Ana içeriğe atla

Vita ve Virginia



 

Evden dışarı adım atmadan iki hafta geçirmekten yakınmak şurda dursun, mapusluk” bana büyük keyif yaşattı. (*) İnkar etmiyorum, heryer bembeyaz kar altındayken, sıcak evimde, sıklıkla vicdan azabı duydum, Sedef Kabaş’ın, büyük başların” bir işaretiyle uğratıldığı linçi bir an bile aklımdan çıkaramadım!  

 

-Peki eve kapanıp neler yaptın?

 

Diye soruyorsanız, gündemin biraz olsun dışına çıkmaya çalıştım, sosyal medyaya mesafe” koydum, bir kaç film izledim, evdeki kitaplığa daldım, kimi kitaplarıüstünden yeniden geçtim. 

 

İngilizlerin iki önemli kadın yazarının  (Vita Sackville-West ve Virginia Woolf) aşk ilişkisine odaklanan Vita ve Virginiafilmini izlemek, sararmış kitapların sayfalarını “yeniden açmama”  yol açtı,

 

Virginia Woolfun yazarlığına hayran olmamak mümkün mü

 

Kadınların doğru dürüst miras hakkının olmadığıüniversitelere yeni yeni kabul edildikleri, oy hakkını “Süfrajet Hareketi” (**) sayesinde zorla kazandıkları bir dönemde, o değil miydi Kendine Ait Bir Oda” (***) çıkışıyla kadınları “yaşamda var olmaya-iz bırakmaya” çağıran? 

 

Woolfun kimi romanlarıöyküleri ve denemelerini yıllar boyu satır satır okurken, yazım tarzına, dile getirdiklerine zaten hayran olmuştum. Kitaplarının dışında onun yaşamına dair kimi ipuçlarıellerinin güzelliği, zincirleme sigara içme alışkanlığı, annesini küçük yaşta yitirmesiyle yaşadığı bunalım, erkek kardeşinin tacizine uğrayışı, Bloomsburry grubundaki yaklaşımı, Leonardla tuhaf diye bakılan evliliği ama onun kendisi için kurduğu Hogard Press basımevi sayesinde, yazarlık kariyerinin zirveye çıkışı, ağır delilik nöbetleri ve bir gün ceplerine taş doldurup nehirde ölüme yürüyüşü” sürekli işlenip dururdu ama 12 yıönce bir sokak sergisinde görüp aldığım, Virginia Woolf-Vita Sackville-West Mektuplaşmaları”nı okuyuncaya dek, bu iki ünlü yazarın yaşadığı “fırtınalı aşkın” pek farkında değildim.Tabii mektupları okumakla kalmadım, bu iki kadın için yazılmış ne varsa yeniden okuma-inceleme çabasına girdim… 

 

-Virginia Woolfun Londra caddelerinde rutinleştirdiği, değişmez yürüyüş parkurunun” üstünden hayalimde ben de geçtim, Mrs. Dalloway (****)  gerçekte varmış, daha doğrusu o benmişim gibi çiçekçilerin önünde mola verip, o günkü yemeğin menüsünüçağrılacak konukların listesini bile kafamda kendime göre değiştirdim.

 

-“Fırsatım olsa da, Vita Sackville-Westin doğup büyüdüğü, ama kadın olduğu için! miras edinemediği Knole Şatosunu, o şato olmasa da yakınlarında, kendi parasıyla satın aldığı! Sissinghurstteki şatoyu bir gün gezebilsem” dedim. Şatonun tepesindeki kırmızı odada” Vitanın yazı yazarken penceresinden gördüğü manzarayı, yazı takımını, kullandığı daktiloyu merak ettim. 

 

Netflixte bu ilişkiye odaklanan filmi izlerken, Virginia Woolfa, Orlando” (Vitaya ithaf etmiştirşaheserini yazdırmış bu aşkı, onların gözüyle bakarak anlamaya çalıştım. Woolf ne kadar kırılgandı, Vitanın ise tek amacıhayranlık duyduğu ruhları savaş ganimeti gibi ele geçirip, örseleyip, sonra terk etmek miydi?” Diye düşündüm. 

