunacak imamın karşısına oturmuştur. İmam, Arapça olarak okuduğu kelimeleri tekrarlattırarak Zorlu’ya tövbe istiğfar ettirmiş ve neticede de Kelime-i şehadet getirtmiştir.
Egesel son arzusunu sorduğu zaman, Zorlu bir mektup yazmak istediğini söylemiştir. Mektubu yüksek adalet divanı baş katibine dikte ettirmiş ve bitince de daktiloyla hazırlanan metnin altını imzalayarak annesine gönderilmek üzere Egesel’e vermiştir. Mektupta Zorlu ailesi ve memlekete iyi temennilerini bildirmekte ve kızına nişanlanarak evlenmesini tavsiye etmektedir…”
Günlerce süren görüşmemiz sırasında Sevin Zorlu ile o kadar çok detay konuşmuştuk ki, Paris Caddesindeki evinden her çıkışımda kendimi daima çok üzgün
ve isyanla dopdolu hissetmiştim.Sonuçta röportajım gazetede “Bir Nişan, Bir Altın Saat ve Bir İdam Sehpası” başlığı ile üç günlük bir yazı dizisi olarak yayınlandı.
O sırada gazetenin genel yayın müdürü Taha Akyol’du. Üç günlük yayının son gününde, “Taha Bey’den sana mektup var” dediler, hatta arkadaşlardan biri, “aman sarı zarf olmasın” diye şaka yaptı. Sarı zarf demek, bizim meslekte “işten kovulmak” demekti.
Zarfı heyecanla açtım, mektubu okudum…
Arkadaşlarıma söylemeden hızla çantamı toplayıp aniden ayrıldım gazete bürosundan, eşimle buluşacaktım, sevinçten uçuyordum.
Taha Bey özetle şöyle diyordu mektupta:
“Gayretlerinizi tebrike ve takdire layık görüyoruz. Bunun bir nişanesi olmak üzere ekte 100 bin TL ödül takdim edilmektedir. ..”
Sevgili Songül, merak ediyordun nasıl bir ortamda çalıştığımızı…İşte sana unutulmaz bir anekdot daha…
-100 bin lirayı ne yaptın?
Diye soran varsa söyleyeyim, eşim ve o sırada bir yaşındaki oğlumla birlikte Marmaris’e gidip beş yıldızlı bir otelde tatil yaptık.
(*) Fatin Rüştü Zorlu’nun nişan yüzüğünü İsmet İnönü takmış, düğününde Mustafa Kemal Atatürk altın saat hediye etmiş, yaşamı Dışişleri Bakanı olarak idam sehpasında son bulmuştur.
(**)https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Fatin_R%C3%BC%C5%9Ft%C3%BC_Zorlu
(***) https://www.hurriyet.com.tr/gundem/fatin-rustu-zorlunun-kizi-gazeteci-sevin-zorlu-oldu-5349106
Yine soluksuz okudum. Ne güzel söyleşi ve röportajlara imza atmışsın. Güzel olan seni gören bir medyanın var olması. Nursuncuğum çok sevgiler...
YanıtlaSilÇooooook teşekkürler
SilFatin Rüştü Zorlu’nun kızı Sevin Hanım bir süre Okan Gezer ile nişanlı kalmış. Bilgilerine.
SilVahit Özdemir