Ana içeriğe atla

Ölülerden özür dilenmez, Bekir Coşkun’dan da




Bekir Coşkun gitti, huzura kavuştu”  desem, onu deli gibi seven eşi Andree bana çok mu kızar acaba? Tabii o da anlıyordur benim aslında ne demek istediğimi. 

Bu dünya pek çoğumuz  için bir cendere değil mi aslında?

Bekir Coşkun’u konuşalım mesela... Bu kadar mı sevilir bir yazar? Bu kadar mı okunur? Bu kadar mı kıvrak bir kalemi vardır? Ha, bütün bu özellikleri yanında bir yazar bu kadar mı halkının, ülkesinin çıkarlarını savunur? İlericiliği, doğruculuğu, dürüstlüğü ile bilinir? 

-Peki bu özellikleri ile ülkenin en  önde gelen yazarı sıfatını taşıyan yazarın başı acaba göklere mi erer? Bir eli yağda bir eli balda mı yaşar?

-Yoooo... Nerdeeee!!!

Tam tersine, oradan oraya sürülür, kimi zaman işsizliğe, kimi zaman kıt kanaat geçineceği maaşlara talim ettirilir, zaten kendisi bu durumu yazı başlığı ile iki kelimede özetleyivermiştir,  Onuncu Köy... Sıkıntılı süreç sonunda kansere davetiye çıkarır ve yaşama kısa sürede elveda der Bekir Coşkun

Acaba onu çok okunduğu gazetelerden bir telefonla sürdürüveren devlet adamlarının hiç mi vicdanı sızlamamıştır? Ya o gazete yöneticilerine ne demeli? Genel yayın müdürü mü ? Kapıkulu mu demek lazım onlara?

Gördüler işte, ülkenin bir aydını daha bir yıldız gibi kayıp gitti aramızdan, biraz daha karanlığa gömüldük...

Eminim hiçbiri  rahat uyuyamamıştır Bekir Coşkun’un ölüm haberini  aldığında, karabasanlarla boğuşup durmuşlardır bütün gece... Hatta şu bile geçmiştir akıllarından, “keşke zamanında hatırını sorsaydım, özür dileyemesem bile bir iki teselli sözü kullanabilseydim sağlığında...” 

Eh, hadi egonuza yenik düştünüz, bari şimdi ardından bir şeyler söyleseniz ne kaybedersiniz? Şu ölümlü dünyada arkanızdan sizin de bir iki iyi laf edilse fena mı olur?

Mesela Cumhurbaşkanı şu mesajı kopyalatıp, prompterdan okuyuverse:

-Ey ümmet, hatta özellikle ey göbeğini kaşıyanlar, bugün aramızdan ayrılan gazeteciyi pek sevmezdim, habire bize verir veriştirirdi. Fikirlerimiz asla uyuşmazdı. Ama yine de üzüldüm ölümüne. Sevenlerinin başı sağolsun. Ben aslında sağlığında ona özel uçağımı tahsis edip Küba’ya bile göndermek istedim tedavi için ama kabul etmedi. Çok onurlu adammış. Şu troller de onun hakkında yazıp durmasınlar, oy kaybediyoruz. Rabbim rahmet eylesin...

Ya da onu gazeteden kovan genel yayın müdürü günah çıkartsa:

-Yahu bizde işler böyle yürüyor, bunu herkes bilir. Patronun menfaati  neyi gerektiriyorsa biz onu savunuruz. Aksi taktirde ne bu konaklarda oturabilir, ne bu pahalı şarapları içebiliriz... Ben ona kaç defa söyledim, Bekir yapma etme -Zülfü Yare dokunma- dedim. Şöyle havadan sudan yaz biraz, bak yazları patronun teknesinde tavla oynar, sonra Andree’yi koluna takıp Paris’lerde gezersin. Yani benim içim rahat kardeşim, ben ona -salla başını al maaşını- demişim, o tersini yapmış. Suç bende değil ki... Yine de rahmet diliyorum, bu akşam onun için de bir kadeh kırmızı şarap içeceğim, hem de en pahalısından...

Ha, bir de dertleşirken Bekir Coşkun’un bana anlattığı bir olay:

-Yahu işte biliyorsun 9. Köy’den kovulunca yaşadıklarımı... Burada yazmamı istediler kabul ettim, hadi dedim, kalemi elden bırakmayalım, ülkenin durumu malum. Fakat verilen parayı söylesem inanmazsın, evi satmak durumunda kalabilirim düşünüyorum da, Adree’ye nasıl anlatırım acaba...

 O gazete yöneticisi de şimdi şunu mu desin:

-Yıldız mıldız olmaz, bizi bozar... Gazete küçük olsun, bizim olsun... 

Ah sevgili Bekir Coşkun ah, şimdi gittiğin yerde kıs kıs gülüyor musun bu arkandan söylenenlere?(*)https://www.hurriyet.com.tr/beni-kovarlar-mi-11223999



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...