İsmet İnönü’nün izlerini aramayı sürdürüyorum, Beau Rivage Palas, d’Oucy Şatosu ile Paix Otelindeki görüşmeler artık geride kaldı, bu kez Lausanne Palace’tayız. İsmet Paşa artık yalnız değil, eşi Mevhibe Hanımla birlikte Leman Gölü kıyısındaki sevimli küçük kentteki bu otelde üç ay geçiriyor.
Lozan’da yapılan görüşmelerin ilk etabında, Osmanlı Borçları, Türk-Yunan Sınırı, Boğazlar, Musul, Azınlıklar ve Kapitülasyonlar başlıkları uzun uzun tartışılmış, kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul'dan yabancı askerin çıkarılması ve Musul üzerinde bir uzlaşma zemini oluşmayınca, İnönü 4 Şubat 1923 günü, Lozan’dan ayrılıp Türkiye’ye dönmüştü. 4 ay süren zorlu süreçte memleketten, özellikle de eşi Mevhibe Hanımdan uzak kalmak İsmet İnönü’yü yormuştu, mektuplarında bunu çok kez dile getiriyordu: (*)
…İki gözüm Mevhibe’ciğim
Bir mektubunu aldım. Bilsen ne kadar sevindim. Her gün her hafta mektup yazsan ne kadar iyi edersin niçin yazmıyorsun anlamıyorum. Mektubunda pek keyifli olduğunu anlayamadım evde dar mısınız nesiniz?…
… Sana buradan ne alayım. Ölçülerini bilmem kadın işlerinden anlamam. Güzel Mevhibe’ciğim, sen tektaş yüzük isterdin, bunu daha başka isteğin var ise onu buradan mı alayım, ne alayım yoksa geleyim de beraber orada mı tedarik edelim nasıl istersen ne istersen onu yaz. Diyorlar ki orada ipekli olmadığı için buradan bazı şeyler götürmek makbule geçer. Öyleyse bana ne lazım olduğunu ne istediğini yazar mısın. İki gözüm. Mevhibeciğim seni ne kadar göreceğim geldi sen benim dünyalar ve her şeyimsin İki gözüm sevgilim.
Bana cevap yaz. Ferah ol zayıflama. Kendine iyi bak…”
Peki, uzlaşma olmayınca müzakere maratonu kesiliyor, sonrasında neler oluyor? İnönü hatıratında (**) anlatıyor:
-…Lozan konferansının kesilmesine sebep olan müttefik devletler projesine karşı projemizi hazırladık ve sekiz Mart‘ta bir nota ile İngiltere Fransa ve İtalya’ya bildirdik. Notamıza 28 Mart‘ta cevap aldık, onlar tekliflerimize bir takım itirazlarda bulunduktan sonra konferansın yine Lozan’da toplanmasını ileri sürüyorlardı. Nihayet Lozan‘a gitmek hususunda mutabık kaldık…
———Atatürk’ten izin isteniyor——-
İnönü, aylarca ayrı kaldığı, Mevhibe Hanımı da Lozan’a götürmek istiyor, Atatürk’e danışıyor:
-“Paşam daha evvel dört ay oradaydım, eşim çok yalnız kaldı, eşimle gitsem olur mu? Müsaade eder misiniz?” diyor.
