Ana içeriğe atla

Yalan politikacının ekmeği!






Gazeteciler Türkiye’de siyasetin fotoğrafını en iyi çekenler arasındadır. Onların sayfalara-ekranlara-sanal kayıtlara geçen izlenimlerine baktığınızda ülkede neler yaşandığını “şıp diye” çözersiniz.

-Yani neyi çözmüş oluruz?

-Neyi olacak, “yalanın politikacının ekmeği” olduğunu, seçim sürecinde verilen sözlerin laf olsun diye verildiğini, asla tutulmadığını ve bu durumun ülkenin kaderi olduğunu anlamış olursunuz.

-Sen bize niye şimdi karamsarlık aşılıyorsun? Hani her şey çok güzel  olacaktı?

-Olur belki ama fazla hayal kurma bence… Daha doğrusu, sana  Turgut Özal’ın 29. Ölüm yıldönümünde geçmişten bir olay nakledeyim, kendin karar ver…

—Özal’ın unuttuğu sözler—

28 Eylül 1986’da Türkiye ara seçimlere gitmişti... Seçim öncesinde, ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Turgut Özal, seçim stratejisini “partisinin oyları belli bir oranın altına düşerse istifa edeceği” sloganıyla yürüttü... Enflasyon almış yürümüş, bürokrasi,  “prensler” saltanatıyla hallaç pamuğu gibi atılmıştı... Semra Özal’ın “papatyalar” skandalları da kötü gidişin bir başka fotoğrafıydı...

Derken seçimler yapıldı ve ANAP adeta eridi, tabii oy oranı da Özal’ın koyduğu çıtanın altına düştü...

Özal, bu konuları değerlendirmek üzere basın toplantısı düzenlemişti, ben de oradaydım... Toplantıya katılan, hayranlık duyduğum  iki duayen gazeteci, Cüneyt Arcayürek ve Uğur Mumcu sorularıyla Özal’ı köşeye sıkıştırsalar da Başbakan Nuh deyip Peygamber demiyor, “istifa ederim” sözünü çoktan unutmuş görünüyordu...

Toplantı çıkışında Cüneyt Arcayürek, Uğur Mumcu’ya Özal’ın ve kurmaylarının duyacağı şekilde seslendi:


-Yahu, ben bizim hanıma bunun onda biri kadar yalan söylesem, beni anında kapıya koyardı be!!!


Hepimiz kahkahalara boğulduk ama Özal ve kurmay cenahından hiç ses soluk çıkmadı... Dillerini yutmuşlardı sanki. 

Şimdi düşünüyorum da, nerde o gazetecilik? Devleşmiş gazeteciler? 

Ya politikacılar? Yalan politikacının ekmeği galiba... Şu yaklaşan seçimleri ve yeni yürürlüğe giren Seçim Yasası  etrafında dönen tartışmaları dikkate aldığımızda aklımıza başka ne gelebilir ki?

--Fotoğrafın öyküsü—

-İyi de yukardaki fotoğrafta hiç de kahkahalara boğulmuş görünmüyorsun, Özal’a ters ters bakıyorsun, onu bir anlat bakalım?

Turgut Özal Başbakan Yardımcısıydı, biz ekonomi muhabirleri için çok önemli bir kaynaktı, bir gün benim bir haberime kızdı (*) ve uzun süre ambargo yedim... O sırada Tercüman Gazetesindeydim. Almanya Temsilcimiz Fethi Akkoç kendisi için randevu almamı istedi. Başdanışmanı Mehmet Keçeciler aracılığı ile randevuyu kolayca alabildim, çünkü Özal için Almanya’da sesini “gurbetçilere” duyurmak önemliydi... 

Fakat makam odasına girdiğimizde Özal:

-Biz Nursun Erel’i davet etmemiştik 

demesin mi? 


İspermeçet mumu” haberimden kaynaklanan kızgınlığı demek hala geçmemişti...

Keçeciler ise çok sempatik bir insandı, dedi ki: 

(Konya Belediye Başkanlığı sırasında üstüne yapışan -takunyalı- lakabını es geçiyorum... Sorbonne’dan lisansüstü diplomasını, ezbere okuduğu Nazım Hikmet şiirlerini ve yurtiçi-yurtdışı gezilerde ‘devletin verdiği maaş bize yeter’ diyerek kesinlikle harcırah almadığını hatırlatayım


-Efendim Tercüman Gazetesi sözkonusu olunca ayrım yapmak istemedik. Nursun Hanımı severiz. 

İşte yukarıdaki resim o günden kalma... Ne kadar kızgın bakıyorum Özal’a değil mi?

-Ama o haberine kızmış olmasına rağmen seni kabul etmiş söyleşiye? Bu da onun demokratik bakış açısını ortaya koymaz mı?

-Evet, orada haklısın. Özal, gazetecilerle birlikte olmaktan asla kaçınmazdı. Olumlu olumsuz her konudaki sorulara açıktı, hatta en acımasız eleştirileri  yapan, trajikomik olayları kapakta abartılı karikatürleriyle ortaya koyan mizah dergilerini dikkatle takip eder, karikatürlerin orijinallerini ister, karikatüristlerle ahbaplık ederdi… Hatta o kadar komplekssiz bir adamdı ki, yaşamında sadece Teksas Tommiks okuduğunu bile itiraf etmekten kaçınmamıştı.

-Neyse ki şimdi bizi yönetenler kitap okuma ve yazma kültüründe çok ilerideler. Dostoyevski okuduklarını duyuyoruz kendi ağızlarından, ekonominin kitabını bile yazmışlar.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...