Sabah kalktık, aklımıza ilk düşen: - Bugün acaba ne yapsak? Dolapta bir kaç patlıcan var, imambayıldı mı yapsak? Karnıyarık mı pişirsek? Ben ezelden beri “ etçi ” değil “ sebzeci ” olduğum için, imambayıldıdan yana koydum tercihimi… Patlıcanlar şerit şerit, pijama misali soyuldu, tuzlu suya konuldu… - Ayol çizgili pijama giyen mi kaldı? Gençlere tarifi böyle verirsen kimse bir şey anlamaz… -Aaaa haklısın, eskiden Pazar günleri sepetimiz kolumuzda pikniğe Atatürk Orman Çiftliğine giderdik, babam memuriyet alışkanlığı ile o gün bile tiril tiril giyinirdi… Oysa etrafta çizgili pijama giymiş, basıla basıla topuğu ezilmiş tokyo-terlikli adamlar çok olurdu… Boşver yahu, iyi ki de kalkmış çizgili pijama muhabbeti… - Yahu sen ne diyorsun? Çizgili pijama iyi ki kalktı diye seviniyorsun da Atatürk Orman Çiftliğine artık gidemediğine üzülmüyor musun? Keşke Atamızın armağanı çiftlik yerinde dursaydı da etraf pijamalı, ezik tokyolu adamlardan geçilmeseydi…...
Mürekkep kokan sayfalarda şimdilerde bize yer yokmuş, eh, ne yapalım? Açılsın bari hayali sayfalar... Oysa onlara yazmak tıpkı suya yazmak gibidir. Kayboluverir gider.