Ana içeriğe atla

Bir kere gazeteci, daima gazeteci!

 


Hani, “bir kere gazeteci, daima gazeteci!” Derler ya... İşte benimki de o hesap... Evimde huzur içinde müzik dinleyip, kitap okuyordum, hatta zaman zaman keyifle tığımı elime alıp, dantelimi örerken,kanaviçe dergilerimi karıştırıyordum... Tam da köpüklü kahvemi yudumluyordum ki, “bize yazı yazsana” diye bir teklif geldi  muhalif.com.tr’den... Yerimden hemen fırlayıp kalktım, “ne yazayım, ne yazayım?”diye düşünürken, aşağıdaki yazı (*) döküldü kalemimden. Bilmem siz ne dersiniz?



İlk yazı...


Geçenlerde “yapıcı gazetecilik” (constructive journalism) üzerine bir makale okudum. İnsanlara sadece eleştiri yerine, çözümleri de içeren daha kapsamlı metinler, sunulması savunuluyordu.

Çok hoşuma gitti...

Ben de “ilk buluşmamızda böyle yapayım” dedim.

Ne dersiniz?


Şu 104 amiral duyurusunu ele alalım önce. Dile getirdikleri görüşler, ilgili bakanlıklarda ve Külliyede ciddi takdir gören amirallerden 10 kişilik bir temsilci grubu Ankara’ya davet edilmiş, yetkililerle toplantılara katılarak 40 yılı aşan deneyimlerini dile getirecekler ve Montreaux’nün Türkiye açısından, hele şimdi Karadeniz’de sular ısınırken stratejik öneminin neden daha da arttığını anlatacaklarmış.

-Sen o o amirallerin Ankara’ya çağrılışını, daha doğrusu evlerinden sabahın köründe alınışlarını yanlış anlamış olabilir misin?

-Dur canım, yapıcı gazetecilik dedik ya, anlatacaklarım daha bitmedi...

-Şu 128 milyar dolar olayı var ya, işte İzmir’de bir İktisat Kongresi toplanacakmış. Eski yeni tüm isimler, Merkez Bankası Başkanları, akademisyenler, hazinede ve ekonomi yönetiminde görev almış pek çok kişi çağrılmış. Kongreye sunulacak bildirilerde “ekonomik darboğazdan nasıl çıkılır?” konusu irdelenecekmiş. Atatürk’ün 1923’deki o unutulmaz konuşmasına benzer bir konuşma hazırlanıyormuş.

-Hımmm, peki o 128 milyar dolar geri gelir miymiş?

-E, orada maalesef tren kaçtı ama en azından yeni borçlanmalarda koşulların iyileştirilmesi üzerinde çalışılacakmış.

-Peki İstanbul Sözleşmesi ne olacakmış?

-Kamuoyundaki hassasiyeti önemsemişler, henüz açıklamadılar ama kadın dernekleri sözcüleri Külliyeye davet edilmiş, onlara karardan geri adım atılacağı bilgisi verilecekmiş. Hatta bu toplantı, müzikli ortamda yapılacakmış.

-Aman Dombra filan çalmasınlar şimdi?

-Yok yahu ne Dombrası, hani o muhtarların çağrıldığı devasa salon var ya, işte orada Yarasa Opereti sahnelenecekmiş.

-Ne alaka?

-Geçen gün TRT 2’de sansürleyip kesip attılar ya Johann Straus’un ünlü operetini... Hani Ankara Devlet Operasının sanatçıları ve orkestrası günlerce hazırlanmış, saatlerce süren çekimler yapılmıştı...

-Aaaa neden?

-Dünyaca ünlü operetin librettosunda şarap ve şampanya sözleri geçiyor diye. İşte Reis bunu duymuş, çok kızmış, “kimsenin yaşam tarzına müdahale edilmeyecek demedim mi?” Demiş. Külliyede orijinal haliyle sahnelenecekmiş operet.

-A ne güzel, peki sırf kadın dernekleri mi davetliymiş?

-Yok canım bütün siyasi parti liderleri de eşleriyle davetliymiş, hatta yeni tahliye olan Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Ömer Faruk Gergerlioğlu filan da bizzat telefonla davet edilmişler. 

-Ay ne güzel, keşke biz de gidebilseydik.

-Bal gibi gidersin, gazetecilere bundan sonra Külliyenin kapıları ardına kadar açık olacakmış. Ha, unutmadan, Cuma günü beyefendinin basın toplantısı var, ayrımsız tüm basın ve medya temsilcilerine açık. Ben de gideceğim. 

-Nasıl yani? Ayasofya çıkışında mı  Hacıbayram’da mı cevaplayacak soruları?

-Yok yahu, duymadın mı sen? Ayasofya tekrar müzeye dönüştürüldü, Külliyede muhtarların toplandığı salona alınacakmış gazeteciler. Üstelik canlı yayın filan da yapılmayacakmış... “Bıktım her gün TV’leri işgal etmekten, hem diğer partilere haksızlık oluyor” demiş beyefendi. 

-Ay inanmıyorum ne kadar seviniyorum bir bilsen... İyi ki memlekette herkes aşı oldu da şu Covit belasından da kurtulduk. Desene bahar ve yaz çok güzel geçecek? Aaaaa ama saat geç olmuş, gidip çocuğu okuldan almam gerekiyor, bugün keman dersindeydi... Biliyorsun ülke çapında bedava internet sağlanıp, bütün öğrencilere parasız bilgisayar ve akıllı telefon dağıtılmıştı ya, müzik dersleri için de enstrümanlar öğrencilere zimmetlenip ücretsiz verildi. Bizim çocuğu çok yetenekli buluyor öğretmeni, hatta yeniden yürürlüğe konulan “Harika Çocuklar” yasasından yararlandırıp Viyana’ya ileri müzik eğitimine  gönderme planı yapıyormuş şimdi...


Peki, daha anlatacaklarım vardı ama, sonra konuşuruz artık... Hoşçakal.


(*) https://www.muhalif.com.tr/makale/ilk-yazi-247









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...