Ana içeriğe atla

Helal Sana Be Sedef!


Sabah kapım çalındı, gittim baktım kargo… Sedef Kabaş’ın son kitabı… “Yandığın Ateş Yoluna Işık Olur” Üstelik nasıl da nazik bir ithafla imzalamış… 



Hemen ve heyecanla açtım kapağını, içindekiler başlığı altındakileri, önsözde yazdıklarını incelemeye giriştim…Yaşam geçmişine de değinerek son dönemde başından geçenleri dile getirmiş Sedef. Öylesine içtenlikle, çekinmeden, korkmadan herşeyi, kendisine atılan iftiraları, hakaretleri bile örtmeden, gizlemeden yanıtlarını çatır çatır vererek  paylaşmış ki yaşadıklarını…


Helal sana be Sedef!


Dedim içimden, aslında hepimiz birebir tanığı olmadık mı Sedef Kabaş’ı topun ağzına getiren olayların? 


Bir televizyon canlı yayınında kullandığı “atasözü” nedeniyle geceyarısı evinin polislerce basılışı, ters kelepçe takılarak nezarete götürülüşü, 49 gün süreyle hapishanede tutuluşu…


Nedendi peki?


Hücresinde o da bunu kendi kendine sormuş:


“…Sahi ben neden hapisteydim? Ne yapmıştım? Evet evet, doğru bir söz kullanmıştım. Dünyanın her yerinde anonim olan atasözlerinden bile şahsi hakaret suçlaması çıkarılan bir ülkede hapislik bir suç işlemişim. Ülkenin ileri demokrasi diye diye ilerleyip geldiği son nokta burasıydı…”


Eğri oturup doğru konuşalım… 


Herkesin hafızalarına kazınan o söz, acı bir gerçeği ifade etmiyor muydu? 

Yıllardır sürgün edilen, soykırıma uğratılan, halen de Rus baskısıyla yaşamlarını özgürlükten uzak, eziyet altında sürdürme çabasındaki Çerkesler (*) atadan kalma bu sözü yıllardır “tepedelerinkilere söylerken” haksız mıydı?


“Öküz saraya çıkınca kral olmaz ama saray ahır olur…”


Sedef’in 49 günlük tutsaklıktan kurtuluşu hepimizi, hele biz kadınları ne kadar sevindirmişti  unutmadınız değil mi? 



Gazeteciler Cemiyeti olarak Sedef’i biz o günlerde Ankara’ya davet etmiştik, katılacağı söyleşide, soruları Sedef’e ben yöneltecektim…Sahnede yerimizi alırken kulağıma fısıldamıştı: 


“Yazılanlardan, atılan  iftiralardan haberin var değil mi? Sözde beni otelde basmışlar… Hem de evli bir adamla…” 


Bunları ben de önceden okumuş ama yok saymıştım, bizim için gündem, Türkiye’de zor koşullardaki gazetecilikti. Sadece, anneliğini de hesaba katarak söyleşimizin sonunda Sedef’e, “bu yaşadıklarınızı oğlunuz nasıl karşıladı?” Diye sormakla yetinmiştim. 


İşte Sedef, Destek Yayınlarından çıkan 399 sayfalık kitabında aile yaşamını, oğlunu anlatıyor,  hatta kendisine atılan iftiralar da dahil, pek çok konuya açıklık getiriyor…Sizin okuma zevkinize engel olmadan paylaşımımı burada noktalayayım… 


Bu cesur kitabı nedeniyle ben de Sedef’i kutluyor ve tekrar diyorum ki:


-Helal Sana Be Sedef!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...