Vahit Özdemir’in “Çarıklı Diplomat” kitabını bir kaç haftadır elimden düşürmedim, gittiğim heryere götürdüm, hatta başucu kitabı bile yaptım. Okuma maratonum bugün sonlandı, kitabımın kapağını kapatırken şunu düşündüm:
-Siyasetle ilgilenen, ülke yönetimine dair söz söyleyen, ya da en azından kafa yoran herkes, özellikle de bürokrasinin ve diplomasinin işleyişini merak edenler bu kitabı mutlaka alıp okumalı…
Bakmayın 526 sayfa olduğuna kitabın.
Özlem Pekcan “nehir söyleşisi”nı son derece akıcı bir dille kaleme almış, doğrusu Vahit Özdemir de en küçük detayları bile atlamadan, yetimhanede başlayıp, Fransa’da öğrencilikle devam eden yaşamını, diplomat olarak Dışişleri Bakanlığında geçen yıllarını öylesine içtenlikle anlatmış ki, sayfaları keyifle çeviriyorsunuz.
“Aaa, meğer politikacıların yaşamında, devletin işleyişinde, neler oluyormuş” dedirten kitap, çok hoş vakit geçirtiyor. Okurken ilginç bulduğum kimi anekdotlarla size kitabı biraz anlatsam mı?
Ne dersiniz?
Osman Bölükbaşı’nın Vahit Beyin yaşamında hem akraba hem deneyimli bir siyasetçi olarak önemli bir yeri var. Siyasette cesur tutumuyla pek çok olay yaratan, hapse atılan, Kırşehir’de büyük bir siyasi başarı göstererek, kendisiyle birlikte beş milletvekili seçtirip tulum çıkaran Bölükbaşı, iktidardaki Demokrat Partinin şimşeklerini üstüne çekiyor. Cumhurbaşkanı Celal Bayar o kadar öfkeleniyor ki, bir kararnameyle Kırşehir’i anında il olmaktan çıkarıp ilçeye dönüştürüveriyor.
Vahit Özdemir bu olanları hatırlatınca Bölükbaşı’ndan aldığı yanıt:
-Eli elime değmedi ama o benim anamı belledi- oluyor.
İşte sizin için kitaptan bir kaç not daha:
ECEVİTLER:
…CHP Genel Merkezine gittiğimde Bülent Ecevit’i görüyordum. Küçük bir odası, Abbas isminde bir sekreteri vardı, gayet mütevazıydı. O yıllarda Ecevit 66 model beyaz bir Impala kulanırdı. Rahşan Hanım da Ecevit de hep önde, şoförün yanında otururlardı…
…Rahşan Hanım çok müdahaleciydi, sık sık kocasının sözünü kesiyor, yanlışlarını düzeltiyordu, Ecevit, mahçup oluyor, -öyle mi Rahşan’cım?” diye alttan alıyordu. Rahşan Hanımın esiri olmuştu. Fakat o olmasaydı CHP lideri ya da Başbakan olması mümkün değildi. Yani Ecevit’i teşvik eden hep Rahşan Hanımdı. Bu bir gerçek, ama onu eziyordu da. Bir keresinde Osman Bölükbaşı’ya -eziliyoruz- diye şikayet ettim, o da -evladım ezilmeyen mi var?- dedi, -var- dedim,
-Kim?
-Özal
-Onu karısı eziyor
-Kenan Evren
-Onu da millet eziyor
-E, Ecevit?
-Allah ona bir çondur avrat ve üç beş kedi vermiş vermiş, o da ona eziliyor.
