Bu Blogda Ara

Pazartesi, Ağustos 05, 2024

“Asker Gözü” ile Dünya ve Türkiye… Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk: “Bir devlet krizi yaşanıyor”





Çevresinde pek çok sıcak çatışma yaşanan Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve sosyal duruma “asker gözüyle” nasıl bakılabilir diye merak edip, ülkede ve yurtdışında önemli görevlerde bulunmuş olan emekli tuğgeneral Haldun Solmaztürk’ün görüşlerine başvurduk, “Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın dediği gibi 3. Dünya Savaşı kapımızda olabilir mi?” Diye sorduk, Solmaztürk,“Çay kahve sohbetlerinde belki bunlar söylenebilir  ama Dışişleri Bakanı söyleyince ciddiye alınıyor, oysa bana göre  kesinlikle böyle bir risk yok, kendisi de bunu neye dayanarak söylediğini açıklamadı” dedi.  Solmaztürk, “İpini koparan geldi” diye nitelediği milyonlarca insanın, elini kolunu sallayarak Türkiye’ye girişini ise “hükümetin içerde islamlaştırma dışarıda ümmetçilik zihniyeti”ne bağlayarak şunları söyledi:


“Bu sabah TV altyazılarında farkettim, İçişleri Bakanının adresine kayıtlı dört kişi varmış, elinde listeyle kapıya giden bekçiyi de gözaltına almışlar, komedi gibi, ben de çok güldüm.  Bu bir siyasi tercih, vizeyi kaldırıyorsunuz, parayla vatandaşlık veriyorsunuz, sonra da yüzbinler milyonlar, daha doğrusu ipini koparan geliyor. Ne kadar yozlaşmış, ekonomisi bozulmuştu ülke varsa oralardan aç insanlar geliyor. Çıldırmak gibi bir şey. Heryerde Somalili görüyorum, ben Somali’de görev yaptım, Somali dünyanın en yoz ülkesi. Şimdi, -Esad sığınmacıları geri alacak mı?- diye soruyorsunuz. Kendimizi onun yerine koyalım, geri alır mı? Niye alsın ki, bunları davet eden kucağını açmış, -gel kaçak çalış- diyor. İş o noktaya geldi ki artık tamiri yok. İktidar değişse başkası gelse de bu sorun kolay kolay çözülemez. Biz sorunun daha yeni yeni farkına varıyoruz, torunlarımız dahi bu sorunla yaşayacak”


—-İktidar medya şovunda—-


Solmaztürk, “Suriye ile ilişkiler düzelirse, orada savaşan yabancı unsurlara ne olur?” Sorumuza şu karşılığı verdi:


“Bir kere Özgür Suriye Ordusu denen silahlı, ailesiyle çoluk çocuğu ile orada savaşan yarım milyon insan var, bunlar savaşmaktan başka bir şey bilmiyorlar. Tahrir-i heyet el Şam var,  (eski El Nusra) 6 yıldır oradalar, oysa dünya bunları terör örgütü kabul etmiş. Peki biz bunları neden konuşmuyoruz? İdlib’de, Afrin’de neler olduğunu biliyor muyuz? Oradaki çıkar gruplarları ile nasıl işbirliği yapabiliyoruz? İdlib’de Tahrir-i el Şam’la nasıl işbirliği yapıyorsunuz? Afrin’de neler oluyor? Bunları bilen var mı? Artık konuşuluyor mu? Çıt yok. Bu çıkar gruplarının Şam’ın otoritesini kabul edeceğini mi sanıyorsunuz? Tayyip Erdoğan ve etrafındaki iktidarın sorunu çözme iradesi yok ve her geçen gün batağa biraz daha saplanıyoruz. Bugün iktidar değişse başka bir iktidar gelse dahi sorunu çözmesi çok zor. Tayyip Erdoğan ve etrafındaki iktidarın tek bir amacı var o da medya şovu o kadar. Muhalefetin bu kadar acziyet içinde olması ise inanılmaz bir şey, bize bir gündem dayatılıyor ve biz sadece bunu konuşuyoruz, o kadar.”


—-Gazze artık yok——


Bölgede yaşanan suikastleri de değerlendiren Solmaztürk, “İsrail’in İran’da son derece güçlü bir istihbarat altyapısı bulunduğuna” dikkati çekti:


