Ana içeriğe atla

Dünyanın en güzel tablosu






O küçücük tablo, yıllardır duvarımızda asılıdır.
Evet bence dünyanın en güzel tablosudur o. Çoook eskilerden, bilemediğim anımsamadığım zamanlardan kalmadır. Rahmetli anneme birisi armağan etmiş. Ressamı kimdir? Dur bakayım, büyüteçle bile imzası okunmuyor ki.. Bir p harfi görüyorum ve onu takip eden üstü noktalı bir a, sonraki harfler l mi y mi belli değil... İster misiniz zamanının en ünlülerinden olsun bu ressam? Avrupalı olduğu kesin, hangi dönem acaba? Portreyi  kanvasa değil, kontraplak parçasına yapmış. Acaba çerçevesini de kendi mi oymuştu? Toprağı bol olsun, çoktan veda etmiştir dünyaya… Satacak değilim ya, adını bilmesem de çok seviyorum ressamın fırçasını. 


Evet, dünyanın en güzel tablosu, duvarımda yıllardır öylece asılı durur. Üstelik o esrarlı hali beni hiç mi hiç rahatsız etmez… Eğer esrarı ortadan kalksa, ressamının kim olduğunu öğrensem, hatta resmettiği kadının kimliğini, güzelim tablomun büyüsü kaybolmaz mı? Eeee kim ister ki bunu?



Ya, işte böyle, çerçeveden bana gülümseyen o güzel genç kadına bakıp, hayallere dalarım. 

O bal rengi gözlerinin ta içine bakıp kimliğini çözmeye çalışırım. Yanakları niye öyle pespembedir? Ya bembeyaz dişlerini çevreleyen o kiraz dudakları? Sanki biraz önce bir avuç boğürtlen yemiş, ya da vişne şurubu içmiş gibi nasıl da parlak kırmızıdır...

Kimbilir kimdi o güzel çocuk-kadın?

-Kuzeyli bir köylü müydü acaba? Başındaki mor eşarp neyi simgeler? Ressama ilham verdiği o sonbahar günlerinde (arka fondaki bulutlar ve toprağın rengi nedense bana öyle diyor) acaba neler yapıyordu? Ağıllarındaki inekleri sağmış, sütü tahta güğümlere doldurmuş yakındaki çiftliğe mi götürüyordu peynir yapılsın diye? Yoksa ormanda sevgilisiyle buluşmaya hazırlanmış, yola çıkmış, yaşlı ressama rastlayınca durup bir hatır mı sormak istemişti? Belki de hiçbiri değildi. Genç ressamın küçük kardeşiydi. Fırçasını biraz daha işlekleştirmek adına ressam ağabeyi her gün bir resmini yapardı küçük kızın. Küçük kız saatlerce poz vermekten sıkılır, o zaman  ağabeyi onu bir üzümlü çörek, ya da küçük bir elmayla biraz daha karşısında dursun diye kandırırdı.

Ressamın hayatı belki de çok kısa sürmüştü, üç beş resim yaptıktan sonra, vereme ya da koleraya yakalanıp ün bile kazanamadan ölüp gitmişti. Yaptığı resimler, yakınları tarafından köyün pazarında bir ekmek ya da biraz tereyağı karşılığında satılmış, resim el değiştire değiştire bir tütün tüccarının bavulunda taaa buralara gelmiş, tüccar da rejideki (*) işlerinde kendisine kolaylık gösteren memura hediye etmişti. Hayatta hiçkimsesi olmayan reji memuru ölünce komşuları hayır yapmak adına eşyalarını bir tahta bavula koyup, toptan alım yapan bir antikacıya götürmüşler, aldıkları üç beş kuruşla da memurun cenazesini kaldırıp, mezarının başucuna bir selvi dikmişlerdi. Antikacı çok beğendiği resmin tozunu alıp, nişanlısına armağan etmiş, ama nedense nişan bozulunca, kız resmi ‘şunu gözüm görmesin’ diyerek bir akrabasına göndermişti. İşte o akraba da tabloyu bir iyiliğini gördüğü anneme vermişti.

Biliyorum bu öykünün bir satırına bile inanmadınız. Olsun… Gerçeğin peşine olan kim? Yeter ki o resim duvarımda dursun ve köylü kız bana gülümsemeyi sürdürsün… Haaa, benden sonra resme ne mi olur? Valla o da hiç umurumda değil. Belki evimizde temizliğe gelen kadıncağız  alır onu bir antikacıya götürür, bir uzmana sorarlar ve resmin çok tanınmış bir ressama ait olduğu anlaşılır. 
Keşke, zengin olur işte…

(*) Osmanlı Devletinde tütün tekelini yarım asır boyunca elinde tutan idare


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...