Bu Blogda Ara

Pazar, Kasım 01, 2020

19 Numaralı Oda



Küçücük iki çocuğu karşısına alıp ne söylemişti acaba?

-Ben sizi çok sevsem de, artık buralarda kalamam. Şu anda anlayamazsınız  ama benim için önemli sebepler var ve buradan gitmek zorundayım...

John ve küçük kız kardeşi, kendilerini terk eden annelerinin ardından öylece bakıp kalmış mıydı?

Bavulundaki tek kitap taslağı ve yanına aldığı oğlu Peter (3. Çocuğu) ile Londra’ya, yeni bir yaşama yelken açan Doris Lessing (*) acaba hiç gözyaşı dökmüş müydü?

Nobel’li yazar için, ölümünden yıllar sonra bile acımasızca tekrar tekrar gündeme getirilen bu soruya şimdi kim yanıt verebilir? 

Bilmem? Doğrusunu sadece kendisi anlatabilirdi sanırım. Ama o aramızdan ayrılalı çok oldu. Üstelik günlükleri “mühürlü” idi, hayattaki son çocuğu da ölmeden asla yayınlanmayacaktı.(**)  

Belki günün birinde öğrenebiliriz Lessing’in herkesten gizlediği duygularını...

Bu soruyu bizler neden tekrar tekrar kafamızda seslendirip duruyoruz? Niye merak edip duruyoruz bunları, yazarın kendi yazdıklarını, onca romanı, öyküsü, incelemesini okumak varken?




Yazar Nihan Kaya’nın okuma atölyesinin başlama saatini beklerken aklımdan bunlar geçiyordu, birazdan Doris Lessing’in “19 Numaralı Oda” başlıklı öyküsünü değerlendirecektik. Lessing benim iyi tanıdığım bir yazar olmamasına karşılık, yaşamının gençlik yıllarını kapsayan “Tenimin Altında” adını verdiği otobiyografisini okumuştum, tabii “19 Numaralı Oda”yı da... 2007 yılında aldığı Nobel ödülü öncesinde ve sonrasında hakkında yazılan pek çok incelemeyi de gözden geçirmiştim.

19 Numaralı Oda’da, Londra’da iyi koşullarda yaşayan “zeka evliliği” yapmış (bizdeki mantık evliliği mi acaba bu tanımlamanın eşdeğeri?) bir karı-koca anlatılıyor. Her ikisi de çalışma yaşamının içinde ve iyi  para kazanılırlar, ama Susan dört çocuk sahibi olduktan sonra işini bırakıyor. Oysa evde olmak ona hiç iyi gelmiyor, sürekli bir arayış içinde ve hep varlık nedenini sorguluyor. Kendiyle baş başa olmak gibi bir hedefi var aslında. Virginia Woolf’un “Kendine Ait Bir Oda”da öğütlediği gibi... Olay örgüsü, sonunda Susan’ın 19 Numaralı Oda’da intiharıyla son buluyor. (Hep -Sylvia Plath da kendisine, benzer sonu, bu öyküden etkilenerek mi hazırladı?- sorusunu kafamda evirip çevirdim)

Nihan Kaya, dijital oturumu saat tam 20.00’de açtı ve daldan dala konarak hem Lessing, hem de ondan önce ve sonra kitapları yayınlanmış farklı yazarlarla ilgili pek çok konuya değindi. Yazın dünyasının okyanusunda onun aracılığı ile gezinmek çok renkli ve zevkliydi doğrusu,  onca kitabı yayınlanmış bir yazarın, karşımızdaki ekranda gülümseyerek:

-“Ah şimdi tatlı bir şey yemem gerek, size de tarifini vereyim, fındıkları kavuruyor ve sonra ezilmiş hurma ile karıştırıyoruz, çok güzel oluyor” diyerek atıştırması, hatta:

- “Bana şuradan el kremimi uzatır mısın?”  diye arkasına dönüp seslenişi, aramızdaki soğuk ekranı kaldırıp bizi o “mum gibi” (***) tertemiz, düzenli çalışma odasına alıverdi. Balkon penceresinden görünen petunya (****) henüz kışın soğuğunu yememiş olacak ki hala gülümsüyordu.

