-Sadece şarkı söyleyişimi sevdiler
Diyen “hüzünlü soprano!” Maria Callas’ın 101. Doğum yıldönümünde Atina’da izlerini arayıp durdum…Şu sözler onun değil miydi?
-Beni bütün dünya alkışlasa da, damarlarımda Yunan kanı var, bunu kimse değiştiremez”
Müzik otoritelerinin ve opera tutkunlarının “yüzyılın sesi” kabul ettiği Maria Callas beni sadece sesiyle değil düş kırıklıklarıyla dolu yaşamıyla da çok etkiledi. Yunan göçmeni anne babası onu New-York’ta dünyaya getirmiş ama sevgiden uzak büyütmüşlerdi. Gözleri burnunun ucunu göremeyecek kadar bozuk, ileri miyoptu! Aşırı kiloluydu. Bu durum Maria’nın akranlarından uzaklaşmasına yol açmış, annesinin 8 yaşında piyano ve şan derslerine başlatması küçük kızın tek tesellisi olmuştu.
Annesi, Maria’nın eczacı babasını Manhattan’da terk edip, kızkardeşini de alıp Atina’ya yerleşmiş, Maria Anna Cecilia Sofia Kalogropoulos ismi değişip Maria Callas’a dönüşmüştü. Bundan böyle hedef, yetenekli küçük kızın ileri şan eğitimliydi. Ancak Atina konservatuvarı onu önce yetersiz bulup kabul etmedi, küçük Maria, İspanyol soprano Hidalgo’nun öncülüğünde gece gündüz çalışarak ikinci başvurusunda kabul edilebildi konservatuvara.
Okul yıllarında akranları şişe camı gibi kalın camlı gözlükleriyle “tuhaf” buldukları “şişko Maria”dan, uzak durur, onu dışlarlardı, Maria hep yalnız, hep suskun çocuktu… Patision 61 numarada oturan mutsuz küçük kızın yaşamını aydınlatan tek ışık, Madam Hidalgo’dan aldığı “bel canto” tekniğindeki şan dersleriydi, tutku derecesinde bağlıydı müziğe.
—-Çirkin ördeğin dönüşümü—-
Maria’nın sadece ufak rollere çıkabildiği Atina’yı 20’li yaşlarında terkedip, İtalya’ya gidişi, kendinden 28 yaş büyük sanayici Meneghini ile evlenişi kendi deyimiyle “çirkin ördek yavrusu”nun büyük dönüşümünü de beraberinde getirdi.
Maria Callas, güçlü iradesi ve çalışma azmiyle 36 kilo vermiş, giyim kuşamı, süslenmeyi öğrenmiş, gözlüklerini bir kenara fırlatıp çıktığı sahnelerde, fildişi tokalarla gür saçlarını topuzla tutturuyor, kuğu gibi uzun boynundaki milyarlık mücevherleriyle artık pırıl pırıl parlıyordu. La Scala’da başrollerdeydi, eşsiz dramatik soprano sesi ve etkileyici performansıyla ayakta alkışlanıyordu.
Meneghini ile 12 yıldır sürdürdüğü evliliğine armatör Onassis’le tanışıp delice aşık oluşuyla son verdi… Fırtınalı aşkları yıllarca sürdü ama sevdiği adam Onassis onu “first lady Jackie” uğruna terketti…
Maria Callas dünyanın ünlü opera sahnelerinde ayakta alkışlansa da yalnızdı artık, o güzelim sesini de 10 yıl gibi bir sürede yitirdi, Paris’te 53 yaşında yaşama veda etti. Vasiyetinde küllerinin Onassis’le büyük aşk yaşadığı Scorpion adası kıyılarına, Ege’nin mavi sularına serpilmesini istedi.
-Atina’da Callas’a dair ne buldun?
Diye soranlara fotoğraflarla yanıt vereyim. Her yerde Maria Callas vardı ama bir reklam unsuru olarak kullanılmıştı, şarap şişelerinde, restoranların tanıtım tabelalarında, parfümlerin, kremlerin, butik malzemelerinin etiketlerinde hep onun fotoğraflarına yer verilmişti.
Gel gelelim, Patision Caddesi 61 numarada, çocukluğu ve ilk gençliğinde oturduğu, konservatuvara her gün hevesle gidip geldiği ev, yıllardır harap durumda, hatta şimdilerde yıkılmak üzere…
Neyse ki doğumunun 100. Yılında onu gerçekten sevenlerin katkısıyla açılan müzede ona dair pek çok şey toplanıp bir araya getirilmiş, sergileniyor.
Mektupları, fotoğrafları, üzerinde çalıştığı eserlerin notaları, el yazısıyla aldığı notlar, prova görüntüleri, unutulmaz sahne giysileri, eldivenleri, büstü bile var.
Mitropoleos Sokağı 44 numaradaki müzeyi gezerken La Scala’nın armağanı olan gümüş ayna elinde, bugün geriye dönüp yaşamına bir bakabilse acaba Maria Callas, ihanet, terkedilmişlikler ve gözyaşından başka ne görürdü diye düşünmekten kendimi alamadım…
Ne güzel yazmışsın.
YanıtlaSil