“O kadar güçlü bir istihbarat ağı var ki, istediklerini yapıyorlar orada. Önde gelen bir nükleer uzmanı da kısa süre önce böyle öldürdüler. 7 Ekim’i ele alalım, bir günde kadın çocuk asker sivil demeden bin kişiyi katleden Hamas’ın bunu yapacağını böyle güçlü bir istihbarat ağı olan İsrail’in önceden düşünmemiş, öngörememiş olması mümkün mü? Her gün kilometrelerce uzunluğundaki tünellerden geçip, İsrail’e gelip giden unsurların, Filistinlilerin varlığından habersiz mi İsrail?  İşte Hamas’ın yarattığı bu olayla Netanyahu, iktidarda kalmak için rüyasında bile göremeyeceği bir fırsatı buldu ve bunun üstüne gidiyor. Bu savaş Hamas siyasi ve askeri olarak bitirilmeden, bütün rehineler ölü ya da diri olarak ele geçirilmeden bitmez. Mutlaka ağır zayiat olacak, Gazze yıkılacak, esasen yüzbinlere varan Filistinli öldürüldü, Gazze artık yok. Ne kadar ağır bir trajedi ama Netanyahu Amerika’daki güçlü İsrail lobisi sayesinde orayı da arkasına aldı, üstündeki baskıyı hafifletti ve bu fırsatı değerlendiriyor, görünür gelecekte de çekilmez.”


—-İsrail’e girer miyiz?——


Solmaztürk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İsrail’e de gerekirse girebiliniz” sözünü şöyle değerlendirdi:


“O tabii olabilir. Türkiye dünya lideri bir cumhurbaşkanı tarafından yönetildiği için bazı sorumlulukları var. Biz bunun ulusal çıkarlarımıza nasıl hizmet edeceğini tam bilemesek de o en iyisini bilir, en büyüğümüz en iyisini bilir. Bu konuda bir şey söyleme hali karşısında ben kendimi aciz buluyorum..”


—-İçerde İslamcılık dışarda ümmetçilik——


Solmaztürk’e “Türkiye’de ilan edilen milli yas için ne düşünüyor” diye soruyoruz, şöyle diyor:


“Tamamen siyasi tercih, oysa meclisin alması gereken bir karardı bu. Hamas, Kuvay-ı milliye mi? O da ideolojik saplantının bir yansıması. İktidarın Müslüman Kardeşlere son 20 yıldır büyük bir hayranlığı var, Hamas’ı da onun bir parçası olarak görüyor. Kendisini ümmetin lideri olarak gören bir Cumhurbaşkanı var, destekçileri de azımsanacak gibi değil. Türk siyasetinde 22 yıldır iktidarda bulunan bu kadronun tabanına bakalım, çok iyi teşkilatlanmış, içerde İslamcılık, dışarda ümmetçiliğin liderliğine soyunmuş bir yönetim. Diyanetin kadrolu seyyar imamları da var, cami cami dolaşarak siyaset yapıyorlar. Bunların bir de dış uzantıları var, Dünya Demokratlar Birliği vesaire gibi adlar altında, Türk Hava Yolları bunlara bedava bilet veriyor, bu tabanın hassasiyeti böylece sonuna kadar istismar ediliyor. Türkiye şu anda siyaset boyutu, ekonomisi, çevre, şehircilik sığınmacılar sorunları ile bir devlet krizi yaşıyor. Farklı olaylara dikkat çekerek asıl sorunu gözlerden saklıyorlar, Netenyahu’dan farkları yok.”


—-S-400 büyük hataydı—-

Emekli tuğgeneral Haldun Solmaztürk’e NATO da da görev yaptığını hatırlatarak, “Rusya’dan satın alınıp kenara konulan S 400’leri” soruyoruz, “Herhangi bir askerin bu alıma onay vermesi mümkün değildir, afaki bir karardır, bu işten sorumlu kişi bile, -Biz söyledik ama dinletemedik- dedi” karşılığını veriyor. Solmaztürk’e göre ABD’den F-16 uçaklarının modernizasyonu ve F 35’lerin alım beklentisi de şu anda “hayal.” 


—-Askerin morali—-


Solmaztürk’e, “Son yıllarda askerler sayısız davada yargılandı, halen süren davalar da var, acaba bu durum silahlı kuvvetlerin moralini nasıl etkiledi?” Diye soruyoruz, yanıtı şu:


“Orduyla temasta değilim, 2005’de emekli edildim ama -beni emekli edin- diye bir dilekçe vererek değil, 50 yaşındaydım, teşekkür ettiler… O günden bu yana, orduevlerine bile gitmem, okul ziyaretlerine, devre günlerine katılmam, meslektaşlarımın telefonlarına bile çıkmam. Neden? Onlara bir zarar gelmesin diye. Sorunuza gelince  bu işin başlangıcını Ergenekon öncesine götürmek gerekir. Bazı komutanların eşleri, kızları ile ilgili davalar kamuoyu önünde görüldü. Askeriyede harekat öncesi yumuşatma ateşi yapılır, onun gibi… Sonra Balyoz başlatıldı. Sonra FETÖ ayıklaması geldi. Sonra  (15 Temmuz sürecini kastederek) hava kuvvetlerinde üç orgeneral açığa alındı, rüyasında görse -hayırdır inşallah- diyecek biri komutan yapıldı. En son havacı orgeneralin birini, hava kuvvetleri komutanlığı bir yıl önce sona ermiş birini, tam bir yıl karargahta boş boş tuttular. Yahu, komutanlık yapmış, görevi devretmiş yani işi bitmiş birini niye karargahta tutuyorsun? Canı sıkılmış darbe yapmış öyle mi?