 

Kimileri, iki kadının aşkının yıllar sonra, en mahrem yaşanmışlıklarıyla” gündeme getirilmesine karşı çıkabilir, belki de bunu özel yaşamlarının ortalara saçılması çok mu gerekliydi?” Diye eleştirebilirler. Doğrusu ben de aynı görüşteyim, bu acımasız dünyada keşke iki kadın da sadece olağanüstü yazarlıkları ve yazdıklarıyla anılsalardı, ama şu da var ki, bu iki yazarın en yakınındaki kişiler, Virginianın kocası (Leonard Woolf)  ile Vitanın oğlu (Nigel Nicolson)  mektuplarını yayınlayarak” hatta ve hatta Bir Evliliğin Portresi” (*****)  kitabını yazarak onların mahremiyetini zaten yok etmemiş miydi?

 

-1920lerde, 30larda Avrupada savaşa gidilirken bile bunlar yaşanırken biz bu olayların neresindeydik acaba?

 

Diye de düşünmedim değil.

 

-Yahu sen şimdi iki kadının sıra dışı aşkını yücelterek nereye varacaksın? Diye soran varsa,  bu iki önemli yazardan tek satır okumamışlar” değil benim muhatabım.

 

Yaratılanı severiz biz yaratandan ötürü” yalanını ikide birde dile getirenler değil mi İstanbul Sözleşmesini bir gecede yok edenler?” Onların hakim olduğu bu düzende, kültür-edebiyat- güzel sanat ortamı teşvik edilip yeşertilmek şurda dursun, çölleşmeye terk edilmedi mi? Bu mektuplar, yayıncılar, LGBTI biz bozar” diyenlere kulak verseler acaba basılabilir miydi?

 

Bakın ben size şimdi şunları sorayım, elinizi vicdanınıza koyarak yanıt verin:

 

-Ülkemizde bırakın sanata, edebiyata saygı duyulmasını, aynen Taliban’ın param parça ettiği antik heykeller gibi, ucube denilip lanetlenen bizim heykellerimiz gibi, kadınlarımızın hakları da birer birer yok edilmiyor mu? 

-Kadına adeta, sus otur, iki lokma bir hırka neyine yetmiyor?” Denilmiyor mu? 

-Hele kırsalda, eşinin buyruğu altında, tarikatların gölgesinde yaşayan kadına, bırakalım kendi ilerlemesini, kızının kendisinden bir nebze olsun ileriye gitmesi hayali bile çok görülmüyor mu?

 

Virginia Woolfun toprağı bol olsun, onun kadınlar için çıkış olarak gördüğü “Kendine Ait Bir Oda, doğumundan 140 yıl  sonra bile Türk kadını için sadece ve sadece bir hayal.” 

 

Okul yerine kuran kursuna gönderilip, küçücük yaşta zorla evlendirilen, öldürülmediğine şükredip, ucuz ekmek kuyruklarında ömür tüketen kadınlarımıza selam olsun… Unutmasınlar ki, toplumun yarısını onlar oluşturuyor, kadınların seçimlerini herkes baştacı etmek zorunda

 

(*) Covit karantinası resmi olarak 1 hafta sürse de, negatif çıkıncaya kadar evde kaldım.

 

(**) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCfrajet

 

(***) https://1000kitap.com/kitap/kendine-ait-bir-oda--1550

 

(****) Virginia Woolfun aynı isimli romanında yarattığı hayali Mr. Dalloway karakteri. Roman, sabahtan akşama uzanan bir günde, yüksek sosyeteye mensup Mrs. Dallowayin o gün evinde vereceği  yemekle ilgili çabası, aklından geçenler ve davette yaşananlarla geçer.

 

(*****) Vita Sackwill-Westin oğlu Nigel Nicolson tarafından 1973 yılında eşcinsel babası ve lezbiyen annesinin evlilik yaşamı üzerinde kaleme alıp 1973 yılında yayınladığı kitap.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...