Ana içeriğe atla

Yahşi’deki İslami Külliye ve çocuklarımız

Bodrum’un “en güzel plajları”nın yer aldığı Yahşi Sahilinde devam eden İslami Külliye inşaatını  başından bu yana yakından izledik. Önceleri “küçük bir mescid!” diye başlanan, sonra “dev! binalara dönüşen yapılar grubu”Bodrum halkının yasal yollarla itirazlarına ve protestolarına rağmen bitmek üzere.  İnşaat yasağının devam ettiği günlerde bile, hatta yaz boyunca beton pompası sahilde “harıl harıl” çalışıp, resmi adıyla “İslam Tanıtım Merkezi” (*) olarak bilinen külliyeyi tamamlama telaşındaydı… 



“Tanıtım Merkezi” deyince insanın aklına ne geliyor? 


-Yöre insanı İslamiyet üzerine hiçbir şey bilmiyormuş da onlara mı tanıtılacakmış İslam?

-Yoksa başka ülkelerden gelen turistlere, şu hiç bilmedikleri İslam, denize girip güneşlenmeye ara verdikleri sırada külliyede mi öğretilecekmiş?


Başka ne gibi bir nedenle böyle bir merkezi “kumsalda” inşa ederler diye düşünmez misiniz?


Bugün plajda güneşlenip, tam karşımda çalışan beton pompasını izlerken aklımdan bunlar geçiyordu. Şezlongda uzanmış Cumhuriyet’i okuyordum, Erdal Atabek,(**) “Diyanetin yeni girişimi” için diyordu ki:


“Yeni girişim şuymuş: 4 ile 6 yaş arasındaki yuva çocuklarına Kuran kursları ve değerler eğitimi yoluyla dinini öğretmek, bu eğitimi alan çocuklara da okul öncesi eğitim almış olma hakkını vermek…Şimdi Diyanet İşleri Başkanlığı bu yaş çocuklarını hedef alıyor, gelişmek üzere çalışan çocuk zihinlerine dinsel kalıp yargılarını yerleştirmeye çalışıyor. Dinsel kalıp yargılar, günah-sevap,haram-helal,cennet-cehennem kavramlarını çocuk zihinlerine yerleştirerek onları koşullandırmayı hedefliyor. Bu yaş çocuklarının bilinçaltına yerleştirilecek kalıp yargılar artık oradan çok zor çıkarılır. Böylece koşullanmış zihinler, bu çocukları geleceğin düşünmeden , sorgulamadan inanan yetişkinlerine dönüştürecek. Onlar da şeyhin, emirin, imamın her dediğine itaat edecek, yap dediğini yapacak, yapma dediğini yapmayacak kulları olacak…


-Çocuklarla İslami Külliye’yi nasıl mı bağladım?

-Bir ara okullarda başarılı çocuklar, hatta kimi ana okullarından çocuklar “yarıyıl armağanı” olarak “Hac farizası” için Mekke’ye Medine’ye de götürülmemiş miydi? Artık Suudi’ler Türkiye’yi bu kapsamdan çıkardıklarına göre, Diyanet belki Külliye tamamlandığında Mekke Medine yerine başarılı çocukları burada ağırlayıp “İslam tanıtımı” yapabilir diye düşündüm.


Bodrum Kaymakamlığınınİslam  Tanıtım Merkezi” başlıklı sayfasına girdiğinizde, hem dev külliye projesinin fotoğrafını hem de merkezde yer alacak bölümler, 10 maddede detaylı biçimde anlatılıyor:


1-Görsel eğitim ve uygulama mekanları, 

2-Çeşitli konularda yapılacak çalışmaların eğitim mekanları,

3-Camii ve müştemilatı,

4-Konferans Salonu,

5-Çeşitli Türk İslam eserlerinin görsel olarak tanıtılacağı küçük cep sinemaları,

6-Seyir mekanları,

7-İdari Binalar,

8-Turizm tanıtma mekanları,

9-Halk Eğitim Kurslarının uygulanacağı mekanlar (el sanatları, tezhip,hat, kilim)

10-Türk İslam eserlerinin sergilendiği milli müze…


Bu mekanlarda  ayrıca “lokma, gözleme, mantı, yaprak sarma” gibi geleneksel lezzetlerin yapımı yabancı misafirlere öğretilecek ve hatta  “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünden hareket edilerek, uzun yıllar hatırda kalınması sağlanacakmış…


Peki, kumsalda inşaa edilen külliye için yukarıda sayılan 10 madde arasında unutulanlar yok mu?


Olmaz olur mu? 


Nerede tahta perde ile güneşlenmek isteyen kadın ve erkekler için ayrılmış plajlar? Nerede kadın ve erkeklerin denizde ayrı ayrı “İslami kurallara uygun içimde yüzebilecekleri” bölünmüş alanlar?

Ha, geleneksel lezzetler deyince Bodrum’da aklınıza sadece mantı ve dolma mı gelir yahu? Hem, yaprak sarma yerine bari kabak çiçeği dolması deseydiniz, Bodrum’a bu kadar mı uzaksınız? Yabancı misafir, haydi geçtik günah sayılan bir kadeh rakıyı, Bodrum’a  gelmişken çıtır çıtır ızgara edilmiş enfes bir dil balığını tatmak istemez mi?


Çocukların kampa alındığını farz edelim… Kaymakamlık açıklamasında “seyir mekanları” deniliyor ya, çocuklar denizi uzaktan o mekanlardan mı seyredecekler? Orada vızır vızır jetskilere binen, yelken öğrenen, denizde özgürce kulaç atan diğer çocukları gördükçe, “ben de, ben de” demeyecekler mi?


Bir zamanlar Boğaziçi’nde “İslam Felsefesi” dersleri vermiş olan bir sevgili Hilmi hocamıza bunu sorsam acaba ne derdi?” Diye düşündüm de, sanırım şöyle derdi:


-O çocuklara, -siz sakın onlara özenmeyin, size her şeyin en iyisi öbür dünyada bahşedilecek… Haydi Arapça surelerin ezberine devam- diyeceklerdi tabii…


(**)https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/erdal-atabek/dusunmeyi-engellemek-1870214

(*)http://bodrum.gov.tr/islam-tanitim-merkezi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...