Ana içeriğe atla

Kime yutturacaksınız?



 

Seçimlere tam 27 gün kala, doğrusu iktidar ortaklarının yerinde olmak istemezdim… 

 

Neden mi? Ankara’ya birbirini ardından sökün eden heyetler tarafından gündeme getirilen sorulara  asla yanıt veremiyorlar da ondan.

 

-Kim yahu Ankara’ya sökün eden bu heyetler? 

 

Diye soruyorsanız, başkente davet edilen Avrupa’nın Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcilerinden, farklı ülkelerden gazetecilere, hukukçulardan, STK (sivil toplum örgütü) temsilcilerine kadar yağmur gibi ziyaretçi akını var. Hepsinin aklında aynı soru:

 

-Türkiye şeffaf, demokratik, sonuçlarına toz kondurulamayacak bir seçim yapabilecek mi?

 

E tabii, 14 Mayıs seçiminin sonucu değil tek merakları, yıllar öncesine kadar uzanan çizgide, Türkiye’deki uygulamaları anlayabilmek adına gündeme getirdikleri sorular herkesi terletiyor:

 

-Anayasada bir kişinin sadece iki kez cumhurbaşkanlığına aday olabileceği kuralı nasıl oluyor da  Mr. Recep Tayyip Erdoğan için geçersiz kılınabiliyor? İlk cumhurbaşkanlığı sayılmıyor mu? 

-Seçimler aslında 18 Haziran’da yapılmayacak mıydı? 14 Mayıs ile 18 Haziran tarihleri arasındaki fark nedir? Neden böyle bir değişikliğe gidildi? Böyle olunca kurallar değişti mi?

-Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kabinesinde yer alan isimler seçimler öncesinde Türkiye’deki tarafsızlık esaslarına tabi değil mi? O halde nasıl oluyor da devlet imkanlarını kullanabiliyorlar?

-Cumhurbaşkanının üniversite diplomasına dair belge neden yıllardır halka açıklanmadı? Seçilme şartları özel yaşamın gizliliği kuralına tabi olabilir mi?

-Sizin seçim kurulunuz gerçekten tarafsız mı? Daha önceki seçimlerde, -mühürsüz oyların geçerliliği ile İstanbul’da aynı zarftan çıkan 4 oydan sadece birinin sorunlu olduğu- kararına nasıl vardılar?

-Anayasa Mahkemesinin yargıçları nasıl atanıyor? Bu yargıçlar tarafsız karar verebiliyor mu?

-Türkiye’de basın ve medya neden tarafsız değil?

-Bazı televizyonlarda ekranlar karartılıp programlar yasaklanıyor. Anayasanızda -basın hürdür sansür edilemez- maddesi varken bu nasıl yapılabiliyor?

-Bazı basın-medya organlarına ait binalar ve kullandıkları teknolojik imkanlar Avrupa’da bile yok. Bu kadar parayı nereden buluyorlar? Türkiye’de basın sektöründe iş yapmak böylesine karlı mı?

-Biz öğrendik ki, büyük holdingler, deneyimleri dışında olsa bile basın sektöründe büyük satın almalar yapmışlar, bunları hükümetin telkini ile ve devlet bankalarından aldıkları kredilerle yaptıkları söyleniyor doğru mu? Doğru ise neden ve nasıl?

-Bu holdinglerin devlet bankalarından aldıkları çoğu teminatsız bu kredileri geri ödeyemedikleri doğru mu? Türkiye’de işadamları için bu kadar büyük krediler kullanıp geri ödememek böyle kolay mıdır?

-Türkiye’de gazetecilerin yasalarla belirlenmiş hakları ve güvenceleri nelerdir?

-Bu haklar ve güvenceler kağıt üstünde midir? Yoksa gerçekten uygulanmakta mıdır? O halde yıllarca hapis yatan gazetecilerin, halen tutuklu gazetecilerin varlığı nasıl izah edilebilir?

-Türkiye’de mahkemeler bağımsız karar verebiliyor mu?

-Eğer mahkemeler bağımsız karar verebiliyorsa Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala, AHİM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarına rağmen Cumhurbaşkanının isteği ile mi hapiste tutuluyor?

-Türkiye’de kadına dönük şiddet olaylarını, sürekli duyuyor ve okuyoruz, o halde Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesini neden yürürlükten kaldırdı?

-Türkiye’de kadın haklarında geriye gidişi, dini nikahın yasalaşmasını, okulların kız-erkek diye ayrılmasını savunan hatta şeriat hukukunu isteyen siyasi partiler olduğu doğru mu? 

-Türkiye’de şu anda kadın seçme sayısı erkek seçmenden daha fazlaymış, kadınların eğilimi nasıl? Bağımsız oy verebilecekler mi?

 

Hatta bu soruların bazıları geçen gün TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a bile yöneltildi. (*)

 

Şentop, Frank Schwabe başkanlığındaki AGIT heyetinin, “Türkiye’de seçimlerin adil ortamda yapılamayacağı” şeklindeki açıklamalarını “talihsizlik” diye nitelendirdi ama yukardaki sorulara toplantının basına kapalı bölümünde nasıl yanıt verdiğini doğrusu bilmiyorum.

 

Benim tahminlerime göre bu soruların çoğu muhatapları tarafından “yanıtsız” bırakılıyor, öyle ya, somut bilgilere dayanan detaylı isnatlara karşı açıklama yapmak kolay mı? Yabancı heyetlerin sorularıyla “Demir leblebi yutmaktan beter hale gelen yerli muhataplar” şöyle mi deseydi mesela:

 

-Siz ne sorarsanız sorun, bayrak inmeyecek, ezan susmayacak…

 

(*) https://www.cnnturk.com/turkiye/tbmm-baskani-sentop-akpm-secim-gozlem-heyetiyle-gorustu

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...