Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi belki ama ben pek farkında değildim ... Çocukluk işte, nereden bilebilirdim ki hayat serüveninde hızla büyüyüp, yetişkinliğe, hatta daha ilerisine varıldığında, dertler de misliyle katlanırdı? - Neydi peki o yıllar öncesinde kalmış ama bugün bile gülümseten mutluluğun sebebi? - Ah, hiç sorulur mu bu? Annesinin elini tutmuş yeşilliklerin ortasında yürüyen, üstelik de en güzel elbisesini giymiş çocuğa? Annemin işyeri Denizciler Caddesi ndeydi. Halamla birlikte onu ziyarete gitmiştik. Öğlen, bize Uludağ Kebabı ısmarlamıştı annem ( nedense kendisine getirtmemişti yine!) Çıtır çıtır kızarmış pide parçalarının üstüne serili, tereyağına bulanmış incecik döner yaprakları, mis gibi kokusuyla (tabağın kenarında biraz yoğurtla közlenmiş domates ve biber de vardı her zaman) önce ne kadar lezzetli görünür, ama bir iki çatal aldıktan sonra hemen doyururdu da ben artık asla bir lokma dahi alamazdım... O yüzden mi “ ikiyüzelli gramlık kız ” diye se...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.