Ana içeriğe atla

Güneş parayla sıvanıyormuş!


Çocukluğumuzda “kurban kesimi” başka yer olmadığı için evlerin arka bahçelerinde yapılırdı. Günlerce sevip, okşayıp, elimizle beslediğimiz koyunlarımızın gözümüzün önünde kesilişini gözyaşları içinde çaresizce seyrederdik. Pek çok arkadaşımın sırf bu nedenle “et yemekten soğuduğu”na tanık olmuşumdur.


-Ya hunharca öldürülen Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz’in durumuna ne demeli?


Bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden bu faciayı bizler de “o gün” ekranlardan takip etmiştik hatırlıyor musunuz? Gerçi, ne olup bittiğini o anlarda farketmesek de, Kaşıkçı’nın olası sonunu içimiz ürpererek sanki öngörüyorduk. (*)


Suudi gazeteci Kaşıkçı, ülkesindeki haksız, hukuksuz, demokrasiden uzak, insanı yok sayan, “sultanların iki dudağı arasındaki rejim”i eleştiren yazıları nedeniyle ülkesinde hedefe yerleştirildiği için, kaderini buraya bağlamış, Türkiye’ye yerleşerek yaşamında yeni bir sayfa açma çabasına girişmişti. Hatice Cengiz ile evlenmek üzereydi, nikah belgelerinin tamamlanması için hala vatandaşı olduğu Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna “randevu alarak” gitmişti.


Zavallı Kaşıkçı, nereden bilebilirdi kendi ölümüyle randevulaştığını? Azrail’in “Suudi yetkililer” kılığına girerek kendisini konsoloslukta beklemekte olduğunu?


Meğer Kaşıkçı randevu talebinde bulunur bulunmaz, Suudi Prens Bin Selman’ın talimat ve onayıyla harekete geçen, İstanbul’a gönderilen  özel infaz timi onu yok etmeyi ince ince planlamış ve harekete geçmişti.


O dakikalarda konsolosluk binasının dışında Kaşıkçı’yı bekleyen nişanlısı Hatice Cengiz tahmin edebilir miydi bu felaketin yaşanacağını? Nişanlısının, içeride başına naylon torba geçirilmiş halde  son nefesini vermekte olduğunu, Suudi infaz timi tarafından birazdan doğranıp parçalara ayrılarak bavul içine konulup konsolosluktan çıkarılıp yok edileceğini? Bu vahşi cinayetin delillerinin ortadan kaldırılması için Suudi tarafının elinden gelen her çabayı harcayacağını? 


Suudiler zavallı Kaşıkçı’yı katlettikleri anlarda farkında olmasa da vahşi cinayet “canlı olarak kayıt altına alınıyordu…” Kim bilir ne zaman konsolosluk binasına ve cinayetin işlendiği odalara yerleştirilmiş kayıt cihazları çalışmaktaydı, Cemal Kaşıkçı’nın son nefesini verişini, infaz timinin konuşmalarını, infaz sonrasında  Kaşıkçı’yı kesip biterken kullandıkları aletlerin çıkardığı sesleri de saniyesi saniyesine kaydetmişlerdi. (**)



Bu facianın yaşandığı anlarda dışarıda bekleyen Hatice Cengiz, nişanlısının saatlerce binadan çıkmaması üzerine yakın dostları AKP’li Yasin Aktay’ı arayarak çare aramaktaydı, Yasin Aktay ise  MİT Müsteşarı Fidan’ı bilgilendirmiş ve “cinayet”  iki saat içinde geriye dönük kayıtların dinlenmesiyle anlaşılmıştı. O iki saat içinde Cemal Kaşıkçı’nın cesedi yok edildi, vahşi infazı gerçekleştiren infaz timi de özel uçakla İstanbul’dan ayrılıp, Riyad’a geri döndü. 


Sonraki saatlerde tam olarak deşifre edilip, tercüme edilen bant kayıtları, Cemal Kaşıkçı cinayetinin kan donduran detaylarını ortaya koydu, hatta CIA Başkanı dahil pek çok yabancı istihbarat yetkilisine dinletildi, ve kapsamlı hukuk süreci başlatıldı… 


-Sonra ne mi oldu? 


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sert demeçleri ile Suudi’lere karşı başlatılan dünya çapındaki dev kampanya, ortaya çıkarılan belgelerin, kayıtların dış kamuoyu ile paylaşılmasıyla ve yürüyen hukuk süreciyle dalga dalga genişletildi.


Sanıyorduk ki, bu vahşi cinayeti işleyen Suudi’ler ceza görecek, cinayeti azmettiren en üst düzeydeki adamın “Prens Selman olduğu” net biçimde ortaya konulacak ve dünyanın gözü önünde suçlular ilan edilecek.


-Peki böyle mi oldu?

-Yok canım ne gezer, her zamanki çifte standart düzeni yine ortaya çıktı, emir demiri kesti ve güneş bu kez balçıkla bile değil, parayla sıvanıverdi. 


Bu sözler bana ait değil, Cemal Kaşıkcı’nın “özgürlük ve demokrasi” makalelerini yıllar boyu yayınlayan The Washington Post, Türkiye ekonomisinin dar boğazda olduğuna dikkati çekerek, “Cumhurbaşkanı Erdoğan kaynak umutlarını bağladığı Suudi Arabistan’ın isteğini yerine getirerek Kaşıkçı’yı ihanet etti, Türkiye’deki dava sürecini Riyad’a devretti” diyor. (***) 


Onca haykırış, kayda geçmiş çığlık, gözyaşı, isyan sözü, verilmiş demeç  filan bu kararla silindi gitti… (****)


Bizlere de bilmem kaçıncı kez “bu kadarı da olmaz” dedirttiler


 (*) https://youtu.be/Z66BL0zMEio

(**) https://www.dr.com.tr/Kitap/Diplomatik-Vahset-Cemal-Kasikci-Cinayetinin-Karanlik-Sirlari/Ferhat-Unlu/Arastirma-Tarih/Politika-Arastirma/Politika/urunno=0001790075001

(***) https://www.washingtonpost.com/opinions/2022/04/02/turkey-betrays-jamal-khashoggi-biden-must-not/

(****) https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/cemal-kasikci-dosyasi-devredildi-erdoganin-bu-sozleri-ortada-kaldi-bunlar-insanlari-enayi-zannediyor-1923466








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...