—-Iskat edilen hükümet yok—-


Bugüne gelelim, 28 Şubat Davası hala devam ediyor, gerekçe TC Hükümetini cebren ıskat (düşürmek) Iskat edilen hükümet Çiller-Erbakan Hükümeti. Erbakan gitti Cumhurbaşkanı Demirel’e istifasını verdi, Demirel Yılmaz’ı görevlendirdi, hükümet meclisten güven oyu aldı, yani ortada ıskat edilen bir hükümet yok. Peki şiddet-cebir bunun neresinde? -Efendim Sincan’dan yürütülen tanklar.- Oysa bir yıl önce planı yapılmış bir taktik intikaldir o tankların geçişi. Tabur komutanı her yere, Yargıtay dahil dilekçe verdi, -bu tankları ben yürüttüm 1 yıl önceki planın parçasıdır, beni dinleyin- diye… Çağırmadılar. 


——Hulusi Akar helikopterle Abdullah Gül’ün bahçesine neden indi——


Sonra ne oldu? 103 amiral ne dedi, -Montrö ile oynamayın, bir FETÖ Belası geldi, sarıklı cübbeli amiral üstüne üniforma giyip tekkeye gidiyor- Vaaay siz bunu söylediniz, çarmıha gerdiler amiralleri,  daha ifadeleri bile alınmamış, Yargıtay bile kınama yayınladı…. O sırada emekli subaylar derneği başkanı davet üzerine Genelkurmay’a gidiyor, çay içiliyor, kendi sorunlarını anlatıyorlar, onlar adına bir duyuru yapılıyor, sözde amiralleri kınamış oluyorlar, oysa dernek başkanı diyor ki, -biz davet üzerine gittik, tamamen emekli subayların sosyal sorunlarını, ihtiyaçlarını konuştuk, ne kınama konuşuldu, ne başka bir şey.- Yani Hulusi Akar’ı yalanlıyor, vay sen misin bunu yapan? Onu da 103 amiralin yanına eklediler ve sayı 104 oldu, yani içlerindeki tek karacı odur…Görüyor musunuz Vehbi’nin Kerakkesini? (İşin içyüzü)

-Siyaseti kışlaya sokmayacağız- ya,  Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanlığı görevi sırasında helikoptere binip Abdullah Gül’ün bahçesine inişi? Görevde değil mi? Bundan daha ağır bir siyasi baskı olabilir mi? Ve kendisi mükâfaten Milli Savunma Bakanı yapıldı…”

Orduda uzun yıllar görev yapan emekli tuğgeneral Haldun Solmaztürk’e siyaset doktorası yaptığını hatırlatarak, “Bunca yıl sonra geri dönebilseniz, siyaset mi yapmak isterdiniz? Asker olarak kalmak mı?” Diye soruyorum, yanıtı şu:


“Benim görev yaptığım yerler hep siyasetin de bir parçasıydı, hani interface (arayüz) dediğimiz şey, hep oralarda görev yaptım ama ikisi arasında tercih yapmak  durumunda olsam ben asker olmak isterdim, ordunun Türkiye’nin en temel kurumu olduğuna ve halen ülkenin temel direği olduğuna inanıyorum.”


—Söyleşiden notlar—-



Gazeteciler Cemiyetinde gerçekleştirdiğimiz söyleşi öncesinde, tepe noktalarda görev yapmış bir emekli savcı arıyor, duyuruları önceden yapılan toplantı için, “Neden bir askeri konuk etmeyi tercih ettiniz? Demokrasinin konuşulmayacağı bir ortamda ben bulunmak istemem” diye serzenişte bulunuyor. “Bunca sıcak çatışmanın yaşandığı bir ortamda, emekli askerler teknik konularda neden konuşamasın?” Diye düşünüyorum. Söyleşimize katılanlardan biri ise Anayasa Mahkemesinin (AYM)  eski başkanı Yekta Güngör Özden, kendisine AYM’nin ifade özgürlüğüne ilişkin kararnameyle ilgili duyurusunu X’ten sildiğini, AYM internet sitesine o gün girilemediğini anımsatıyorum, “Bunlar gitmeden hiçbir şey kolay kolay düzelmez” diyerek kestirip atıyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ata’nın Kolibası

Geçenlerde yolum Söğütözü’ne düştü, pek çok bakanlığın, resmi kurumun, AKP ve CHP genel merkezinin hatta büyük alışveriş merkezlerinin bulun...