Ana içeriğe atla

Ya kedi girerse?





Seçimler yaklaşıyor, herkesin oyuna saygım var, ama  “aydınlığa” mı “karanlığa” mı “evet” diyeceğiz? İşte en çok bunu merak ediyorum… Neden mi? İşte aklımdaki sorular:


-Cumhur İttifakı bünyesine Hüda-Par’ı dahil etmedi mi? Bu partinin 4 üyesine seçilecekleri yerlerden adaylık vermedi mi? Peki, bu partinin başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “Hizbullah bence terör örgütü değildir” dememiş miydi? Oysa Hizbullah denen kanlı örgütün Konca Kuriş ve Gaffar Okkan başta, olmak üzere pek çok aydının, gazetecinin, hatta sade vatandaşın katlinden sorumlu olduğunu bilmiyor muyuz? 

-Bu partinin programında, “kadınlara fıtratına göre işler verilsin, kadınlara bakan hastanelerde sadece kadın doktorlar-görevliler çalışsın” denilmiyor mu?

-Bu parti üyesi kadınlar geçen gün kara çarşaflarıyla kürsüye çıkıp, “şeriata dönelim” talebini açıkça gündeme getirmediler mi?

-Parti programında “imam nikahı resmiyet kazansın, karma eğitimden vazgeçilsin” gibi pek çok gerici talebe yer verilmiyor mu?

-Cumhur İttifakı bununla da yetinmeyip, Yeniden Refah Partisini (YRP)  kucaklarken bir de protokol imzalayıp, onlara “Aile bütünlüğünün korunması için mevcut yasalardaki aykırı hükümlerin ayıklanması”  sözü vermedi mi? “Kadınların ve çocukların şiddete karşı korunması ve şiddet faillerinin cezalandırılması”nı öngören, 6284 sayılı yasanın kaldırılması YRP’nin asıl hedefi değil mi?

-Zaten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu cenahın önde gelen isimlerinden Oğuzhan Asiltürk’ün “ricası üzerine” 10 yıldır yürürlükte bulunan ve kadın haklarını korumayı hedefleyen İstanbul Sözleşmesini bir gece yarısı yürürlükten kaldırmamış mıydı?


Bugünlerde kadın-erkek, çevremdeki pek çok insanla konuşuyorum, sanmayın ki  sadece eğitimli insanlardan kurulu bir çevre ile… Hayır! Terzisinden, seyyar satıcıya, kağıt toplayıcısından taksi şoförüne… Herkesle konuşuyorum… Pek çoğunun dile getirdiği şu:


-Ya bunlara yine oy verilir, ya da başka gelişmeler olur da, başımızdakiler gitmezlerse… Ya oylarımız yine çalınırsa?


—Ya kedi girerse—


İşte bu soru adeta herkesin diline yerleşmiş, o kadar ki geçen günü katıldığım “sandık görevlisi eğitim programında” sandıkların kurulumundan, oy sayımına kadar uzanan zincirde bilinmesi gerekenler anlatılırken bu olasılığa da dikkat çekildi.


Ben de son mahalli seçimde yine sandık kurulu üyesi olarak görev aldığım günü hatırladım…


30 Mart 2019 günü ve akşamında, saatlerce sürdürdüğümüz çalışma sonrasında, oylar sayıldı, bütün işler bitti, tutanaklar tüm üyeler tarafından imzalandı,  oy çuvalı ve diğer malzemelerle ilgili çuvallar mühürlendi ve polis eşliğinde yola çıkmaya hazırlandık… 


Resmi arabanın başına geldiğimizde polis bana döndü:


-Sadece başkanı alacağım, sizin arabaya binmenize izin vermiyorum


Ben ne kadar ısrar etsem, “araba bomboş, neden beni almıyorsunuz? Bu benim yasal hakkım” desem de polis sertçe itiraz etti, Nuh dedi peygamber demedi, üstelik kurul başkanı da bu usulsüzlüğe göz yumdu, arabaya alelacele çuvallar yüklendi ve polis arabası kurula doğru hareket etti… 


Sonrasında neler yaşandığını hep birlikte izledik. Türkiye, AKP’nin “bir zarftaki 4 oy pusulasından sadece 1’inin şaibeli olduğu” traji-komik iddiasını sahneye koydu ve bizler bunu haftalarca tartışmak zorunda kaldık.


İşte sandık eğitimi sırasında benim bu olayı anımsattığım görevli şunu söyledi:


-Aynı durum benim de başıma geldi, üstelik de sandık kurulu başkanı, AKP’ye yakın bir din dersi öğretmeniydi. Polis beni çuvalın taşınacağı resmi arabaya almamakta ısrar edince, başkan elindeki mühürlü çuvalı yere attı:


-Haydi memur bey, madem her şeye burnunu soktun, sıkıysa bu çuvala da dokunmaya kalkış bakalım… 


-Polis sustu kaldı, başkan sonra da “Yürü kardeşim” diyerek benim koluma girdi, birlikte çuvalı alıp, resmi arabaya bindik…


Sonuçta bu seçimde “kedi”leri kovalayıp, sandıklara sahip çıkalım… 


Bu noktada YARSAV kurucusu, avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun uyarısına özellikle dikkat çekmek istiyorum:


“-Sadece ıslak imzalı tutanaklar değil,

—Seçmen listelerinin ve sandık kurullarının oluşumu,

—Boş oy pusulaları, zarflar ve mühür durumları,

—Kimlik kontrolü ve oy kullanılması,

—Zarfların açılması,

—Oyların sayım ve dökümü,

—Çuvalların taşınması da kuşkusuz aynı derecede önemli! (**)


(*)https://bennursunerel.blogspot.com/2023/04/huda-par-ve-kadnlar-ftratmzdaki-meslek.html programında


(**)https://chp.org.tr/haberler/chp-parti-okulundan-sandik-guvenligi-egitimi-videosu


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...