Ana içeriğe atla

Bizim “Hermanos” (kardeşler) acep nerelere gitti?







Sokrates, “hayatta bir tek şey biliyorsam o da hiç bir şey bilmediğimdir” demiş ya, bizimkisi de aynı hesap… Hiç bir şey bilmediğimi bilmekle beraber, doğduğum, bunca zaman yaşadığım kent olan Ankara’ya dair de meğer “hiiiç bir şey bilmiyormuşum.” Çocukluğumda, gençliğimde de kulağıma “Yahudi Mahallesi”, “Samanpazarındaki Sinagog” lafları ara ara çalınırdı ama yıllar sonra  bir gün oraları ilk kez detaylı olarak gezip fotoğraflayabildim.




Artık kimselerin oturmadığı, yıkık dökük konakları, evlerin sağlı sollu sıralandığı daracık sokakları, yerinde yeller esen ünlü okulun otlar bürümüş bahçesini gezerken o sessizlikte aklımdan kimi hayali seslenişler geçti:


-Baciiika baciika (ev işlerini gören Kürt bacılar) bize biraz odun kessen sonra da çeşmeden su taşısan olur mu?

-Hermana (kızkardeş) yarın ne yapıyorsun? Hamama gidecektik, vazgeçmedin değil mi?

-Bizim oğlanın Bar Mitzvah’ı (*)  yaklaşıyor, oturup da neler yapacağımızı bir konuşalım


Oysa o sesler çoktan susmuştu. 




İshak Alaton’un doğduğu ev yıllar önce yıkılmış, Yahudi çocuklarının Fransızca eğitim gördüğü ünlü okulun “ahşap giriş kapısı” bir polis noktasına monte edilerek bunca yıldır ayakta tutulabilmiş, Sinagogun cümle kapısına ise asma kilit asılmıştı. 


Soğuk kış bitmeden Birlik Mahallesinde bir pırasa köftesi veya şambrak (**)  yapacak Yahudi komşular çoktan, önlüklerini duvardaki çiviye asıp, Ankara’daki mutfaklarına, evlerine veda etmişti. 


Neyse ki tarihi Şengül Hamamı hala bakımlı, ayakta ve çalışır durumdaydı ama diyelim ki bir gün hamama gittim, Davut Yıldızlı  (***) göbek taşına uzandım, sonrasında ortak kullandığımız kurnadan bir Yahudi hermana (kızkardeş) ile birbirimizin sabunlu başına pirinç taslarımızla sıcak su dökebilecek miydik? 


Peki ama, ezelden beri Denizciler Caddesi ile Anafartalar Caddesi arasında yerleşik yaşayan bizim Yahudi komşular, yüzyıllar sonra nerelere göçüp gitmişti? 


Ta, Romalıların kenti fethedip, Galatlılardan ele geçirdiği sıralarda bile buradaki beş mahallenin yerleşik halkının tümü Yahudilerden oluşmuyor muydu? 


Evliya Çelebi, 18. Yüzyılda Ankara’yı gezdikten sonra “Seyahatname”sine “bu şehrin Yahudisi çoktur, oniki  mahalleyi birden kaplarlar” notunu düşmüş ise, sonra neler olmuştu da bizim Yahudi kardeşlerimiz (hermanos) bizi terketmişti?


Yazık ki o kadim Yahudi mahalleleri çoktandır direnmeyi bıraktı, artık hepsi birer birer enkaza dönüşüyor, tabii zaman her şey gibi onların da en büyük düşmanı. Hükümetten ya da kent yöneticilerinden nadiren “buraları yenileyip kültür geçmişimize kazandıracağız” tarzında açıklamalar gelse de tarihi mahalleler çoktan yok olmaya teslim olmuş… 




1843’de büyük tadilat gören, 1900 başında da yeniden düzenlenen Sinagogun kapısı artık Ankara’da cemaat kalmadığı için çok nadir  açılıyor, Türk-Yahudi topluluğuna sahip çıkan Can Özgön’e göre, kentteki ailelerin sayısı iki elin parmaklarını bile bulmuyor. 


Varlık Vergisinin gadrine uğrayan (****)  ailelerin bir kısmı İstanbul’a göçmüş, kimileri de 1948 sonrası İsrail’e nakletmiş. Hahambaşı Rav İsak Aleva, bir süre önce Ankara’daki Sinagogu ziyaretinde, “yıllarca devletimiz yok diye üzülenler vardı ama aslında bizim devletimiz Sinagoglarımızdı” dese de bilmem  ki gerçekçi miydi?



1900 başlarında Sinagogun tam karşısına İtalyan mimarların tasarlayıp inşa ettiği Araf ve Albukrek ailelerine ait güzelim konaklar da şimdilerde zamana yenik düşmek üzere… 


Hüzünlü bir Pazar gününü geçirdiğim tarihi semtin fotoğraflarını çekerken  sürekli kafa yorup durdum:


“Neden yaşanmışlıklara sahip çıkamıyoruz? Kaybetmekte olduğumuz geçmişimizden sadece yetkililer mi sorumlu? Yahudi-Türk girişimciler bu işlere bir el verse olmaz mı?”


(*) http://www.turkyahudileri.com/index.php/tr/yahudilik/100-bar-mitzva

(**) https://www.avlaremoz.com/2017/06/29/musevi-sefarad-mutfagi/

(***) https://tr.wikipedia.org/wiki/Davud%27un_Y%C4%B1ld%C4%B1z%C4%B1

(****) https://www.salom.com.tr/haber/120319/varlik-vergisi-gercegi


Okumak isterseniz:

http://enverarcak.blogspot.com/2010/04/yahudi-mahallesi.html

 BAHAR, Beki L., Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri, Pan Yayıncılık, İstanbul, 2003.

https://www.youtube.com/watch?v=DW4VGAyJKIY

http://www.salom.com.tr/haber-67774-ankara_yahudileri.html



Yorumlar

  1. Suya yazan ben oldum, merak etmeyin. Uzunca bir yorum yazmıştım, ‘gönder’ den sonraki tıklama seansları yazdıklarım silindi. Kısmet.
    Neyse, sayfanız hoşuma gitti, yazdıklarınız ve referanslar özellikle…

    YanıtlaSil
  2. Suya yazan ben oldum, merak etmeyin. Uzunca bir yorum yazmıştım, ‘gönder’ den sonraki tıklama seansları yüzünden yazdıklarım silindi. Kısmet.
    Neyse, sayfanız hoşuma gitti, yazdıklarınız ve referanslar özellikle…

    YanıtlaSil
  3. Olsun, suya da yazsanız makbulümdür. Önemli olan niyet değil mi? Teşekkürler Mustafa Bey.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...