Ana içeriğe atla

Darbeyi dost bildikleri vurdu!



 

Büyük deprem sadece 10 kenti değil, tüm ulusu mahvetti, ama ne var ki  “ateş sadece yine düştüğü yeri yaktı…” Hem de öyle bir yaktı ki, yeniden toparlanıp ayağa kalkmak sadece depremzedeler için değil hepimiz için çok zor olacak. Asla unutmayacağımız bu acıyı şu anda hep birlikte yaşıyoruz, içtiğimiz sudan, başımızı koyduğumuz yastıktan, üstümüze çektiğimiz yorgandan bile utanıyoruz. Gülümsemek şurada dursun, geleceğe dair umut beslemek artık çok zor, hatta imkansız. Beynimizde sürekli çınlayan soru şu:

 

-Depreme nasıl oldu da böyle hazırlıksız yakalandık? Bu felaketin geleceğini bile bile nasıl gafil avlandık? 

 

Peki bu soruyu biz kendimize sora sora nereye varabiliriz? Yapabileceğimiz ne vardı da yapmadık? sorusunun muhatabı biz miyiz? Yoksa başımızdakiler mi?

 

Ama başımızdakiler “kader planı” diyorsa, Cumhurbaşkanlığının Resmi Sitesinde vatandaşın, Erdoğan’a sarılarak “sen kara gün dostusun, peygamberi seviyorsun, başımıza ne gelirse gelsin senden vazgeçmeyeceğiz” videoları (*)yayınlanıyorsa bu soruları sormaktan artık vazgeç mı geçsek dersiniz? 

 

Peki, bize adeta “ölen öldü, kalan sağlar bizimdir” demeye getirenlere de yanıt vermeyelim mi?

 

Bu yıl seçimde (yapılabilirse tabii!) ilk kez oy kullanacak gençlere AKP propagandası içeren mektuplar gönderilmiş ya, onu kastediyorum. (**)

 

—-Dost bildikleri vurdu—

 

Bu yaşadığımız felaket pek çoklarına tam 77 yıl önce yaşanan Dresden cehennemini anımsattı. Hani İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi zulmü devam ederken, “dost güçler” Hitler ve payandalarını ortadan kaldırmak için önemli üsleri yok etme harekatına geçmişti de, Almanya’nın Dresden kenti de bombalardan nasibini almıştı ya? Sonunda da Alman ve İngiliz uçaklarının bombardımanı altında 125 bin “masum insan” öldürülmüş, Dresden yerle bir edilmemiş miydi?

 

-Hem de kurtarıcı-dost  saydıkları Amerikan ve İngiliz  uçakları tarafından bombalandılar öyle değil mi?

-Ne yazık ki evet… Üstelik de bu olay yıllarca üstü örtülü bırakılıp dünya kamuoyundan gizlenmeye çalışıldı. 

 

Neyse ki o felaket yaşanırken genç bir Amerikalı asker, nasıl olduysa yer altındaki mezbahada  saklanıp “kendi ülkesinin pilotları tarafından  bombalanmaktan  kurtulmayı” başarmıştı da yıllar sonra “Mezbaha 5”i yazarak yaşananları anlatabildi.

 

Ya, işte bugün yaşasa 100 yaşında olacak o genç asker, sonraları Amerika’nın en çok okunan yazarı olan Kurt Vonnegut (***) idi. Dost bildikleri tarafından bombalanmıştı.

 

Dresden’e 13 Şubat 1945 günü başlayan saldırı, 15 Şubat'a kadar sürdü. Saldırı sona erdiğinde, şehir tamamen yerle bir olmamışsa da fosfor bombası dehşetini yaşadı . Bu yüzden, günlerce alevalev yanan şehir tam bir enkaza döndü,  28 bin binanın tamamı yok oldu. 135 binden fazla insan kaybedildi. Ne yazık ki, o 135 bin insanın çoğu yanarak değil, bölgedeki oksijeni yok eden fosfor bombası nedeniyle boğularak öldü.

