Ana içeriğe atla

Asker gözüyle DEPREM, “asrın katliamı…”




-Emekli Deniz Albayı Bora Kutluhan 50 bin yaşamı söndüren depremi, öncesi ve sonrasıyla değerlendirdi

-Kutluhan’a göre asrın katliamına neden olan 2 olasılık:

1-Asker AFAD’dan talep gelmeyince müdahale etmedi

2-AFAD bir balondu, hazırlıksızdı, felaketi öngöremedi



Seçim tartışmalarının gölgesinde kalan depremle ilgili, “asrın felaketinde sönen 50 bin yaşam unutuldu mu? Evleri başlarına yıkılan, yerinden yurdundan kopan, çaresiz durumdaki onbinlerce insanın geleceği ne olacak?” Sorularına yanıt verebiliyor muyuz?

Peki “Asrın felaketi” göz göre göre nasıl yaşandı? Asker neden ilk günlerde sahada yoktu? AFAD, yetersizliklerine karşın şişirilmiş bir balon muydu? 

Yoksa bütün bu yaşanan felaketin altındaki imza “tek adam rejimi” miydi? 

Bu soruların yanıtlarını Emekli deniz piyade albay Bora Kutluhan’ın hazırladığı, “Bağıra Bağıra Gelen Asrın Katliamı: Kahramanmaraş” başlıklı raporda (*) bulmak mümkün.  

Kutluhan 62 sayfalık raporunun girişinde, depremde ölen 50 binden fazla insana ve her şeyini kaybedenlere “kişisel özürünü”  iletiyor:

Bu çalışma; göz göre göre, bilinmesine rağmen -mış- gibi alınan önlemlerle göz boyayarak, 50 Binden fazla insanın bir dakika içinde ölümüne göz yumanlara bir isyan, sadece hayatını kaybedenlere değil, hasbelkader hayatta kalan, fakat tüm hayat bağlarını, evini barkını, ailesini, işini aşını kaybeden insanlara bir borç, bir özür olarak yapılmıştır.”

—-Gemi karaya mı oturdu?—

Kutluhan raporunda, afet durumunda devlet mekanizmasının çalışma koşullarını irdelerken, devleti gemiye benzetiyor:

 “En ücra köydeki mera alanının tespitinden, ya da bir kaymakamlığın bir müdür sekreterinin atamasından, en üst düzey bürokratlara kadar bütün atamalar tek bir kişi tarafından yapılmaktadır. Yani devleti bir gemiye benzetirsek, bu gemiyi yönetenler de başta kaptan olmak üzere seçimle gelen hükümet oluyor. Eğer kaptan ve ekibi işi bilmiyorlarsa gemi karaya oturabilir, ya da kuvvetli bir fırtınada batabilir. Onun için kaptan ve ekibi eleştirilebilir ve değiştirilmeleri istenebilir…”

—Ağır kayıpların nedeni—-

Raporda, Türkiyenin dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri olan Alp- Himalaya kuşağı üzerinde yer aldığına, afet olasılığının her an varolduğuna dikkat çekilerek, geçmişteki düzenlemeler ve ardından AFAD’ın kuruluşuna ilişkin yasalar-kararnameler, yönetmelikler üzerinde duruluyor. 

Afet hallerinde yıllar içinde daima acil müdahalede yetkili kılınan Türk Silahlı Kuvvetlerinin 2022 yılında kapsam dışı bırakılışı raporda şu dikkat çekici ifadeyle yer alıyor:

“Ta ki 23 Şubat 2022 tarih ve 5211 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile yayınlanan -Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği- yayınlanana kadar. Bu yönetmeliğin -Afet ve acil durumlara müdahalede iş bölümü- başlıklı 22. (1) Maddesinin içinde yer alan 11 konu içerisinde Milli Savunma Bakanlığı YER ALMAMAKTADIR.

Bu yönetmenliğin -Görevlendirme- başlıklı 31. Maddesinde, -acil durum hallerinde görev yapacak kurum ve kuruluşları belirlemeye Cumhurbaşkanı yetkilidir- denilmektedir.

Buradan da görüldüğü gibi, Milli Savunma Bakanlığı, yani Türk Silahlı Kuvvetleri, -Afet ve Acil Durumlara Müdahale- görevlerinde -Gençlik ve Spor Bakanlığı- seviyesine, statüsüne indirgenmiştir.

Burada esas sorun, 23 Şubat 2022 tarihli Cumhurbaşkanı kararnamesi ile TSK’nın tamamen bu görevin dışına alınması ve görevin İçişleri bakanlığına verilmesiyle tamamen tecrübesiz, liyakatsiz, eğitimsiz ve yetersiz olmaları sebebiyle bu görevin altında kalmalarından kaynaklanmaktadır.”

