Semiramis Yağcıoğlu’nun “Hep Eksik” başlıklı kitabı, raflarda yerini aldı. Edebiyat ve sinemada kayıp, yas ve melankoliyi irdeleyen kitap, okuyucuyu bir öyküler-romanlar okyanusuna sürüklüyor. Kitabın ondört makalesi edebiyat, dördü sinema yapıtlarına odaklanmış. Her bölümde ayrı bir romanın ya da öykünün başkişisi karşınıza çıkıyor, daha önce okumuşsanız bile, Yağcıoğlu’nun kaleminden artık ona farklı bakıyorsunuz.
Edebiyatta çok kullanılan “ayna” yazara göre roman kahramanı için çok önemli, çünkü başkalarının gözünden kendisinin nasıl göründüğüne, “ben kimim?” Sorusuna yanıt aradığı bir araç. Anayurt Oteli’ndeki Zebercet’in bu sorulara yanıt arayışının aslında annesini erken yitirmesiyle yüreğinde yer eden eksikliği giderme çabasından kaynaklı olduğunu farkediyoruz.
Zaman zaman tinsel tanımlamalara da yer veren yazar, yas ve melankolinin kadınlardaki yansımalarını irdelerken,”Yaşamda sistematik olarak yok sayılmalarına” bağlıyor. Ev ve evlilik yatağını “mezar” metaforuyla anlatan İngiliz düşesi Margaret Cavendish, 16.yüzyılda yayınlanan “Kadınca Seslenişler” kitabında gerekçesini, “Erkekler bize öyle ahlak dışı ve zalimce davranıyorlar ki, ellerinden gelse bizi evlerine ve yataklarına mezara gömer gibi gömmek istiyorlar. Hakikat şu ki, yarasalar ve baykuşlar gibi yaşıyoruz, yük hayvanları gibi ter döküyoruz ve solucanlar gibi ölüyoruz.” Sözleriyle açıklıyor.
Yazar, anne kaybından kaynaklı yasın, suskunlukla sürüp gitmesi halini Suat Derviş’in romanlarında sıkça gördüğümüzü, Hiçbiri’deki Cavidan’ın dünyayla kavgalı halinin belki o yoksunluktan kaynaklandığını anımsatıyor. Kimi psikanalistler bu duruma, “ifade edilemeyen yas, öznenin içinde mezar inşa eder”teşhisi koyuyor;
-Yaşanan şey öylesine acı verir ki özneye, onu olmamış kılmak için, olayı dilin simgesel düzleminde temsil edilemez kılar. Susmak ise iyileşmenin, yas acısından kurtulmanın önünde duran en büyük engeldir.
Aslı Erdoğan’ın Kırmızı Pelerinli Kent romanının başkişisi Özgür’ün “bütünüyle kirletilmiş bir kent” dediği Rio’daki serüvenine de yer veren kitap, genç kadının aile ve anneden kopma sancısının yaşama bakış açısını etkilediğine dikkat çekiyor.
Füruzan’ın öyküleri, Parasız Yatılı ve Geçenin Öteki Yüzü’nü, yarım asır sonra kitabında yeniden yorumlayan Semiramis Yağcıoğlu, yoksulluğun aslında bir yalnızlık ve toplumdan dışlanma gerekçesi oluşunu vurguluyor.
-Parasız Yatılı öyküsündeki küçük kızın, yoksulluktan dolayı deneyimlediği yalnızlığını nasıl oluyor da ben de yaşamışım gibi, 50 yıl önce hissetmişim ve o duygular bende unutulmaz izler bırakmıştı? Nasıl oluyor da onunla birlikte sınıfın arka sırasında oturmuş ve Kızılay kolundan yemek yemenin yaşattığı itilmişliği onun tenine sızmış gibi hissetmiştim.
Semiramis Yağcıoğlu Mask Yayınevinden çıkan kitabında, pek çok yazarın dilinden ve yaşadıkları coğrafyadan yola çıkarak yas, melankoli ve suskunluk hallerini yeniden yorumlarken, ırk ayrımcılığından, tecavüz utancına, yoksulluğun acısından, yabancılaşmaya, evsiz barksız yaşamlara, göçmenliğin yaşattığı sıkıntılara ışık tutuyor.
Göçmenliğin yaşattığı sıkıntıları hep önemserim.
YanıtlaSil