Atatürk uygun buluyor:
-“İyi olur, İstanbul'da hep kafes arkasında duran eşin de dünyayı görür, aydınlık dünyaya açılması lazım” diyor. Böylece İnönü’ler yola çıkıyor:
-…18 Nisan’da trenle Lozan’a hareket ettik…Bu defa Türklere karşı bir teveccüh ve güven hasıl olmuş bir muhite girmiş olduğumu derhal farkettim…İkinci gidişimde Bayan İnönü’yü de beraber götürdüm. İlk toplantıya giderken ne olacağımız belli değildi. Yabancı bir muhite gidiyordum. Onun için yalnız gitmiştim. Bu sefer bildiğim bir muhite Bayan İnönü ile giderek konferansın son safhasını beraber geçirmiş olduk… Çizmeyi ayağımdan çıkarıp ilk defa sivil iskarpin giyiyorum. Diplomatlar arasındaki merasimi o kadar bilmiyorum ki, ilk günü Lozan’da öğle yemeğine ineceğimizde ilk sorum -ne giyeceğiz?- idi. Şimdi karikatürize ederek, mübalağa ederek anlatmak istediğim, sivil hayat ve diplomasinin merasimle hayatı hakkında hiçbir fikrim, hiçbir tecrübem olmadığıdır. Fakat Lozan’da Avrupalı kılığında yaşamaya alıştık. Ankara’ya geldiğim zaman da giymiyordum fakat Lozan’da şapka giyiyordum. Bayan İnönü de şapka giyiyordu…
—— İnönü’lere yeni gardrop—-
İsmet İnönü için toplantılar öncesinde ciddi bir gardrop hazırlanmış, toplantılarda giyeceği şık takım elbiseler, jaketataylar, hatta bir frak diktirilmişti. Mevhibe Hanım ise tesettürden artık vazgeçmiş, zarif giysiler ve aksesuar seçimleriyle (çanta, eldiven ve ayakkabılar) şıklığını bir başka boyuta taşımıştı.
İnönü’ler, böylece Lausanne Palace Otelinin 5. Katına, Leman Gölüne bakan 210 numaralı süit odaya yerleştiler. Ön cephesine dev bir Türk Bayrağı çekilen otelin sahibi Mösyö Steiner, heyetleri karşılayıp, aylarca süren görüşmeler sırasında resmi yemekleri, özel davetleri düzenlemek, 200 civarındaki gazeteciye telgraf, telsiz, telefon olanağı ile donatılan çalışma salonunda işleyişin kusursuzluğunu sağlamak gibi işlerden yorgun düşse de “borçların ödenmesi”ne katkı sağlayan bu büyük organizasyon dolayısıyla çok mutluydu.
Bugünlerde otelin giriş katındaki bir salonun duvarlarını, bir asır öncesinden kalan, Lozan Antlaşmasına ilişkin fotoğraflar süslüyor, mutfakta görev alan küçük aşçılar ordusunun “her ülkeden” üyeleri objektiflere gülümserken, gazetecilerin daktilo tıkırtılar arasında çalıştığı salon boş.

-Acaba o yıllarda gazetecilik nasıl işliyordu? Meslektaşlarımız heyet üyelerinden bilgi almakta zorlanmış mıydı? İnönü’yü toplantı sonrasında sıkıştırıp, aslında demediği halde “her şey yolunda gidiyor” dedirten gazeteci Ernest Hemingway miydi? “Yoksa İnönü’nün Fransızca’sının yetersizliği mi bu çarpıtılmış gazete haberine yol açmıştı?” diye düşünmekten kendimi alamadım. (***)
——Lozan’da harcamalar nasıl yapıldı?——
İnönü başkanlığındaki heyetin, ilk başta bütçeden ayrılan 300 bin liralık ödenekle Lozan’a gitmesi öngörülürken, ardından meclis, bu ödeneğin 150 bin liraya indirilmesini kararlaştırmıştı. İsmet Paşa hatıratında para sıkıntısı çekmediklerini anlatıyordu:
-Vazifenin, konferans çalışmalarının dışında hiçbir sıkıntı çekmedim. Bir muhasebecimiz vardı, sonradan parlak bir maliye Bakanı olan Fuat Ağralı. Heyetin masraflarını o görürdü otel masrafı, yemek masrafı gibi hükümet kontrolünde olan ve hükümet tarafından karşılanan hesabı muhasip yapardı. Neye ihtiyacımız olursa ona söylerdik yevmiyelerimiz vardı. Şahsi ihtiyaçlarımızın da hesabını yapar ve bize verirdi. Masrafların hangisi gündeliğimize girer, hangisi devlete aittir onları ayırır ve hesaba geçerdi. Resmi ziyafetleri hangi devletlere karşılık vermemiz gerektiğini protokol tayin ediyordu. Bu ziyafetlerin masrafını devlet verirdi. Resmi vazife dışında fazla dolaşacak bir ortam bulamadığımız için gazinoya sinemaya gitmek gibi şeyleri bilmiyorum. Ankara ile telgrafla temas ederdik her gün muntazam rapor yazardım, özel görüşmeler, müzakereler bunların hepsini bir harp raporu gibi her gün Ankara’ya bildirirdim.
