Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir rüzgar esti...

  Ne hoş, ey güzel Tanrım,  ne hoş.                       Mavilerde sefer etmek! Bir sahilden çözülüp gitmek Düşünceler gibi başıboş (*) Bu dizeler aklımdan geçerken, “yaşıyor olmak, ne hoş, nasıl  sevinçlerle dolu ve ne kadar güzel” diye düşündüm. Rüzgar, uzaklardan, ta uzaklardan bilinmedik kokular getirdi, sürülüp nadasa bırakılmış tarlaların, yağmurla ıslanmış otların kokusu muydu? Yoksa kurumaya yüz tutan lavantaların esintisi miydi beni böylesine mutlu eden... Kaybolmaya yüz tutmuş ışıklar o kadar güzeldi ki, dokunduğu an, rüzgarla salınan otları birer amber parçasına dönüştürüyordu. Ama zavallı bizler şehir ortamında, doğadan ne kadar uzaktaydık. Sonra  Nazım Hikmet ’i düşündüm, ‘ Yaşamak güzel şey be kardeşim ” demişti ya... Çektiği acıları, hapishane günlerini, karısına, hele biricik oğlu Mehmet’e duyduğu hasreti, sürgündeki yalnızlığını, Türkiye özlemini düşündüm... Yaşama bu kadar umutla bağlanışına...

New York Üçlemesi 3-Rüya mı bu? Çantam bulundu...

-Yupiiiiiiiiiiiiiiiii Bu neşeli  haykırış,  Manhattan ’ın göbeğindeki tüm gökdelenlerde yankılandı... E, kolay mı dostlar?  New York ’ta çanta kaybetmek ne demek? Felaket , hatta felaketin de ötesi demek. Pasaport, kimlikler, kredi kartları, biraz nakit para... Komik ama, “uğur getirir!” diye halamın koyduğu bir at kestanesi ve palamut... Hepsi çantada. -Peki çanta nasıl bulundu? -Anlatayım... Haşarı! gri çantam, küçücük, omuza asılan cinsten, uzun saplı ve gayet sıradan görünümlüydü. Mağazanın birinde bir ceket deneyip bırakmıştım. Ceketi denerken çantamı da askıdaki başka bir ceketin üstüne aksesuar gibi asmışım. Aynı anda da çantayı unutup çıkmışım mağazadan (dalgınlığım bilinir, ayrıca elde şemsiye, başka bir alış veriş çantası vs. var) Neyse işte, çantamı orada bıraktıktan saatler sonra, Central Parktan telaş içinde ayrılıp, filmi geriye sararak daha önce uğradığımız her yere tekrar girip baktık, yok, yok, yok… Evet artık çantadan ümidi kesmişken yaşasınnnnn...

New York Üçlemesi 2- Bu şehirde camlar nasıl silinir?

Ön not: Ne güzeldi eskiden seyahatlerimiz. Pandemi filan yoktu, hele hele  kur patlaması da yaşanmamıştı… Sizlerle o güzel  günleri paylaşayım istiyorum Pazar kahvenizi içerken. N.E. Bütün gece yağmur yağdı.  New York' a mahsus kesintisiz siren sesleri ise dün gece yoktu nedense. Jetlagı (*) atlatamayıp TV’lerde  ne kadar haber, dizi, talkshow varsa izledim. -Hay Allah, ne olacak bu Amerikanın hali?  New Yorklular da bu yüzden mi kendilerini viskiye vurdular acaba? Ne yağmurdu ama... Şemsiyeler gündüz de dayanmadı, kahvaltı için arkadaşlarımızla buluşmaya çıktık, bizim bir gün önce de takıldığımız kafeye gelecekler. Girip oturuyoruz. -Aaa aynı karı koca değil mi? -Evet dün de buradalardı (onlar da bizim için aynı şeyi düşünüyorlardır!) -Evet ama bu bizim burada geçireceğimiz topu topu son 72 saatten biri, oysa onlar belli ki buralı, baksana köpekleri ayaklarının dibinde. “Yaşlı çift yanyana kahvaltı ediyor. Ne var bunda diyeceksiniz?”  İkis...

New York Üçlemesi 1- Arka Sokaklar

Ön not: Ne güzeldi eskiden seyahatlerimiz. Pandemi filan yoktu, hele hele  kur patlaması da yaşanmamıştı… Sizlerle o güzel  günleri paylaşayım istiyorum Pazar kahvenizi içerken. N.E. O yaban elleri arşınlarken bana en cazip gelen nedir biliyor musun?  Arka sokaklar . Çöplerin toplanış tarzı bile ipucu sayılır...  Aklımdan öyle çok soru geçer ki... -Evsizler neden o sokağa kümelenmiş? -Şu pencerede gözüme ilişen gerçek miydi, yoksa hayal mi gördüm? -Toptan şapka dükkanları hiç perakende vermez mi? Ahhh, ama o şapka ne güzeldi. New York  ve özellikle  Manhattan  bu şaşırtıcı manzaralar açısından rakipsiz. Yolunuzu   uzatmak i çin girdiğiniz sokakların birinde tam karşındaki pencerede soyunan bir kadını görmek ne kadar şaşırtıcı:  -Aaaa gerçek mi bu? -Yok canım, o film yahu. -Ne filmi ya? Bal gibi gerçek, baksana soyunuyor kadın. -Aaaa evet, bak biri daha girdi içeri.   Bu tuhaflığın  hemen ardından, pencerenin geris...