Ana içeriğe atla

Metin Uca ve “otomatik pisuvar kafalı” yöneticiler

 



Metin Uca artık aramızda yok…

-Peki, O’nun bu dünyada bizlere vicdan yükü olarak miras bıraktığı, “ödenmemiş haklarını”  kimler savunacak?

-Bilemiyorum doğrusu, neden mi? 

O’nu tanıyan, tanımayan pek çok kişinin fotoğraflı paylaşımları, gülerek ya da bir kaç damla gözyaşı dökerek dile getirdikleri anılar filan yavaş yavaş seyrekleşecek, gün gelecek o paylaşımlar artık solacak,  gündemden de belleklerden de silinip yok olacak… Gerçekçi olursak, sizce de öyle değil mi?

Neyse ki “söz uçar gider yazı kalır!” Hem de çivi yazılarından, mağara resimlerinden bu yana bu böyledir.

O’nu çalışma arkadaşlarından dinlediniz,  okudunuz… Ben de bir kaç anektod anlatmıştım. (*)

O Metin Uca ki, keskin zekası, siyasi hiciv yeteneği, okyanusları yutarcasına okuma merakı, yazıyı ve görüntüyü kullanmadaki  mahareti ile bilinirmiş, dostlarını el üstünde tutar, onlarla sofrasındaki, bilgi dağarcığındaki her şeyi paylaşmaktan çekinmezmiş… Üstelik yaşadığı tüm zorluklara karşın dünyaya gülümseyerek bakarmış. 

Peki bunca yetenekli, böylesine dürüst, çalışkan ve  ışık saçan bu aydın insan neden basın sektöründe tutunamamış? 

Neden istememişler onu? 

Neden görünmez kılmaya çabalamışlar?

Neden Ankara’ya, haberciliğe veda etmek zorunda kalmış da, 20 yıllık bir sürgün yaşamına gönderilmiş? Bunca yıl güvencesiz, günlük kazanç peşinde koşmuş,  60’lı yaşlarında sağlık sorunu Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallanırken turnelerde uğraşıp didinmiş?

“Otomatik pisuvar kafalı yöneticiler” yüzünden olmasın?

——-Veda Mektubu—-

E, o zaman Metin Uca’nın son 20 yıllık “sürgün yaşamına ışık tutacak” bir belgeyi sunayım da dillerde kalmasın, kayda geçsin… Buyrun, Kanal D’den “kovulduğu” gün arkadaşlarına yolladığı veda mektubunu bir okuyun:

Mektubunun ilk paragrafında iftiraya uğrayan arkadaşlarını savunuyor:

“Haberin sessiz kahramanı, ağır işçileri kameramanları -Ankara Büronun kızlarına tacizde bulunuyor- gibi ağır bir suçlamayla İstanbul’a geri yollayan, insana saygısız, kimlik sorunlarını işinin dışında tutamayan, kendi yalanlarına kendini bile inandıramayan editörlerin bulunduğu bir yönetimde Kanal D’den kovulmak onur olmalı…

Dünyada ilk kez hapisten çıkmayı reddeden bir mahkumun haberini çöpe atmayan, simitçilerin anlayacağı haberi yine simitçilerin değil habercilerin hazırlayacağını unutmayan yöneticiler de vardır… Tüm haberlerin içeriğini boşaltıp kendine yakışan garip bir zevzeklikle çağdaş insanın zeka düzeyini bültende aşağılamayan yöneticilerin döneminde Kanal D’de yine beraber olacağız.”

——Fotoselli Pisuvarlar—-

Sonraki paragraf ise, “kovulma sürecini yürüten yöneticiler” ile ilgili:

“Bu veda, ayrılık yazısı olarak çok mu sert? Ama ben sadece sizin bildiklerinizi yüksek sesle dile getiriyorum… Ve diyorum ki aklı aydınlanamamış, insan olma yetkinliğini elde edememiş yöneticiler, erkekler tuvaletinin fotoselli pisuvarları gibidir… Ben de otomatik fotoselli pisuvarlara ne yapılması gerekiyorsa onu yaptım… Ama görünen o ki hiçbir şey değişmeyecek… Onlar zaten otomatik yıkama sistemi ile arınıp yine hiçbir şey olmamış gibi temiz görünümleriyle hizmete devam edecekler… Acaba bu yazı hiç olmazsa kafalarında soru işaretleri oluşturacak mı? Kim bilir… Hepinize onlarla çalışmanızda sabır ve metanet diliyorum…


Sevgili arkadaşlarım… En zoru son sözlerdir… Bitişlerdir… Aslında hepiniz benim Ankara’dan haberlerdeki bitirişimi biliyorsunuz… Ama bu kez biraz değişik… Ve ben lafın gelişi değil tüm kalbimle, sevgiyle özlemle sizleri kucaklayarak diyorum ki:

METİN UCA KANAL D’YDİ ELVEDA”



(*) https://bennursunerel.blogspot.com/2023/11/metin-uca-elveda-canm-komsummm.html




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...