Neyse işte, 60’lı yıllarda Erzincan’ın Ilıç’ından (*) kalkıp Ankara’nın Maarif Kolejine (**) yatılı okumaya gidecek erkek çocuğunun yanına başka ne verilirdi ki?
Annesi günlerce ağlamış ama sonunda kadere razı olmuştu:
-Ne yapalım? Hasretlik olacak ama okuyup adam olacak oğlum. Buralarda doğru düzgün okul mu var. Yüce Allahım korusun benim ilk göz ağrımı...
Sonunda delikanlı, bir kasabalıya emanet edilip, istikameti başkent Ankara olan Şark Ekspresine daha doğrusu “kara tren”e bindirilmişti. Kasabanın küçük garında tenbih üstüne tenbihle:
-Bak sakın ola ki yabancılarla konuşmayasın.
-Bavuluna sahip çık, gözünü sakın ayırma ondan tamam mı? Bütün kış giyeceğin herşey onun içinde.
-Yengenlere telgraf çektik, gelip seni gardan alacaklar. İşte bak, büyük amcanın adı, adresi, telefonu burada yazılı.
Sonra kulağına fısıldamıştı babası:
-Paranı çok dikkatli harca, annen o elli lirayı dağıtıp çeşitli yerlerine diktiği ceplere koydu süveterinin. Aman ha... Sakın çarçur etme. Okulda bütün masrafların karşılanacak zaten. Unutma sen bizim bankanın yatılı burslu talebesisin.
Tren hareket ettiğinde annesi babası ve küçük kardeşi Metin’e gözden yitinceye kadar el sallamış sonra yerine oturmuştu. O anda dank! etmişti benliğine bir başınalığı, boğazına bir düğüm oturmuş, gözüne biriken yaşları hapsetmek için sıkıca yummuştu gözlerini.
Saatler süren yolculuk Ankara Garında noktalanmış, trenden inip tahta bavulunu perona koymuş, üstüne oturup beklemeye başlamıştı. Trenden inen yüzlerce yolcu, onları karşılayanlar, kucaklaşıp sarılanlar, bağırış çağrış derken dakikalar, saatler geçmiş ama onu almaya gelen kimse olmamıştı.
Akşam karanlığı çökerken onu peronda bırakıp giden kasabalısı yeniden göründü:
-Hayrola Çetin? Kimse gelmedi mi seni almaya evladım?
Çetin boynunu büküp öylece durmuştu. Kasabalı bavulunu almış, Çetin’i elinden tutup garın çıkışına götürmüştü:
-Vallahi iyi ki içime bir kurt düştü de geri döndüm. Dedim, ya çocuğu almaya gelen olmazsa ne yapar bizim delikanlı koskoca Angara’da? Bak, seninle bir taksiye binelim büyük amcanların evine gidelim. Adres var değil mi sende?
Taksi onları Kocatepeye götürüp beş katlı apartmanın önünde bırakmıştı. Üçüncü kat balkonunda kucağında bebek, çok güzel bir kadın oturuyordu, bakakalmıştı Çetin ona. Sonra kadınla gözgöze geldiler, tatlılıkla gülümsedi kadın. Apartmanın 6 numaralı dairesinin zilini çaldığında anladı o güzel kadının yengesi olduğunu, kendini tanıttı, içeri buyur edildi:
-Aaaa demek sensin. Ama telgraf filan gelmedi ki amcana. Bak çok üzüldüm şimdi... Ver şu bavulunu, hadi gir, gir içeri...
Profesör üniversitedeki odasının camından koyu gölgeli küçük ağaçlığa bakarken dalıp gitmişti...Kapısının vurulduğunu duydu:
-Buyrun, girin...
-Hocam, afedersiniz ben öğrenciniz Ahmet... Mezun oldum, size veda etmeye geldim... Yıllar boyu bana yaptığınız katkılar için çok teşekkür ederim. Taşralı olduğum için çok çekinmiştim, korkmuştum herşeyden. Siz beni o kadar iyi anladınız ki. Bana kol kanat gerdiniz hep.
-E, ne yapacaksın şimdi?
-Hocam önce babaevine, Ağrı’ya döneceğim. Sonra KPSS sınavlarına hazıranacağım, işte askerlik filan... Kısmet...
Delikanlı hocasının elini zorla öpüp, kapıyı çekip çıkmıştı ... “Yıllardır elimi öpen kimse olmamıştı, kızım bile...” dedi profesör... Keyifle bir sigara yakıp, kitabınının düzeltmelerine döndü yeniden.
(*) Ilıç , Erzincan'a bağlı 9 ilçeden biridir. ... Bir ozanımız Ilıç’taki bir çeşme için; İliç'te bir çeşme var; Altından su, üstünden zaman akar. demiştir. ...
(**) Türkiye'nin İlk Özel Türk Okulu: TED Ankara Koleji, eski adıylaAnkara Maarif Koleji 1930-1931 yılında eğitime açılmıştır.
Nursun Abla,,,, harikasın.. her zamanki gibi... ben de seni, kendi bloguma beklerim... Hilal's Notes (www.noteshilal.blogspot.com)
YanıtlaSilAAAAAAAAAAAaaaaaaaaaaaaaaA BABAMIN BAVULUUUU :))) NURSUN TEYZE SENIN DILINDEN HIKAYE DINLEMEK/OKUMAK HEP COK KEYIFLI OLMUSTUR ZATEN TESEKKURLER :))
YanıtlaSilHalajiiimmm Güzel olmuş yazın. :))
YanıtlaSilSevgili Nursun, "A.a.a.aaaaaa bu bizim Çetin olmasın" dedim; ki yorumlardan doğru olduğunu anladım. Kısa, öz, vurucu, anlatım çoook güzel... Ellerine sağlık. E artık Feyzan'ın öyküsünü de bekleriz... Sonrasında da diğer öyküleri...
YanıtlaSilNe güzel hala söyleyecek sözler bulmak... Zaten yazı yazmak ve yemek yapmak, bana hep çektiğim SB fotoları banyo yapmak ve basmak gibi gelmiştir... Yazın da zaten görüntü aratmamış.
Nalan Akgün
Nalan cim,
YanıtlaSilÇok teşekkürler beğenine... Hala söyleyecek sözü olmak demişsin... Bence hepimiz gözlerimiz bu dünyaya kapanıncaya değin söyleyecek ve dinleyeceğiz inşallah...
Güzel insan... Çetin abim... Cennetten, muzipce bir tebessümle izliyor... ♥️
YanıtlaSil