 

—Alınan ders—

 

 “Mezbaha 5”i yazan Kurt Vonnegut o felaketten aldığı dersi, dünya insanlarına bir seslenişle de dile getirdi, onun dediklerine kulak vermiş olsak bütün bunlar belki de başımıza gelmeyebilirdi…

 

Ne diyordu yazar, 1988 yılında Time Dergisi için kaleme aldığı mektupta, 2088 yılına dönük düşüncelerini dile getirirken:

 

“2088’in bayanları ve bayları…

 

Umarım kör cahil optimistleri lider konumuna getirmekten vazgeçmişsinizdir. Şu an ihtiyacımız olan liderler, inatla yaşama tutunarak doğaya karşı nihai bir zafer kazanacağımızı iddia edenler değil, doğanın hırçınlığını ve makul ateşkes koşullarını dünyaya gösterecek kadar cesur ve zeki olanlardır.

 

Ateşkes koşulları şunlardır:

 

1. Nüfusunuzu azaltıp sabitleyin.

2. Havayı, suyu ve toprağı kirletmekten vazgeçin.

3. Savaşa hazırlanmayı bırakıp gerçek sorunlarınızla ilgilenin.

4. Hala yapabiliyorken çocuklarınıza ve elbette kendinize etrafınızdakileri öldürmeden küçük bir gezegende nasıl yaşayabileceğinizi öğretin.

5. Bir trilyon dolar harcarsanız bilimin her şeyi çözeceğine inanmayı bırakın.

6. Siz ne denli yıkıcı ve savurgan olursanız olun, torunlarınızın bir şekilde başka gezegenlere göç edip düzgünce yaşayacağını düşünmekten vazgeçin. Bu hem zalimce hem de aptalca.

7. Ve bunun gibi falan işte.

 

 

(*) https://www.tccb.gov.tr/videogaleri/#Video

(**) https://www.evrensel.net/haber/481118/akp-ilk-kez-oy-kullanacak-genclere-ilk-oyum-karti-gonderdi

(***) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kurt-vonneguttan-uc-yapit-uc-cagri-1843706

 

Nursun Erel

 

Büyük deprem sadece 10 kenti değil, tüm ulusu mahvetti, ama ne var ki  “ateş sadece yine düştüğü yeri yaktı…” Hem de öyle bir yaktı ki, yeniden toparlanıp ayağa kalkmak sadece depremzedeler için değil hepimiz için çok zor olacak. Asla unutmayacağımız bu acıyı şu anda hep birlikte yaşıyoruz, içtiğimiz sudan, başımızı koyduğumuz yastıktan, üstümüze çektiğimiz yorgandan bile utanıyoruz. Gülümsemek şurada dursun, geleceğe dair umut beslemek artık çok zor, hatta imkansız. Beynimizde sürekli çınlayan soru şu:

 

-Depreme nasıl oldu da böyle hazırlıksız yakalandık? Bu felaketin geleceğini bile bile nasıl gafil avlandık? 

 

Peki bu soruyu biz kendimize sora sora nereye varabiliriz? Yapabileceğimiz ne vardı da yapmadık? sorusunun muhatabı biz miyiz? Yoksa başımızdakiler mi?

 

Ama başımızdakiler “kader planı” diyorsa, Cumhurbaşkanlığının Resmi Sitesinde vatandaşın, Erdoğan’a sarılarak “sen kara gün dostusun, peygamberi seviyorsun, başımıza ne gelirse gelsin senden vazgeçmeyeceğiz” videoları (*)yayınlanıyorsa bu soruları sormaktan artık vazgeç mı geçsek dersiniz? 

 

Peki, bize adeta “ölen öldü, kalan sağlar bizimdir” demeye getirenlere de yanıt vermeyelim mi?

