Ana içeriğe atla

Amiralim incirler nerde?


Saatlerce direksiyon sallayıp, yorgun argın Bodrum’dan  Ankara’ya dönmüştük, bavulları indir, aç, eşyaları yerine koy, erzakı ayıkla, buzdolabına yerleştir... Alel usul yemek hazırla, sofrayı topla, bulaşıkları hallet derken saat oldu bilmem kaç... 

BBC’deki sevdiğim diziyi (hararetle size de tavsiye ederim, Peder Brown) izleyeyim derken uyuya kalmışım, seslendiler :

-Burada uyuyup kalırsın, haydi yatağa...

Ankara serin, camlar açık, dışarıdan gelen böcek sesleri ninni gibi, oooh, ne güzel, tam uykuya dalarken, telefonumun ışığı yandı, acaba mesaj mı geldi? Ya önemli bir şeyse?


-Habertürk, Teke TEK’te, Fatih Altaylı’da amiral (*) var, açın...

Uykulu uykulu dinleyeyim derken amiral o şahin (!) anlatımıyla, “adalar meselesini, Yunan tarafının haksızlığına sessiz kalışımızı, Lozan’dan kaynaklanan haklarımızı enayi gibi öne sürmeyişimizi, bunca yıldır topraklarını genişletip duran Yunanlılara bir nota bile vermemiş oluşumuzu” öyle bir anlattı ki uyku muyku kalmadı, gözlerim faltaşı gibi açıldı... O her zaman üst perdeden konuşup duran Fatih Altaylı bile amiralin karşısında güvercine (!) döndü...

E, uyku gidince aldı beni düşünceler:

-Ya bu gidişin sonu sıcak çatışmaya varırsa? 

Ve onlarca varsayımı kafamda evirip çevirir oldum...
Oraya dön, buraya dön, yastığı kabart, biraz su iç... 

I-ıh, uyku gitti, geri gelmez artık...

O anda kafamda yanan ampül:

-Kale’den aldığımız incirler nerde?
-Hiç görmedim, oradan aldığımız kurutulmuş sebzeleri, hatta nar ekşisini filan dolaplara yerleştirdim ama incir mincir yoktu ortada...
-Ya şimdi bırak inciri, ya sıcak çatışmaya girersek Yunanlılarla?
-Amaaaan, girelim be... Hadlerini bildirmek lazım, zaten yılsonunda uçak gemimiz bile filoya katılacakmış... Hem de yerli yapım...
-Bırak şimdi uçak gemisini, incirler nerde? 

Haydaaa, uyku kaçıp gitti bir kere... 

-E o zaman kalk ara bakalım incirleri...

Zaten uyku Kaf Dağının ardına saklandı... 

Kalkıp salona geçip, buzdolabının bütün raflarını, sebzeliklerini filan kurcalarsın, incir filan yok... Belki antrededir deyip, oradaki torbaları elden geçirirsin, yok incirler...

-Aaa, Bodrum’da bir türlü bulamadığım tokyoları buldum...

-Ne tokyosu yahu? İncirler yok... Arabaya mı baksam?

-Amanin elektrikler gitti, dur fener nerde? Ayyyy ayağımı vurdum, amaninnnn küçük parmağım kırıldı zahir, bu nasıl bir acı?

-Ah şu amiralin yüzünden herşey... İncirler nerdeeeee? İmdaaaat...

(*) http://beyazgazete.com/biyografi/ali-deniz-kutluk-3293.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...