-Şu sırada devlet işleyişinde acaba aynı özen ve titizlik gösteriliyor mu? Bu soru akılları kurcalıyor.
—-Altın kalemle 7 dakikada imzalanan antlaşma—-
23 Nisan'da Lozan’da başlayan görüşmeler 24 Temmuz 1923'e kadar devam ediyor, süreç, Rumi’ne Palas’ta Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sonuçlanıyor. İmza töreninin detaylarını, gazeteci olarak töreni izleyen Ali Naci Karacan’dan (****) öğreniyoruz:
-Konferans umumi katibi İsmet Paşa’yı selamladı,- buyrunuz evvela Zat-ı devletiniz imza edeceksiniz- dedi. Türkiye devleti baş murahhası İsmet Paşa yerinden kalktı masaya doğru yürüdü ve masanın tam ortasına gelince durdu elini jaketatayının iç cebine götürerek renkli bir muhafaza çıkardı, içinden bir altın kalem aldı, Mustafa Kemal’in antlaşmayı imzalamak üzere kendisine gönderdiği tarihi kalemle ayakta biraz eğilerek 24 Temmuz 1923 günü saat tam 15:09’da imzasını attı. İsmet Paşa’nın attığı bu imza ile Osmanlı İmparatorluğu tasfiye edilmiş ve yeni Türkiye devleti kurulmuş oluyordu. Türkiye’nin antlaşma metinlerini ve eklerindeki protokolleri imzalaması 7 dakika sürdü.
Antlaşmanın Türkiye açısından önemi, tarihçilere göre şöyle:
1-Lozan, Türkiye devletinin kurucu antlaşmasıdır. 2-Lozan, Türkiye'nin ulusal sınırlarını belirleyen ve onu siyasal açıdan bağımsız ve egemen kılan belgedir. 3-Türkiye'nin iktisadi bağımsızlık belgesi ve iktisadı millileştirmenin temel adımıdır. 4-Lozan, imzacı büyük devletlerle eşitlik belgesidir. 5- Lozan gelişmişliği ve hatta uygarlığı simgeleyen Batı dünyasına Türkiye'nin kalıcı biçimde katılımının ilanıdır…(*****)
Antlaşmanın “gizli maddeleri olduğu, 100. Yılında yürürlüğünü yitireceği” efsanesi ise boşa çıktı, (çünkü antlaşmanın 2023'e kadar veya herhangi bir başka tarihe kadar geçerli olduğunu öne süren hiçbir resmi belge yok) kimi maddeleri halen eleştiri konusu olmaya devam ediyor. Bunlar arasında 12 Adaların İtalyan egemenliğinde bırakılmış olması, azınlıklara tanınan hakların uygulamada yerini bulmaması da var.
——-İnönü’lerin verdiği kutlama yemeği——-
Türk delegasyonu tarafından antlaşmanın tarafı olan ülke temsilcilerine Lausanne Palace’ta verilen resmi davet yemeğiyle Lozan’a veda edildi. İsmet İnönü imzasıyla masaya konulan menüde yer alan nadir şaraplarla diğer ikramlar şöyle:-Havyar, Rouen usulü konsome (etli börek eşliğinde,) Ren Nehri’nden royal somon, kuzu fileto madalyonları, Porto jölesinde ördek ciğer ezmesi, Bohemya’dan çiftlik sülünü (bıldırcın eşliğinde,) Lorette Salatası (kırmızı pancar-kerevizli,) Argenteuil Kuşkonmazı (Muslin sosuyla,) Edirne Şeftalisi, mini pastalar ve kestane şekerleri, Nice’den meyve sepeti, Moka (kahve)
(*) https://www.ismetinonu.org.tr/tarihte-bugun-13-nisan/
Keşke bu tür tarihi olayların belgeselleri yapılsa ve egitimci(emekliyim) olarak bizlerde çocuklarımıza izleyebilmek.Konu olarak üzerinde çok durduk ama nu tur belgeseller sanırım çocuklarımıza daha farklı gelebili
YanıtlaSilTRT’nin belgeselleri var
Sil