Ana içeriğe atla

Nazlı Ilıcak anılarını yazıyor.





Epey zamandır görmediğimiz Nazlı Ilıcak’a (ya hapisteydi, ya uzakta) bir “geçmiş olsun” ziyareti yaptık, sohbette acı kahvesini içtik… 

Hakkında “vatandaş şikayetleri üzerine!” hala devam eden pek çok dava varmış, anlaşılan o yüzden güncel yazamıyor ama anılarını kaleme alıyormuş, doğrusu ben de merak ediyorum neler yazacak bakalım? 

-Ergenekon, Balyoz, Gülen Hareketi karşısındaki duruşunu nasıl anlatacak? “Yetmez ama evet”ten bugünlere değin ülkede yaşananları nasıl değerlendirecek? Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasetteki uzun çizgisini sanırım yine eleştirecek ama acaba neler diyecek?

En merak ettiğim ise, “17/25  acaba o kafalara, (yetmez ama evetcilere)  işaret fişeği soktu mu?”  Nazlı Hanım bu konuda neler diyecek, doğrusu heyecanla bekliyorum. Bizim de karşıt görüşlerimiz vardı ve sohbette ifade ettik tabii, eşim Feyzan (eski Harbiyeli sonra Mülkiyeli) durur mu? Hele Kuleli’de dirsek çürütmüş biri olarak, o muhteşem binanın kaderine terk edilip, çürüyüp gitmesine kahrolurken!

Şimdi biliyorum pek çokları kızacaktır, “Nazlı Hanımın köşkünde ne işiniz vardı?” Diye… “Bari Çamlıca’ya gitmişken Vahdettin Köşkü’ne de bir uğrasaydın” dedi bir arkadaşım. 

-Neden olmasındı ki? Cumhurbaşkanını bir bulsam neler sorardım neler… 

Tercüman’da hevesle, şevkle, çiçeği burnunda ekonomi muhabiri olarak koşturduğum yıllarda “baş yazar”dı Nazlı Ilıcak, 12 Eylül koşullarının “cesur kalemi”ydi. Yazısının ilk harfindeki tüylü kalem vinyeti ne kadar hoştu, yumuşak izlenim verse de o kalemden çoğu zaman ne kan damlardı! 

Milli Güvenlik Konseyinin (MGK) Başkanı Kenan Evren, bir konuşmasında eski Başbakanlar Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’i kastederek, “tencereyi pislettiler” demişti, (*)  12 Eylül’e gidişi, demokrasinin askıya alınışını böyle izah etmeye kalkışmıştı. O konuşması  sonrasında, Kenan Evren’e,  başta Nazlı Hanım olmak üzere pek çok yazardan sert eleştiriler yöneltilmiş, bunun ardından bir MGK Bildirisiyle Tercüman gazetesi 21 gün süreyle kapatılmıştı. İşte o günlerde bir röportaj için dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Turgut Özal’ın evine gitmiştim. Demişti ki:

-Bakıyorum da bu konuşmalara basından hiç eleştiri gelmedi? Bizim aydınlarımız, gazetecilerimiz, yazarlarımız demek ki demokrasiyi özlememişler…

-Eleştiri gelmez olur mu efendim? Nazlı Ilıcak’ın yazısı yüzünden bizim gazeteyi üç haftalığına kapattılar.

Demiştim ama Özal daha fazla yorum yapmamıştı. 

O fırtınalı darbe yıllarında neler neler yaşandı… Bir ara Nazlı Ilıcak yine hapse girmişti ama  cezaevindeki yatışı için kendisine özel bir yöntem bulunmuş, “gündüzlerini evinde, gecelerini hapishanede geçirerek” cezasını tamamlamıştı.  Sonunda “sözde demokrasi”ye geçildi ama Turgut Özal dönemi de Kemal-Nazlı Ilıcak’ın sonunu getirdi, ortada Özal’ın deyimiyle “2.5 gazete” kaldı, herkes bir yerlere dağıldı…

Ben çalkantı sürerken Cumhuriyet Gazetesine geçtim, (muhabirliğin ideolojisi olmayışının kanıtıdır!)

Nazlı Hanım sonradan politikaya atıldı, hep ters köşelerdeydi yine… 

Milletvekili seçilen Merve Kavakçı’nın başörtüsü yüzünden meclisten kovulduğu sırada (ülkeyi 28 Şubat’a sürükleyen olaylardan biriydi) TBMM’deki tek destekçisi yine Nazlı Hanımdı… Doğrusu ya, kişiliğine ve siyaset anlayışına son derece hayranlık duyduğum Bülent Ecevit’in Başbakan olarak meclis kürsüsünden “lütfen bu hanıma haddini bildiriniz” (**) diye seslenişi bende de büyük hayal kırıklığı uyandırmıştı. 

-Demokrasi anlayışımız, laikliği algılayışımız bu muydu yani?  İrticacıyı biz başörtüsünden mi tanıyacaktık? Dönemin şeriatçı olduğunu saklamayan milletvekili Hasan Mezarcı’nın kravatını beline bağlayarak meclise gelişi neden sorun yaratmıyordu acaba?

İşte Nazlı Ilıcak’la daldan dala sohbette yakın-uzak geçmişteki bu olayların hepsini konuştuk, sanıyorum o da “belki yazamadığı için mi acaba?” Konuşmaya susamıştı, bizimle pek çok şey paylaştı. Bunları ifade etmek kendisi anılarını yazarken tabii ki bana düşmez…

Sadece “Mapusluk günleri”nde en beğendiği, çokca dinlediği gazeteci Yavuz Oğhan imiş, bunu söylediğini (Tarafsız, iyi habercilik her daim herkesin baştacı değil midir?) Şimdilerde elindeki kitaplardan biri Levent Gültekin’in “Kasırga”sı  olduğunu kaydetmekle yetineyim.  

Bakalım Nazlı Ilıcak anılarında neler anlatacak? Bekleyip okuyalım…

(*) Kenan Evren’in 1.1.1981 tarihli konuşması 

(**) https://t24.com.tr/video/ecevit-kavakci-icin-mecliste-34lutfen-bu-hanima-haddini-bildiriniz34-demisti,7847


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...