Ana içeriğe atla

Turgut Özal ile “pijamalı bayram söyleşisi”



Anadolu Ajansında mesleğe yeni başlamıştım, hevesle çalışıyor, ekonomi alanında ilerlemek istiyordum. Turgut Özal, 12 Eylül Darbesi  sonrası Milli Güvenlik Konseyi tarafından Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirilmişti, misyonu “Türkiye Ekonomisi fotoğrafını içeride ve dışarıda düzeltmek”ti . Bu nedenle bir grup genç gazeteci olarak deyim yerindeyse  Özal’ın “peşinden ayrılmaz” olmuştuk.  

AA’nın o yıllardaki güçlü kadrosunun önde gelen isimlerinden biri de, benim gazeteciliğine hayranlık duyduğum  deneyimli gazeteci Barış Kaşıkçı idi. Özal’ı yakın takipte olduğumuz için Başbakanlıktaki danışmanı Adnan Kahveci ile de sık görüşüyorduk. AA’nın  gece gündüz tıkır tıkır çalışan teleks bülteninden BK ve NRS paraflarıyla (imza kullanılmazdı) dökülen haberlerimiz, ertesi gün bütün gazetelerin manşetlerinde yer alır olmuştu. 


Bir Ramazan Bayramı öncesinde Turgut Özal’dan randevu istedik, ekonomi gündeminde önemli yer işgal eden konuları konuşmak istiyorduk. Özal, “yarın, öğlene doğru gelsinler” demiş... Bayramın ilk günü, heyecanla hazırlandık, teybimizi kontrol ederken, Barış:


-Yahu gazeteci milleti ne teypler edinmiş, küçücük gömlek ceplerine bile sığıyor... Bizimkini gören, bavulla evrak taşıdığımızı sanacak


Diye güldü... Foto Muhabirimiz Kadir Şengün’ü de alıp, yola koyulduk, istikamet Özalların Farabi Sokaktaki “üç oda bir salon” kira eviydi. 1. Kattaki dairenin kapısını çaldık, biraz bekledik, kapıyı pembe sabahlığı ile açan Semra Özal bizi içeri buyur etti:


-A, çocuklar erken mi geldiniz? Turguuuuut bak, gazeteciler...


Salona geçtik, Turgut Bey üstünde lacivert eşofmanıyla yanımıza geldi:


-Yahu bu kadar erken mi geldiniz? (Saat öğlen 12.00) Neyse buyrun, hoşgeldiniz, konuşmamızı yapalım da fotoğrafı sonra çektirelim olur mu? Böyle pijamalı resim yakışık almaz. Sizin fotoğrafçı  biraz dışarıda gezsin dolaşsın iki saat sonra gelsin. 


Kadir’i, “yakınlarda, istersen Kuğulu Park’ta filan dolaş 2 saat sonra gel” diye evden gönderdik. 


Teybi çalıştıracakken, Özal:


-Bakın isterseniz mutfağa geçelim, tam kahvaltı ediyordum, siz geldiniz, oradaki masada daha rahat çalışırsınız.


Küçük mutfağa geçtiğimizde baktım, ocaktaki harlı ateşte fokur fokur kaynayan çaydanlıktan etrafa sular saçılıyor, not defterimi kalemimi masaya bırakıp, ocağın düğmesini kıstım, çayı demledim, sonra üstündeki tabaklarda bir kaç parça zeytin, peynir hatta bir iki dilim kızartılmış sucuk bulunan masaya geçip teybin düğmesine bastım:


Barış Kaşıkçı ile sorularımızı art arda sormaya başladık :


-Türkiye ekonomisi adeta moratoryum noktasında, bunu siz de defalarca ifade ettiniz. Şimdi sizin koordinasyonunuzda bir kemer sıkma paketi hazırlanıyormuş, en önemli ayaklarından birini de sıkı para politikası oluşturacakmış. İş camiasının bu önlemlere nasıl bir karşılık vereceğini düşünüyorsunuz?


Özal bir an düşünüp konuşmaya başladı. Ekonominin nasıl darboğazda olduğunu, yıllarca ihmal edilen önlemler, modası geçmiş Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununa dayanan uygulamalar, ve sabit kur nedeniyle üretim, ihracat ve istihdamın  köşeye sıkışıp kaldığını anlattı. Son cümlesini ise, “Yani anlayacağınız özel sektörde hiçkimse  kusura bakmasın, ya yaparlar...” derken susup,  yarım bıraktı.


Barış:


-“Ya giderler, öyle mi Sayın Özal?”  Deyince, Özal sözünü, “evet ya yaparlar ya giderler” diye tamamladı. 


Barış’la birbirimize baktık, ertesi günün gazete manşetleri çıkmıştı işte... Bu arada foto muhabirimiz Kadir Şengün de “dışarıdaki iki saatlik hava alma molasını” tamamlayıp, yanımıza dönmüş, makinasını hazırlamıştı.


Söyleşi tamamlanınca, Özal yanımızdan ayrıldı, biraz sonra Semra Hanımla birlikte iki dirhem bir çekirdek giyinmiş olarak yanımıza geldiler. İşte bu tarihi fotoğraf bizim için o unutulmaz günü kayda geçiren fotoğraftır. 


Özal’la Türkiye ekonomisinin direksiyonunda bulunduğu yıllara dair pek çok anımız var, “moratoryum sözü” nedense bugünü çağrıştırdı da paylaşmak istedim... Acaba diyorum, bugünlerde ekonominin direksiyonunda kim var? Ben uzaktan seçemiyorum, gözlüğümü evde unutmuşum... Siz görüyorsanız bana söyler misiniz? 



 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...