Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hadi, kardeş kardeş yaşayalım...

Bir zamanlar Almanya ’nın  kendi isteği ile ve seçerek aldığı Türk işçilerden ne kadar şikayetçi olduğunun yakın tanığıyız değil mi? Yok efendim, Alman toplumuna uyum sağlayamamışlar da, Kreuzberg’ e filan kısılıp kalmışlar da, çocuklarını eğitmiyorlarmış da, tarikatlara esir olmuşlar da... Uzun yıllar bu öyküleri dinledik Almanla rdan, hatta bir temsilcinin Milli Eğitim Bakanlığındaki toplantıda  “Türk kadınları çok kötü giyiniyor, ya çarşaflılar, ya özensiz. O yüzden çocukları da Almanya’ya adapte olamıyor ” diye konuştuğuna bile tanık olmuşluğumuz var. Hatta bir dönem, Türk işçilerin ülkelerine geri dönmesini teşvik için ek ikramiye öngören bir yasa taslağı bile hazırlamışlardı. O günlerde Alman Çalışma Bakanıyla konuşmuştum da, “ Taslak hazırladık ama işçilerin yerinde ben de olsam, ben de  dönmezdim Türkiye’ye ” deyivermişti. -E, şimdi?  Şimdi Türkiye ’deki konuk Suriyelile r sorununa nasıl bakıyorlar acaba? İğneyi kendilerine batıramadılar ama bizdeki ç...

GİZLİ SAKLI İŞLER

Cumhuriyet Gazetesinin  başarılı muhabiri Hazal Ocak ’ın yazdıklarından öğreniyoruz, İstanbul Atatürk Havalimanında yeni depo alanları tahsis ediliyormuş.   İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Darphanenin fazlalık yaratan kimi tarihi birikimleri oraya taşınacakmış... Acaba herhangi birimizin bu konudan haberi var mı? Herhangi birimizi bırakalım bir kenara, hocaların hocası, benim de SBF ’de öğrencisi olmaktan gurur duyduğum hocam İlber Ortaylı ’nın bile bu durumdan haberi yok inanın... Dün aradım kendisini, “ Neymiş olay? Nereden nereye ne taşınıyormuş? Bu taşınma işlerinin gerekçesi neymiş? Darphanenin kasalar dolusu nümizmatik birikimi çok önemlidir, onları ne yapacaklarmış? ” diyerek o da bana sordu “ ne olduğunu? ” Peki, İstanbul Atatürk Havalimanının o değerli pistleri, “ pandemi hastanesi yapılmak üzere! ” Kırılıp dökülmemiş miydi? Eeee, hastane nerdeeeee? Darphane nerde; öyle değil mi? İyi de, böyle önemli bir karar alıyorsunuz da, bunu aynaya bakıp, kendi kendinize mi da...

Mapusluğun sonu

Evde günlerce kapalı kaldıktan sonra kendini sokağa atanların arasına karıştım dün. Yollar çok kalabalıktı, sanki tuhaf bir sevinç vardı insanlarda, bir şey almasalar da çarşı-pazara çıkmak, bir yere gitmeseler bile arabayla tur atmak iyi mi gelmişti acaba? Ama esnafın yüzünden düşen bin parçaydı.   Önce kuaföre uğradım, ( bilmem saçınızı siz kendiniz kesebiliyor musunuz? ) şakır şakır makas sesleri arasında sohbet ettik:  -Yahu ne yaptınız iki haftadır?  -Ne yapacağız? Bizler günlük kazanan insanlarız, evde beş parasız oturduk kaldık. Son 3 aydır devlet sadece bin lira gelir kaybı için, 750 lira da kira için destek sağladı.  Dükkânın kirası 2 bin 500 lira, elektriği suyu hiç söylemesem daha iyi. Ev sahibine, bu dükkânın sahibine artık yüzüm tutmaz oldu, kaç aydır kirayı aksatıyorum .  -Peki kalfa destek alabildi mi? Kısa çalışma ödeneği filan?  -Yok onu herkese vermiyorlar, belli bir süreyi doldurmadığı için alamadı, ben bu halimle birkaç kuruş yardım...

Oh be, mapuslukta son gün!

Günlerdir dört duvar arasında mapustayız, pandemi yüzünden “ istisnai meslek sahipleri ” dışında herkes evinde hapis... Neyse ki bugün kapanmanın son günü, yoksa durumumuz  aynen şarkıdaki gibi: - Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde? Boğazımız sıkılıyormuş,  göğsümüze biri oturmuş da kalkmıyormuş gibi karanlıkta, bir kabusun içindeyiz de bir türlü uyanamıyoruz sanki...    Hapistekileri bir kez daha ve çok iyi anladım. Hele bir de çoğunun “ gözünün üstünde kaşın var! ” Denilerek içeri atıldıklarını düşünürsek...  -Ne yani? Yalan mı? Aksi taktirde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne diye bunca kararında başvuru sahiplerini haklı bulsun? TC makamlarını mahkum etsin? Demirtaş ’ı, Kavala ’yı serbest bırakın diye ısrarcı olsun? Türkiye neden AHİM ’de düşünce ve ifade özgürlüğü  ihlallerinde, Rusya ’dan bile fazla mahkum edilerek rekor kırsın? (*) Vallahi abartmıyorum, eğer yarın yasakların son günü olmasa çıldırmak işten bile değil. Nasıl mı atlatmaya çalıştık? Ev...