O sayede ben İngilizlerin Doris Lessing’i geçmişte pek sevmediğini, ancak 2007’de Nobel aldığında  ona ilgi gösterdiğini, Lessing’in kılık kıyafet konusunu pek önemsemediğini, röportajlarında bile üstüne öylesine geçiriverdiği uyumsuz kılıklarla gazetecilerin karşısına çıktığını öğrenmiş oldum.

Aslında bunun benim için zerre kadar önemi yoktu, asıl olan Lessing’in sözcüklerle önümüze açtığı bambaşka dünyalardı.


 


Bu söyleşiye İzmir’de yaşayan üniversite arkadaşım Sıdıka Yılmaz’ın önerisiyle katılmıştım ve çok da mutlu oldum, hatta Nihan Hanıma aklımdaki soruları sorma fırsatım da oldu:

-Lessing’in bu öyküde anlattıkları, Londra’nın o zamanki ruhunu yansıtıyor muydu? Acaba bu öyküyle “eğer çocuklarını ve Rodezya’yı geride bırakıp Londra’ya yerleşmemiş olsa,” kendi otobiyografisinde dediği gibi, “ya delirmek ya alkolik olmak” seçeneklerine birini daha mı eklemişti? Yani “intiharı?” Daha açık söylemek gerekirse Lessing belli ki yaşamı boyunca hiç kurtulamadığı vicdan azabını, bu öyküyle aklamış mı oluyordu, yani “intihar eden kadın” metaforuyla?

Aslında merak ettiğim bir şey daha vardı ama yanıtını bulamadım:

 -Lessing acaba içinden geldiği gibi, parmaklarından aktığı gibi mi yazıyordu? Yoksa kimi edebiyatçıların “19 Numaralı Oda”yı kılı kırk yararak inceleyerek ortaya koydukları savlara bakılırsa, (Buket Akgün), (*****) çocuklara konulan isimler,  Susan’ın bahçede gördüğünü sandığı karaltılar (yılan şeklindeki sopa!) gibi sözcükler, kavramlar,  etimolojik kökenlerine gidilirse, belli mitolojik çağrışımlar yapması için- Lessing tarafından kasıtlı mı seçilmişti?

Aslında bu öykü üzerine söylenecek o kadar çok şey var ki...

Örneğin bunu bir Türk yazar kaleme almış olsa kim bilir kurguyu nasıl yapardı?

-Adamın karısını aldatması olayı bu kadar kolay geçiştirilebilir miydi? Ya Susan? Gerçek dışı da olsa kocasına “evet, ben de seni aldattım, ismi de şu” demeye cesaret edebilir miydi? Çocuklar annelerinin kendini dinlemek için kapandığı üst kattaki odanın önünde gürültü yaptıklarında, sonradan özür dilemek şurada dursun, bağırmaya haykırmaya devam etmezler miydi? Ya da adam, karısını takip ettirip, her gün Londra’nın pek de iyi gözle bakılmayan semtindeki bir otel odasında saatlerce kaldığını öğrendiğinde tepkisi ne olurdu?

Aslında bu atölyenin bendeki izlerini sayacak olursam, Nihan Kaya’yı tanımak, diğer katılımcıları dinlemek çok hoşuma gitti, hurma tatlısı tarifi de... Hele de Edna Vincent Millay’ınMavi Sakal” şiirinin analizi... Bu atölye vesilesiyle, günlerce Lessing üzerine varsayımlar ve düşünceler arasında dolaşıp, kaybolmak ise büyük keyifti.

Tabii en büyük kazancım da önümüzdeki günlerde başka kitaplara açılmak olacak, (Başta Nihan Hanımınkiler olmak üzere:) (*****)

-Damızlık Kızın Öyküsü (Margaret Atwood (The Handmaid’s Tale) 

-The Habit Of Loving (Doris Lessing)

-Kadınlara Mahsus (Marilyn French)

-Tavan Arasındaki Deli Kadın (Sandra Gilbert)

-Sarı Duvar Kağıdı (Charlotte Perkins Gilman)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ata’nın Kolibası

Geçenlerde yolum Söğütözü’ne düştü, pek çok bakanlığın, resmi kurumun, AKP ve CHP genel merkezinin hatta büyük alışveriş merkezlerinin bulun...