Bu Blogda Ara

Pazartesi, Kasım 01, 2010

New York Üçlemesi 1- Arka Sokaklar








Ön not: Ne güzeldi eskiden seyahatlerimiz. Pandemi filan yoktu, hele hele  kur patlaması da yaşanmamıştı… Sizlerle o güzel  günleri paylaşayım istiyorum Pazar kahvenizi içerken. N.E.

O yaban elleri arşınlarken bana en cazip gelen nedir biliyor musun? Arka sokaklar. Çöplerin toplanış tarzı bile ipucu sayılır...  Aklımdan öyle çok soru geçer ki...

-Evsizler neden o sokağa kümelenmiş?
-Şu pencerede gözüme ilişen gerçek miydi, yoksa hayal mi gördüm?
-Toptan şapka dükkanları hiç perakende vermez mi? Ahhh, ama o şapka ne güzeldi.

New York ve özellikle Manhattan bu şaşırtıcı manzaralar açısından rakipsiz. Yolunuzu  uzatmak için girdiğiniz sokakların birinde tam karşındaki pencerede soyunan bir kadını görmek ne kadar şaşırtıcı: 

-Aaaa gerçek mi bu?
-Yok canım, o film yahu.
-Ne filmi ya? Bal gibi gerçek, baksana soyunuyor kadın.
-Aaaa evet, bak biri daha girdi içeri. 

Bu tuhaflığın  hemen ardından, pencerenin gerisinde kaybolur esrarengiz çift...
Şu arka sokaklara girmeyelim demiştik ama baksana yine kendimizi alamadık. Hadi 58’e sapalım. Apple'a bakacaktık ya” Dersin.
Sonra istikamet değişir, 58’den Beşinci Caddeye yollanırsınız, akşam yemeğine daha çok vardır, “Şu bizim snob New Yorker'lar bu akşam için bir İtalyan lokantası seçmişler ama şimdi benim midem kazınıyor vallahi” diye yakınırsın.

-Pekiii, sokak hottogcusuna biraz takılsak mı?

-Uffff ne zevktir değil mi o acayip kokulu lahana sosuna bulanmış sosisliyi ısırdığın anda çenenden süzülen şu ıslaklığı hissetmek?


-Mmmm, hiç sorma... Ta yıllar önce New York’a gelip, ilk tattığımda 99 cent mi neydi bir hot dog. Şimdi 3 doları geçmiş.


-Valla sana bir şey diyeyim mi, Zagat Survey de en bol yıldızla yer alan restoranlar şu sokak büfelerinin eline su dökemez. Bence Zagat, New York sokak büfelerini de bi araştırsın. 


-Hadi yürü yürü, Apple’a gidelim demiştik ya.


-Tamam gidelim ama Ipadi almayacaksak ne yapacağız orada?


-Olsun yaa, softwareinden iphone kılıfına kimbilir yeni neler vardır.


-Keşke alsaydık şu Ipad’i... Metrolarda otobüslerde milletin elinde gördükçe özeniyorum vallahi...


-Yok yok, yeni versiyonunu bekle. Bir sürü eksiği var, o kadar para para verilmez şimdi.

Apple’dan düşlerle dopdolu ama elleriniz boş çıkarsınız. Beşinci Caddede yürümeye devam...

Yüzünüze Ekim sonunun sert ve soğuk rüzgarı çarpar, Queens'deki yürüyüşünüzü anımsarsın... Ne sevimliydi Şükran Günü için kapı önleri balkabağı ile süslenmiş evler, Hele ağaçları sarmış örümcek ağları,o  korkunç figürler ne hoştu değil mi?

-Ya ne güzeldi, düşünsene kapın çalınıyor ve karşında ellerinde şeker torbalarıyla 3 küçük çocuk çocuk...


-Evinin önünü balkabağı ile süsleyenler, çocuklara her çeşidinden bol şeker bulundurmayı unutmasalar bari.

Yürüyerek ilerlersiniz.


-Beşinci Caddenin eski görkeminden nedense artık pek eser yok di mi?


-Yaaa ne yazık ki... Şu Tiffany de olmasa o eski  şaşaaa nerede? Hadi girelim mi?

Turkuvaz mavisini imza edinmiş (*) mağazanın bütün katlarını gezersiniz,altın altın-pırlantalı takıları boş verirsin, vitrindeki görkemli parçalar  ince bir zevkin ürünü de olsa o kadar abartılıdır ki, Brunei Sultanının karılarına filan yakışır ancak. Amaaa şu gümüş Elsa Perettiler (**) yok mı? Ahh, takmaya, pardon bakmaya! kıyamazsın.

-E, istikamet ne şimdi?

-Arkadaşlarla yemekte Angelo’da buluşacaktık ya, taksiyle mi gidelim?

Güç bela bir taksi durdurup atlarsınız, trafik sıkışıktır, taksinin arka koltuğundaki ekranda Rod Steward'ın yeni CD’sinden (Great American Songbook) klipler vardır. Steward’ın o nezleli gibi ama içe dokunan sesiyle eskilere dalar gidersin, “My Foolish Heart” ı (****) dinlerken… 

-Ah hayat… Neler yaşandı… Yok yok, iyiyim, gözüm yaşardı sadece… Aslında  bu kent insanı bazen boğuyor, göğü de bir türlü göremiyorsun…

İkinci Caddenin 55’i kestiği noktada taksiden inip restorana geçersiniz, arkadaşlarınız çoktan gelmiş , masada sizi beklemektedir:


-Merhabaaaa, sabahki helikopter turunuz nasıl geçti?

-İyiydi valla, korktuğum olmadı, midem filan da bulanmadı, harika resimler çektim.

-Ooo görürüz o zaman.

-Ama biz çok acıktık. Ne yiyoruz?

-Ben dil balığı alacağım, burada tavası çok iyidir.

O anda sevimli garson masanızda beliriverir:

-Çav, bu şampanya patrondan...

Yemekler söylenir, önce karidesli enginarlı antreye girişilir, patronun hediye şampanyası  pek parlak çıkmamıştır, adam gibi bir kırmızı şarap söylenir.

Muhteşem yemeğin tadı damaklardayken gece devam eder...
(*) Mağazada paketleme hep, turkuvaz mavisi kutularda yapılır.
(**) Mağazanın  İtalyan asıllı mücevher tasarımcısı.                                                                                              (***)Zagat Survey: http://www.zagat.com/

Tiffany:http://www.tiffany.com/

3 yorum:

  1. Halajiiim çok güzel yazı olmuş zevkle okudum.

    YanıtlaSil
  2. Nursuncum New York'ta bunlari okumak bambaska bir keyif eline saglik

    YanıtlaSil
  3. Canım Haldun cum niye New York'ta görüşemedik yahu... Hayıflanıp duruyorum vallahi.

    YanıtlaSil

Ata’nın Kolibası

Geçenlerde yolum Söğütözü’ne düştü, pek çok bakanlığın, resmi kurumun, AKP ve CHP genel merkezinin hatta büyük alışveriş merkezlerinin bulun...