“Dünyaya geldik bir kere
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Amaçlar hep bir olsun
Kalpler birlikte...” (*)
70’lerde çıkmıştı Şenay’ın seslendirdiği bu unutulmaz şarkı... Kuşkusuz pek çoğumuz hala hatırlıyoruz. Henüz doğmamış olanları bir kenara koyarsak, kimimiz çocuk, kimimiz yetişkindik o yıllarda, belki üniversitedeydik, kim bilir ne hayallerimiz vardı, hayata atılmak üzereydik.
Ama bu şarkı bana neler düşündürdü biliyor musunuz?
Çocukluğumuzu hatırladım, ilkokula başlar başlamaz pek çoğumuzun eline tutuşturulan nota defterini, mandolini... Hayat Bilgisi, Aritmetik ve Yurttaşlık dersiyle neredeyse eşdeğerdi Müzik dersi. Biz mandolin çalmayı öğrenirken pek çok arkadaşımız TRT’nin Çocuk Korolarına devam ediyordu, Hikmet Şimşek, Muzaffer Arkan ve başka ünlü şeflerin yönetiminde çok sesli müzik eğitimi verilirdi küçük çocuklara. O korolara herkes giremese de, Cumartesi günleri radyodan 1 saat boyunca yayınlanan programdaki birbirinden güzel kayıtları dinler, bizler de öğrenmeye, eşlik etmeye çabalardık.
12 Eylül Darbesiyle “muhafazakarlar” her alana el attılar, “zorunlu din dersi” tartışmasını onlar başlattı, İmam Hatipleri yaygınlaştırıp, kimsenin meselesi olmayan “başörtüsü”nü “mesele” haline getirip toplumu ayrıştırdılar. Üniversite yıllarımızda kimsenin sorunu değildi “başörtüsü”, az sayıda arkadaşımız bu şekilde gider gelirdi okula. Okulun yakınlarındaki kahvelere birlikte gider, sohbet eder, King oynayanlara takılır, bir şeyler, hatta bira içerdik.
Peki insanların “gözüne sokarak” aşırılığı yaygınlaştırmak kime ne fayda sağladı? İnsanları ayrı mahallelerde toplamak ileri mi götürdü toplumu?
Soruyorum size, çağdaş ortamın dışında kalmak ne sağlar çocuklara, gençlere?
Güzel bir müzik dinlemek, hatta bir çalgı öğrenerek onu icra etmeye çalışmak, şarkı söylemek insanı mutlu etmez mi? Geriye mi götürür ileriye mi?
Güzel giyinmek, güzel bir koku sürmek, zarif bir görünümle sokağa çıkmak fenalığa neden davetiye çıkarsın?
Kadını neden arka plana atmak, görünmez kılmak istiyorsunuz? Kendinize güveniniz mi yok acaba? O halde kadınla, yani annenizle, eşinizle, kızınızla, komşunuzla, üst yöneticinizle eşit koşullarda diyalog kurmayı, yaşamayı, onu yüceltmeyi neden istemiyorsunuz?
Hurafelerle doldurulan genç kafalar, karanlık hedeflere şartlandırılmış o güzelim insanlar keşke silkinip, yanlış öğretilerden geri dönebilse, yapay bariyerlerle bölünmüş mahalleler yeniden bir araya gelebilse ve kucaklaşabilse.
Dileğim bu.
Geçmişi özlemekte hüzünlü bir güzellik vardır; onu geri getiremediğimiz için olsa gerek. Yarınlar olanda bugünler de özlenecektir iki damla pişmanlık gözyaşıyla. Ne zaman ki anca farklarımızla insanlık yapabildiğimizi anlar da koşulsuz sevgiyle hayatı paylaşmaya bakarız, işte ondan sonra geçmişi değil de geleceği özlemeye başlarız...
YanıtlaSil