Ana içeriğe atla

CİNNET

Bugünlerde yeniden Alman yazar Thomas Mann’ın kitaplarına odakladım. Cenevre seyahatimizde onun “Yol Hikayeleri” başlığıyla yayınlanan (*) seyahat notlarını elimden düşüremedim. Lübeck’e gittiğimizde ise ünlü yazarın doğduğu evi görmek de kısmet oldu.

Aslında Mann’ın, Hitler’in yükselişi sırasında var gücüyle faşizme karşı savaş açtığı, Alman halkını da bu tehlikeli gidişat konusunda sürekli uyardığı biliniyor, ne yazık ki, on yıl süren bu mücadeleyi, Mann kendi deyimiyle “sınırsız kudrete, şiddet ve sinsilikle erişenler” karşısında kaybediyor,  “ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranamayan” adam pozisyonuna düşüyor. 

Rastlantı eseri, bir konferans için yurtdışında bulunduğu sırada, Hitler ve şürekası “gücü eline geçirince” ülkesine dönmeyişini şöyle anlatıyor:


…11 Şubat 1933’de yurt dışında konferanslar vermek üzere yola çıkış -önceki yüzlercesi gibi, hafif bagajla, her şeyden habersiz, kaderin bu gezi ile ilgili niyetleri konusunda en ufak bir fikir sahibi olmadan çıkılan bir seyahat. 

Eve dönüş yoktu. 

Söylememe gerek olmayan bir olaylar silsilesi dönüş yolumu kapattı- inanmaya çalıştığım gibi, bir süreliğine, yavaş yavaş kavramayı öğrendiğim gibi, uzun süreliğine, temelli. 

On yıl boyunca gücüm yettiğince mücadele ettiğim, son yıllarda artan bir dehşetle huzurum ve halkın seçimi denilen durum pahasına insanları uyardığım şey, şiddet ve sinsilikle Almanya’da sınırsız kudrete erişmişti. Beni iliklerime kadar ürperten bir cinnet (Rausch) halkı ayağa kaldırdı ve kendine “ulusal devrim” dedi… Rausch -ne kadar muğlak bir Almanca kelime! İçinde coşku ile aptallaşma, yüce ile alçak, engellerden kurtulmanın mutluluğu, mantıksızlığın sefaleti nasıl da birbirine karışıyor. Başka dillerde bu sihirli kelime hiç yok; onun yerine çok yalın ve nesnel bir tabir kullanıyorlar, sarhoş olma, zehirlenme gibi. Almanya bana zehirlenmiş görünüyordu, yücelmiş değil. Bir gecede vahşileşmişti- yabancılaşmış ve çirkinleşmiş haliyle, artık bana kalacak yer ve soluyacak hava sunmuyordu. Başka bir ülkeye sığınmamıştım, sadece seyahate çıkmışken birden kendimi sığınmacı olarak buldum…



Hitler’in faşist yönetim sürecinde Mann’ın evine, banka hesaplarına el konulduğu gibi eserleri, sürgün yılları boyunca kah “sansürlenerek” kah toplatılarak Alman halkından uzak tutuluyor.  Edebiyat dalında ona Nobel ödülü getiren Buddenbrooklar (*)  romanı bile Almanlara “kötüleniyor,” Mann’ı, “aile sırlarını faş etmesine ne gerek vardı?” Diyerek tu-kaka ediyorlar. Bonn üniversitesi, Nobelli yazara yıllar önce verdiği onursal diplomayı geçersiz kılıyor. Lübeck’te yazarın aleyhinde düşünenler o yıllarda çoğunlukta. Belki sırf bu yüzden ünlü yazarın kısa bir süre oturduğu diğer ev de korunmuyor, yerinde yeller esiyor, hatta  sonradan inşa edilen bir kızarmış tavuk lokantası var orada şimdilerde. Neyse ki “baba evi”  şu sıralarda bakıma alınmış, tadilatı tamamlanınca müzeye dönüştürülecekmiş.  


Peki bu hikaye size çok tanıdık gelmiyor mu?


Bu çağda kitapların dergilerin toplatıldığı, bir karikatürü bile hazmedemeyenlerin, çizerini ters kelepçeyle gözaltına aldığı (***), bütün bu yaşananlara itirazı olanların da tutuklanıp hapse atıldığı bir hikaye…


Thomas Mann yaşananları “Rausch” sözcüğü ile nitelendirirken bu sözcüğün başka dillerde karşılığının olmadığını ileri sürüyor. Oysa bence var;  


-Cinnet hali, alçaklık, güç zehirlenmesi, sözün bittiği yer, facia, yıkım, dünya diktatörlerinin, tek adamların çıkmaz sokağı…


Bilmem siz ne dersiniz?


(*)https://www.canyayinlari.com/yol-hikayeleri-9789750755972?srsltid=AfmBOorb8sDBkCydI2X-e7Ye4bzMo4iJAjhzf5PjappMcyFCuaI_BhMb

(**)https://tr.m.wikipedia.org/wiki/

(***) https://www.bbc.com/turkce/articles/cew00dvz5qeo


Yorumlar

  1. -Cinnet hali, alçaklık, güç zehirlenmesi, sözün bittiği yer, facia, yıkım, tek adamın çıkmaz sokağı…👏👏👏👏👏

    YanıtlaSil
  2. Çıkmaz sokak,hem ülkenin hem de tek adam’ın.Toplum bunu kavradığında ise çok geç olabilir. ‘Terbiye’ edilmiş her türden kamusal, yargısal,siyasal ve sivil toplum kuruluşları ile kendi etiğini oluşturmuş ‘otokratize demokrasi’ye hızla yol alıyoruz. Bu freni patlamış kamyonu kim durduracak merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete… Bazı insanlar ne kadar mutlu görünüyor, şaşıyorum… Bizler ise tam deyimiyle 23 yıl süren bir cenderedeyiz.
      İlginize ve üşenmeyip yazmanıza sevindim, teşekkürler🌿
      Nursun Erel

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...