CELAL BAYAR’IN DİPLOMASI:
…1978 yılıydı, Celal Bayar’ı bir grup arkadaş İstanbul’da ziyaret ettik, o gün lisan-ı münasiple eğitim durumunu sormak gafletinde bulundum. Celal Bayar bir süre durakladı ve
-ben özel eğitim aldım- diye cevap verdi…
Celal Bayar’ın ilkokul diploması bile yokken Cumhurbaşkanı olmasını hazmedemeyen askeri cunta yönetimi 1961 Anayasası’na Cumhurbaşkanı seçilebilmek için referandum ile yüksek öğrenim şartı getirdi…
MARIA CALLAS:
…Maria Callas 1968 yılında memleketim Kapadokya’ya geldi ve Göreme Vadisinde MEDEA filmini çevirdi. Filmde ben de figüranlık yaptım. Ulus Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Beyhan Cenkçi, Callas’a kendisini Fransız gazeteci olarak tanıttı. Bendeniz Beyhan Cenkci’nin Maria Callas ile çat pat Fransızca konuşurken fotoğraflarını çektim. Turizm Bakanı Nihat Kürşat o sırada Nevşehir’e geldi, Callas’ı Ürgüp’te kaldığı otelde ziyaret etmek istedi fakat ünlü soprano bakanı -müsait olmadığı- gerekçesiyle kabul etmedi…
VEHBİ KOÇ:
…Lise yıllarımda, Beypazarı-Ayaş arasında bir köydeydim, cuma namazı için camiye gittim, baktım Vehbi Koç orada namaz kılıyor, nasıl içten, nasıl huşu içinde dua ediyor, kendinden geçmiş. Hemen yanına vardım, elini öptüm, kendimi tanıttım. -Vehbi Amca bana sahip çık- dedim. Bana baktı, -sen cin gibi çocuksun, sahibe ihtiyacın mı var?- dedi…
GEMİSİ BATIRILAN KOMUTAN:
…Güven Erkaya, Hava Kuvvetlerimiz tarafından yanlışlıkla batırılan Kocatepe’nin komutanı.“Morali yerine gelsin” diye NATO’ya gönderiyorlar.Ara sıra konsolosluğa gelirdi, birinde Kocatepe’nin batırılışını sordum, Hava Kuvvetlerinin sorumlu olduğunu, irtibat eksikliğinden kaynaklandığını söyledi. Gemidekilerin son derece net Türkçe konuşmalarına rağmen,-yahu ne kadar iyi Türkçe konuşuyorlar nasıl Rum bunlar- diye diye batırıyorlar gemiyi…
ÇAPKIN DIŞİŞLERİ BAKANI:
…Nazırımız (bakan) yanında manikürcü hanımefendi ile sivil plakalı lüks bir araçla Atatürk Orman Çiftliğine gider, hava soğuk olduğu için arabanın camları buğu yapmıştır. Durum devriye gezen bir polis arabasının dikkatini çeker, üç polis aracın camını tıklatır, camı indiren biri, -Hariciye Nazırı- der ve hızla camı kapatır. Polis memurları merkezi arar, -dışişleri bakanı olduğunu iddia eden biri lüks bir aracın içinde bir hanımefendiyle oturmakta, aracın camları buğulanmış, yapılacak işlemin bildirilmesi- diye anons geçer. Merkez, -sizin işiniz gücünüz yok mu? Ankara’daki rahatlık size battı mı? Hiçbir işlem yapmayınız ve devriye gezmeye devam ediniz- talimatını verir…
TAYYİP ERDOĞAN’LA TANIŞMA:
…Tayyip Bey hapisten yeni çıkmıştı, iki saatlik bir görüşmemiz oldu, ne yapacağı belli değil, herkes ona şüphe ile bakıyor. -Reis Bey, eğer siz akılla hareket ederseniz, Türkiye’de Başbakan hatta cumhurbaşkanı bile olursunuz- dedim. O sırada bir arkadaşımız MGK Genel Sekreterine, “Tayyip Bey hakkında ne düşünüyorsunuz? diye soruyor, cevap,-uzak durun, biz ona göz açtırmayacağız- oluyor…
TURHAN ÇÖMEZ:
…Turhan Çömez bizi görüştürmemek için ne lazımsa yaptı. Tayyip Beyle kimseyi görüştürmüyordu, gece üçte bile yanındaydı. Bir keresinde, Turan Güneş Caddesindeki özel bir sinemayı Emine Hanım ve kızları için açtırdı, başka kimseyi içeri aldırmadı. Çömez’in amacı önce milletvekili sonra Sağlık Bakanı olmaktı. Tayyip Bey ise -sen bana bürokraside lazımsın, aday olma- diyor ama devreye Abdulla Gül’ü soktu, listeye girdi. MHP ile DYP barajı geçemeyince piyangodan Balıkesir milletvekili oldu, çok hırslı br kişilik. Sağlık Bakanı olamayınca muhalefete başladı, her nasılsa hakkında dosya hazırlandığını öğrendi, yurt dışına kaçtı…
Vahit Özdemir’in Dışişleri Bakanlığındaki yaşam serüveni birbirinden ilginç anekdotlara sürüp gidiyor. Girişkenliği ve güçlü sosyal ilişkileriyle pek çok politikacı ile yakın ilişkileri oluyor. Ancak Dışişlerinde önüne engeller çıkarılıyor, yurtdışı tayinleri sicili ile oynanarak geciktiriliyor. O günlerde duyduğu bir sözü:
-Bu personelcilerin cenaze namazı bile kılınmaz- derler diye aktarıyor, açtığı davayı kazanıyor, en son tayininde Avustralya’ya gidiyor, ve emekli oluyor. İşte anılarını yazma fikri o sırada ortaya çıkıyor.
Ben kitabı okurken epey ilginç, hatta bugüne değin hiç duymadığım kimi anekdotlara rastladım, şaşırdım. Bunlardan biri Demirel çiftinin bir kız çocuğu olduğu…Engelli doğan kız bebek, iki yaşında toprağa verilmiş ancak Demireller bu acılarını en yakınlarına bile açmamışlar.
Evet, artık noktayı koyayım, kitabı alırsanız okuma iştahınız kaçmasın…
Gecmisten kalmış muhteşem anılarınızı keyfle okuyorum kıymetli Vahit Abim
YanıtlaSilSaygı ve Sevgiyle