Ana içeriğe atla

SAHTE SULTAN


 


 

 

Bugünlerde elimden düşürmediğim bir kitabı paylaşacağım sizlerle, Mahfi Eğilmez imzasıyla Remzi  Yayınevinden çıktı, Sahte Sultan… 

 

-Aaaaa kimmiş o Sultan yahu? Hem de sahteymiş ha?

 

Diye merak ediyorsunuz biliyorum, isterseniz biraz Pazar eğlencesi olsun, size kitabın içeriğinden bilmeceler sorayım… 

 

Önce kitaptaki olaylar hangi ülkede geçiyor?” Diye bir bakalım, işte kitaptan bazı alıntılar:

 

-ÜNİVERSİTE: Hocalar siyasi görüşlerine göre birbirlerine düşman kesilmişler, bilimsel çalışmaların yerini dedikodular hatta karalamalar almıştı. (S. 62)

-CEMAATLER: Bu, eski bir cemaatti. Cemaatin başında bulunan Hoca Efendi müritleri tarafından adeta bir peygamber gibi görülüyordu. Bunların bir bölümü toplumda tanınmış kişilerdi. Aralarında ünlü sanayiciler, tüccarlar, bürokratlar, sanatçılar, sporcular da vardı. Cemaat hakkında yazılanları okudukça zihni daha da karıştı. Anlayabildiği kadarıyla din kisvesi altında müthiş bir çıkar çetesi oluşturmuşlardı. (S. 83)

-BİNALAR: Murat, bir yalıya bir de yalının yanındaki çirkin binaya baktı, içi sızlayarak,-büyük olasılıkla o çirkin binanın yerinde de bir zamanlar bir yalı vardı- diye düşündü. Sonradan yalıyı yıkıp bu beton binayı yapmış olmalıydılar. (S.94)

-SOSYETE: Magazin Haberlerinde Nejdet Beyin kızı da yer alıyordu. Altı ay evli kaldığı kocasından -basının yazdığına göre, eşinin ona ailesinden alıştığı lüks yaşamı veremediği için- ayrılan genç kadın, annesinin evine döndükten sonra bir süre ortada görünmemiş, sonra annesiyle birlikte sosyetenin olduğu davetlerde konserlerde boy gösterir olmuştu. Ana kız lükse ve estetik ameliyatlara fazlasıyla düşkün görünüyorlardı. Magazin haberlerini yapanlar, ikisinin de kıyafetlerinin, ayakkabılarınıçantaların fiyatlarını yazmaya meraklıydı. Murat, fiyatları gördüğünde gözlerine inanamadı. Bu paralara iyi bir araba almak mümkündü. (S.127)

HUKUK: -Geçen yılsonuna  doğru hukuka aykırılıklarla ilgili protesto gösterileri başlamıştı hatırlarsın. 

-Sen onları desteklemek için sosyal medyada sert paylaşımlar yapmıştın.

-O paylaşımlarla ilgili olarak hakkımda Ankarada bir suç duyurusu yapılmış.

-Sana bir şey söyleyeyim mi bu ülkede hiçbir dosya tam olarak kapanmıyor, yargı kararı olsa bile dosyalar  hep yarı açık bırakılıyor ve en ufak bir fırsat çıktığında tekrar açılıönüne konuluyor.

-İddia ne?

-Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik. (S. 139)

GİDİŞAT: Yeni bir şey yoktu, her zamanki kısır siyaset kavgaları,yolsuzluklar, giderek büyüyen ekonomik sorunlar, dolar kurunun yükselişüzerine karşılıklı suçlamalar AB ile artan sorunlar, halka yastık altı varlıklarını çıkarması içkin yapılan çağrılar ve benzeri konularla doluydu sayfalar. Çevre kirliliğinin hızla artması, göllerin kuruması, yolsuzluklar, sel baskınları, orman yangınları konusundaki haberler ve yorumlar umut kırıcıydı. (S.179)

ŞEYH: Bir ziyaretinde başbakana bu tabloyu satın almak istediğini söylemişti. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, müzede sergilenen bir tablonun satılamayacağını o da biliyordu. Bir yıl sonra başbakan yemeğe davet ettiğinde alacaklarını konuşacakları düşüncesinden başka bir şey yoktu aklında. Şeyhin yönettiği fonun sahibi olduğu bankalarca verilmiş yüksek miktarlardaki kredilerin gerdi ödenmesinde sıkıntılar yaşanıyordu. Şeyh alacaklarının bir plana programa bağlanmasını bekliyordu. Yemekten sonra salona geçtiklerinde gözlerine inanamamıştı, Sultan tablosu orada asılıydı. Tablo oradan indirilerek önceden hazırlanmış bir kutuya yerleştirilmişşeyhin korumasına verilerek arabasına gönderilmişti… (Sayfa 326) Tablonun onda olduğunu bilen Seyidden başka iki kişi vardı, cemaat lideri ve başbakan. Başbakanın bu işle ilgisi olduğunu da kimse bilmiyordu. endişe edilecek bir şey yoktu. (Sayfa 327)

 

Sizlerin kitabı okuma hevesinizi kaçırmamak için sadece Osmanlı mirası olan bir tablo Başbakanın inisiyatifi ile dış borç ödemesinde zorlanılınca Arap Şeyhlerinden birine hediye ediliyor” demekle yetineyim, yani roman bu olay çevresinde dönen dolapları anlatıyor

 

-Bilmeceyi çözdünüz mü peki siz?

-Ayol bunda çözemeyecek ne var? Boşuna bizi yordun, ülke bizim ülke, başbakana gelince artık başbakan değil, çoktan terfi etti, daha yüksek makamlarda şimdi, üstelik pek çok sarayı da var.

-Ay siz meğer amma münafıkmışsınız. Doğrusu kınıyorum.

-Neden? Kitapta Mahfi Bey onun kimliğini açıklamamış mı?

-Hayır sadece demiş ki, bu romanda adı geçen olayların ve kişilerin gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Roman, tümüyle yazarının hayal gücünü yansıtmaktadır. Olaylar isimler ve ünvanıyla ilgili olarak kurulabilecek benzerlikler ya tesadüftür ya da okuyucunun zihninde oluşan yanılsamalardan kaynaklanmaktadır…”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...