-Öhhö, öhö, öhhö...
Durun yahu, niye öyle dehşete düşmüş gibi fırlayıp yanımdan uzaklaştınız? Korkmayın, sağa sola kaçışmayın, kovit movit değilim, vallahi değilim...
Geçen gün hafiften boğazım ağrıyordu, malum havalar bir tuhaf. Bir bakıyorsunuz bahar dalları silme çiçeğe bürünmüş, ertesi gün pencereyi açtığınızda, sert esen rüzgarla içeri kar taneleri giriyor. Neyse işte, ne diyordum? Hafif bir boğaz ağrısıyla uyandım, aldı mı beni bir korku? Kendimle hesaplaşıyorum:
-Ya kovitsem? Ay kimlerle görüştüm son zamanlarda? Sütçü gelmişti de hani bekletmemek için maske takmadan koşuvermiştim ya kapıya? Ondan kapmış olabilir miyim?
-Yok sanmam, adamcağız sütü tencereye doldurup kapı eşiğindeki tabureye bırakmıştı, sen de ona parayı lastikle sarıp, fırlatmamış mıydın? Hatta sütçünün kafasına denk gelmişti, ortalığa saçılmıştı ya paralar.
-A, evet uzak durmuştuk sütçüyle. Sen de öyle bir konuştun ki duyanlar ortalığa 128 milyar lira saçılmış sanacak. Demek ki ondan kapmadım. Ama sonra da oğlum gelmişti...
-Canım aylardır görmüyordun çocuğu, yüzünde maskesiyle içeri girer girmez, elini yüzünü sıcak sular, sabunlarla yıkayıp, ta salonun öbür ucundaki koltuğa ilişmedi mi çocukcağız? O aranızdaki upuzun mesafeden dolayı birbirinizle haykırarak konuşmadınız mı? Hani o, “anne yahu, sen ne diyorsun bu kaybolan 128 milyara?” diye sesleniyor, sen, “Ne? Paranı mı kaybettin? Ben parayı arka cebinde taşıma diye hep söylememiş miydim?” diye bağırıyorsun... İkinizin de, ne dediği anlaşılmıyordu hani... Boğuk boğuk konuşuyordunuz... I-ıh, ondan da bir şey olmaz. Başka kiminle görüştün?
-Komşu Ayşe Hanım uğramıştı bir de... Ramazan başlıyor diye kendi yaptığı pideyi getirmişti.
-Ama onda maske vardı, içeri buyur etmiştin, kapıdaki tabureye ilişmişti, ikiniz maskeli maskeli, bir çift laf edelim derken siyasetten girip dedikodudan çıkmamış mıydınız?
-Evet evet, nasıl da güldürmüştü beni... Jandarma, sitemizin başkanına geçen gün bir evrak getirmiş, hanım camdan bakıp da jandarmayı görünce, emekli amiral eşine seslenmiş, “hadi valizini hazırla seni almaya geldiler” diye... Meğer o evrak, sadece sitede geçen yıl çıkan anız yangınıyla ilgili değil miymiş?
Ya, işte böyle, kovit insanın aklından bir an bile çıkmıyor.
Zaten bunlar sadece birer varsayımdı, üstelik sabah ağrıyan boğazım öğlene doğru geçti. Ben de unuttum gitti pandemi kabusunu...
Şimdi bir an eskiye daldım da:
Ah, neydi o günler. Hani üşütürsün, sesin biraz değişir, hafiften burnun akar, arada bir öksürür, halsiz halsiz yatarsın evde... İşten kaytarmışsındır, nazlanır durursun. Ev halkı seni şımartmak için seferber olur, bir yandan ıhlamur kaynatılır, bir yandan ocağa o çok sevdiğin, tavuk suyuna bol limonlu şehriye çorbası konulur. Yıllardır elinden düşürmediğin, her seferinde seni kahkahalarla güldüren kitap Çarın Çizmeleri de başucunda... Televizyonun karşısında kanepeye uzanır, uyuklarsın:
Ya işte böyle,
-Ağız tadıyla, korkmadan bir grip bile olamadık!!!
(*) Mikhail Zoşçenko, Rus Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder