Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kitaplar arasında… SS-Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu

  Gazeteci kitaplarını okumayı sürdürüyorum (*) tabii ki sizlerle notlarımı paylaşmayı da…  Şimdi sırada iki Barış (Pehlivan-Terkoğlu)  tarafından kaleme alınan SS var…  Kitabı ilk yayınlandığı günlerde okumuştum ama bugünlerde yeniden elime alıp, okuduğum sayfalara geri döndüm, kimi sayfaları okurken, “bu kadar da olmaz ” diyerek kapağını küüüt diye kapattım, sonra tekrar o sayfalara geri dönüp, altını çizdiğim satırları yeniden okudum… Aslında  “okudum ve eziyet çektim”  desem yeridir. -Neden? Diye soruyorsanız…  -“ Hepimiz için artık aşk öyküleri, masallar, çizgi romanlar filan çoook gerilerde kalmadı mı? Ülke gündemi size umut veriyor mu? Bu değerli kalemler bu kitapları boşuna mı yazıyor?”  Diye kıvranıp durdum da ondan.  SS başlıklı, ekleriyle 256 sayfalık kitap, Süleyman Soylu’yu siyasete atılıp Demokrat Parti’nin başına geçtiği günlerden alıyor, Tayyip Erdoğan’a küfürler ederek seslendiği dönemi dile getirip, AKP’ye transfer olur olm...

Günümüzde gazetecilik

Gazetecilik mesleğinde öyle aşamalardan geçtik ki… İçerikle ilgili atmosferi  13 sözcük, 2 rakamla özetlesem  ne dersiniz?  -12 Eylül koşulları, siyasi yasaklar, kontrollü seçimler, 28 Şubat dönemi, AKP’nin bitmek tükenmek bilmeyen iktidarı…   E, bunlar işin “neler oldu?” Faslı… Bir de “nasıl bildirdik?”  Sorusu var… Daktilo ile başladık, fax çıktı diye sevindik, 14 kiloluk kameralarla görüntülendik,  bugünlere geldik…  -Peki sonrası? Diye soruyorsanız, ve de üşenmezseniz, b ir doktora tezi için bana yöneltilen soruları yanıtladım, bakıverin derim… Gazetecilik dijital kuşatma altında. Farklı üretim araçlarının yanında tüketim kanalları da değişiyor. Bu durum gazetecinin ve gazeteciliğin geleceğini nasıl etkiledi/etkileyecek?   Alvin Toffler’in deyimiyle  “3.Dalga” nın vurmasıyla, teknolojik devrimi yaşadık ve içinde bulunduğumuz yeni uygarlık, bizi artık her sabah büfelerde satılan gazeteleri satın almak yerine oturduğumuz koltukta, kucağımı...

Kitaplar arasında… İSLAMO FAŞİZM-Merdan Yanardağ

Gazeteci kitaplarını okumakta olduğumu söylemiştim, sıra geldi sizlerle notlarımı paylaşmaya. Aslında bu okuma maratonuna Dil Derneği’nin her yıl Emin Özdemir anısına verdiği ödül jürisindeki görevim (*) yol açtı. Bu yıl, değerli meslektaşlarımız Merdan Yanardağ, Timur Soykan, Barış Pehlivan-Barış Terkoğlu, Serdar Akinan-Hayri Demir, Murat Ağırel tarafından kaleme alınan beş kitap sözkonusuydu, ben elime ilk Merdan Yanardağ’ın kitabını alıp okudum.  Aslında “okudum ve aydınlandım” desem yeridir. -Neden? Diye soruyorsanız anlatayım, o bomboş! iddianamelerle Yanardağ’ın onca zaman içeride tutulmasına bir türlü akıl erdiremiyordum, sonunda anladım ki, Yanardağ’ı hapse götüren süreç tümüyle bu kitaptan kaynaklanıyor. Başımızdakiler, çeşitli kılıflar uydurup, çeşitli kılıklara bürünerek savundukları son 20 yıllık “karanlık” iktidar sürecinin, o kılıflar ve kılıklardan arındırılıp, çırılçıplak gözler önüne serilmesinden çok rahatsız oluyor, bu gerçeğin halk kitlelerine bu kadar açık anl...

Bir siyah beyaz fotoğraf

Bu sabah WhatsApp  kutum çınnn dedi, baktım   bir mesaj, Nur Batur göndermiş, Tercüman yıllarımızdan bir siyah beyaz fotoğraf…Aklımdan neler neler geçti… İki genç kadının Tunus caddesindeki bürodan içeri adım atışı…  -Ürkek miydik? -Hayır, kendimize güvenimiz tamdı… Nur dış politikada, ben ekonomide ne haberler yaptık, ne manşetler çıkarıp gündemi değiştirdik. -Heyecanlı mıydık? -Çokkk, heyecan olmadan bütün o işler yapılabilir miydi? -Sevildik mi? Evet, defalarca taltif edildik, kendi alanımızdaki bütün önemli toplantılara gönderildik, iç seyahatler dış seyahatler… Japonya’dan ABD’ye, Suriye’den Libya’ya dünyayı dolaştık. -Kıskanıldık mı? -Eh olmadı desem yalandır… Ortadoğu halklarının kanında “haset” vardır… Oysa kimsenin kötülüğünü istememiştik, tek derdimiz çalışmak, üretmekti… -Resimdeki üçüncü kişi kim mi? -Olcay’dı… Bizden gençti, sendika ağırlıklı çalışıyordu, gün geldi büyük bir haksızlığa uğradı, hepimiz tek yumruk olduk, karşı çıktık, patronlara ge...

Ahmet Telli’den kaynaklı…

Yaşamımız öyle hızlı geçiyor ki önemli bir an, bir söz hemen aklımızdan çıkıveriyor, bir kenara ufacık bir not bile almıyoruz, aslında sosyal medyanın varlığı bizi “deftere” yazmaktan da alıkoyuyor, ne kötü… Bu sabah uyandığımda telefonu elime aldım, bir baktım Tevfik Dalgıç’tan Facebook’ta önemli bir paylaşım var, Ahmet Telli’den alıntı yapmış: Ankarada Kumrular sokağı hüzzamdı bir zaman Kale’ye rast vaktinde çıkılırdı Gariptir, Sezenlerdeki hanende Çekip gitti Sarguttan bir ay önce Posta caddesi, Taşhan, Karpiç ve diğerleri Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara’da Belki bundandı Cemal Süreya’nın Kızılay’da Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması “ Ahmet Telli’ye ne oldu? ” derseniz… 12 Eylül’de içeri alıp kuru somyalarda yatırdılar, şimdilerde de “ okuduğu şiirlerden ” onu 77 yaşında yeniden hapislere yollamaya kalktılar… Neyse işte, sabahın o saatlerinde ben de kalktım eski günlükleri, fotoğrafları filan buldum… Bir kaç şey çiziktirdim yorum olarak, sonra çok değer verdiğ...