—AFAD değerlendirmesi—

Raporda deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında neredeyse “tek yetkili” gibi hareket eden AFAD için de şu görüş yer alıyor:

“AFAD’ın teşkilat şemasındaki en önemli genel müdürlük Afetlere Müdahale Genel Müdürlüğüdür.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzaladığı kararnameyle Afetlere Müdahale kısmında İsmail Palakoğlu genel müdür statüsüne atandı. Palakoğlu, Diyanet İşleri Eski Başkanı Mehmet Görmez'in 2019'da kurmuş olduğu İslam Düşünce Vakfı kuruluşunun yönetim kurulunda yer aldı, 2004 yılında kayınpederi olan Osman Hulusi Efendi hakkında Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi isimli bir kitap yazdı. Palakoğlu ayrıca Nakşibendilik ile ilişkili Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı’na ait Somuncu Baba Dergisi’nde de uzun süre yazarlık ve genel yayın yönetmenliği yaptı. Bu özgeçmişte, yaptığı görev ile ilişkili herhangi bir kariyer görebiliyor musunuz? Oysa bu görevde üstün bir planlama ve koordinasyon yeteneği, öngörü ve personel yönetim becerisi gerekmektedir. Tüm felaket boyunca işittiğimiz ve halen de devam eden aksaklık ve eksikliklerin sorumlusu olan Genel Müdürlük budur.”

—AFAD balon muydu?—

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın depremde TSK’nın görevlendirilmesi ile ilgili açıklamaları raporda hatırlatılırken, askerin sahadaki varlığının, görevlendirilen birliklerin net olarak anlaşılamadığı, “Bu birliklerin nereden hangi komutanlıktan, nereye gönderildiğinde dair bir bilgi bulunmamakla, hangi görevi yapacakları konusunda da bir açıklama yoktur.” Denilerek şöyle ifade ediliyor:

“Bu durumda askerin sahaya geç inmesi ile ilgili olarak iki ihtimal kalıyor geriye;

1. Asker de AFAD’ın kendine düşen görevi yapabileceğini düşünüyordu ve onun görevlerine destek talebi gelmedikçe müdahale etmedi.

2. AFAD bir balondu ve başına böyle bir felaket geleceğini hiç öngörmedi ve hazırlıksızdı.

İki olasılık ta doğru olabilir.”

—devlet ehil ellerde değil—

Rapor, Türkiye cumhuriyetinin 100 yıllık geçmişine ve deneyimlerine değinirken, yürürlükteki 7269 sayılı sayılı kanunun tanıdığı yetkilerin valiler ve diğer yöneticiler tarafından “tek adam emri beklenerek tam olarak kullanılmadığı” eleştirisine yer veriyor:

 “Valiler paralize olmuşlar ve bir izleyiciden öteye geçememişlerdir. Hatta Adıyaman Valisi, halkın şikayetlerini gülümsemeyle karşılamış, son tahlilde de AKP’den Milletvekilliği -aday adaylığı- başvurusu yapmıştır. Çünkü bunlar devletin valisi olmak yerine bir kişinin valisi olmayı tercih etmişlerdir.

Asker ilk gün sahada görülmemiştir. Çünkü emir beklemiştir. 

Bu, devletin hazırlıksız olmasının ve organizasyon, koordinasyon yeteneğinden yoksun olmasından kaynaklanmıştır. Zira devlet ehil ellerde değildir.”

—-Bir kişiye minnet duymak—-

Raporda depremden bunca zaman sonra bile barınma sorunu ve diğer ihtiyaçların karşılanamadığı da anlatılıyor:

“Çünkü bu sorun da tek elden ve merkezden halledilmeye çalışılıyor. Bütün vatandaşların Devlete değil -bir kişiye- minnet duyması isteniyor. Biliyorsunuz Rize’de sel olmuştu, CB orada halka otobüsün üstünden çay atmıştı. Bir yerde de çocuklara oyuncak atıyor, diğer bir yerde depremzedeler eliyle para dağıtıyordu. Ama çadır bekleyen insan sayısında bir azalma olmuyordu.

Bir başka konu ise, devletin bütçesinin nasıl harcandığı ve harcama alanlarındaki yanlış tercihlerdir. Afetle ilgili tedbirlerin parasal karşılığı bir Çanakkale Köprüsüne bir yılda verilen geçiş garantisi karşılığı devletin cebinden, yani bizim cebimizden ödenen meblağ kadardır.

Bora Kutluhan raporunu şu sözlerle tamamlıyor:

“-Tarih tekerrürden ibarettir- diye bir söz vardır ama ona karşılık, -Tarihten ders alınsaydı hiç tekerrür (tekrar) eder miydi?- denilmiştir. Çok beğendiğim sözlerden biri de “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir…”


(*)Bora Kutluhan Raporunun tam metni:  https://bennursunerel.blogspot.com/2023/04/bagra-bagra-gelen-asrn-katliam.html


Bora Kutluhan kimdir?


Bora Kutluhan, (Emekli Deniz Piyade albayı) İstanbul / Kadıköy doğumludur, 1969-97 yılları arasında Türk Deniz Kuvvetlerinde, Deniz Piyade Subayı olarak görev yapmıştır, 1998-2019 yılları arasında Savunma ve Havacılık Dergisinde Yazı İşleri Müdürü ve Yazar, Editör olarak çalışmıştır .


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...