 

Bu yıl seçimde (yapılabilirse tabii!) ilk kez oy kullanacak gençlere AKP propagandası içeren mektuplar gönderilmiş ya, onu kastediyorum. (**)

 

—-Dost bildikleri vurdu—

 

Bu yaşadığımız felaket pek çoklarına tam 77 yıl önce yaşanan Dresden cehennemini anımsattı. Hani İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi zulmü devam ederken, “dost güçler” Hitler ve payandalarını ortadan kaldırmak için önemli üsleri yok etme harekatına geçmişti de, Almanya’nın Dresden kenti de bombalardan nasibini almıştı ya? Sonunda da Alman ve İngiliz uçaklarının bombardımanı altında 125 bin “masum insan” öldürülmüş, Dresden yerle bir edilmemiş miydi?

 

-Hem de kurtarıcı-dost  saydıkları Amerikan ve İngiliz  uçakları tarafından bombalandılar öyle değil mi?

-Ne yazık ki evet… Üstelik de bu olay yıllarca üstü örtülü bırakılıp dünya kamuoyundan gizlenmeye çalışıldı. 

 

Neyse ki o felaket yaşanırken genç bir Amerikalı asker, nasıl olduysa yer altındaki mezbahada  saklanıp “kendi ülkesinin pilotları tarafından  bombalanmaktan  kurtulmayı” başarmıştı da yıllar sonra “Mezbaha 5”i yazarak yaşananları anlatabildi.

 

Ya, işte bugün yaşasa 100 yaşında olacak o genç asker, sonraları Amerika’nın en çok okunan yazarı olan Kurt Vonnegut (***) idi. Dost bildikleri tarafından bombalanmıştı.

 

Dresden’e 13 Şubat 1945 günü başlayan saldırı, 15 Şubat'a kadar sürdü. Saldırı sona erdiğinde, şehir tamamen yerle bir olmamışsa da fosfor bombası dehşetini yaşadı . Bu yüzden, günlerce alevalev yanan şehir tam bir enkaza döndü,  28 bin binanın tamamı yok oldu. 135 binden fazla insan kaybedildi. Ne yazık ki, o 135 bin insanın çoğu yanarak değil, bölgedeki oksijeni yok eden fosfor bombası nedeniyle boğularak öldü.

 

—Alınan ders—

 

 “Mezbaha 5”i yazan Kurt Vonnegut o felaketten aldığı dersi, dünya insanlarına bir seslenişle de dile getirdi, onun dediklerine kulak vermiş olsak bütün bunlar belki de başımıza gelmeyebilirdi…

 

Ne diyordu yazar, 1988 yılında Time Dergisi için kaleme aldığı mektupta, 2088 yılına dönük düşüncelerini dile getirirken:

 

“2088’in bayanları ve bayları…

 

Umarım kör cahil optimistleri lider konumuna getirmekten vazgeçmişsinizdir. Şu an ihtiyacımız olan liderler, inatla yaşama tutunarak doğaya karşı nihai bir zafer kazanacağımızı iddia edenler değil, doğanın hırçınlığını ve makul ateşkes koşullarını dünyaya gösterecek kadar cesur ve zeki olanlardır.

 

Ateşkes koşulları şunlardır:

 

1. Nüfusunuzu azaltıp sabitleyin.

2. Havayı, suyu ve toprağı kirletmekten vazgeçin.

3. Savaşa hazırlanmayı bırakıp gerçek sorunlarınızla ilgilenin.

4. Hala yapabiliyorken çocuklarınıza ve elbette kendinize etrafınızdakileri öldürmeden küçük bir gezegende nasıl yaşayabileceğinizi öğretin.

5. Bir trilyon dolar harcarsanız bilimin her şeyi çözeceğine inanmayı bırakın.

6. Siz ne denli yıkıcı ve savurgan olursanız olun, torunlarınızın bir şekilde başka gezegenlere göç edip düzgünce yaşayacağını düşünmekten vazgeçin. Bu hem zalimce hem de aptalca.

7. Ve bunun gibi falan işte.

 

 

(*) https://www.tccb.gov.tr/videogaleri/#Video

(**) https://www.evrensel.net/haber/481118/akp-ilk-kez-oy-kullanacak-genclere-ilk-oyum-karti-gonderdi

(***) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kurt-vonneguttan-uc-yapit-uc-cagri-1843706

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...