Ana içeriğe atla

Yer Demir Gök Bakır be Çeto


 

Yazışıyorduk gün boyu... Corona musibetinden herkes ev hapsinde, neyse ki telefonlar akıllı akıllı! çalışıyor, hatır da soruluyor, karikatür de geçiliyor, üşengeçlikten, ruh halimizi yazmak yerine, hemen yapıştırıverdiğimiz  emojiler de cabası... 

 

Çetodan bahsediyorum, namı diğer Çetin F, tam adıyla Çetin Fıratlı, 43 yıl olmuş birbirimizi tanıyalı... Feyzan’ımın can dostu, kardeşi.

 

12 Eylül sonrası, ben genç, hevesli gazeteci... Haber diye kıvranıyorum, Feyzanla Çetin  aynı evi paylaşıyorlar, bir gün çıktı geldi:

 

-Yahu arkadaşlar benim paralar gitti...

 

O sıralar bir banker furyası almış başını gidiyor, millet paraları götürüp, “bir masa bir sandalyeden menkul bankerlere” yatırma hevesinde, neymiş? Bankerler aylık yüzde 10 faiz veriyormuş


Meğer bizim ÇETO da (o sıralar Ziraat Fakültesinde genç bir asistan) kenardaki parasını bankere kaptırmış. Bir haberde onun anlattıklarına da yer vermiştim ama soyadını kullanmamıştım, bizim için Çetin F olup çıkmıştı


Feyzanla aralarında bir lacivert elbise meselesi vardı çok güldüğümüz... Aynı elbiseyi birbirlerinin dolabından yürütüp giyiyorlardı, o kadar teklifsiz bir dostlukları vardı. 


Çeto bazen bana da  gulahlarıma ceryan verdiler” dedirtir, taklit yaptırırdı, kahkahayı patlatırdık...

 

Onun mor lahana salatasını, barbunyasını kim yapabilir? 

Ne güzel rakı içerdi, dert ortağıydık, sırdaştık, birbirimizin girdisini çıktısını bilir, bilmezden gelirdik.

 

Aynı tarihlerde evlendik, Nilgün Pamuk Prenses gibiydi, neredeyse her gün birbirimize giderdik, biz Hanımeli sokakta, onlar Kolej tarafında... Bir keresinde gidip, kapılarını çalmıştık, evde kimse yoktu, kös kös geri döndük, aaa ne görelim? Onlar da o anda bize gelmemiş mi?

 

Sonra Meriçle (Fıratlı), Ali doğdular.  Biri yürür, biri emekler, Çeto bize kızar:

 

-Yahu şçocuğun (Ali Erel)  nüfus kağıdını bir türlü çıkaramadınız, amma ihmalkarsınız...  Verin kağıtları ben gidip nüfus idaresine başvurayım... 

 

Ali 5 aylık,  biberonunu tutamaz, ağzı yerine gözüne götürür,  oysa Meriç çoktan öğrenmiş, elinde biberon,  cuk cuk emiyor, Çetin:

 

-Yahu amma ilgisiz ana babasınız, şuna biberonu bile tutturamadınız...

 

Kimi neşeli, kimi gözyaşlı neler neler paylaştık yıllar içinde...  


Sonra Aynur’a bağlandığındadünyanın en mutlu adamıydı, Aynuröyle çok sevdik ki, hepimiz bağrımıza bastık. SanırıÇetonun yaşamının en parlak yıldızıydı Aynur... O kadar sevecen, ihtimamlı ve aşık...

 

Bir ara  Çetoyla küstük, nedeni aklımda değil şimdi... Pişman oldum,  bir akşam evlerine baskın yaptık, ben maskeliydim,:

 

-O maske ne

dedi, 

-Kapıyı çaldığımda beni görüp de açmazsın diye

dedim... 


Sarıldık birbirimize...

 

Ne kadar güzel bir babaydı, Meriçle çok yakındı, iç içeydi kızıyla, onunla hep gurur duydu... 

 

Ziraat Fakültesinin en seçkin profesörüydüöyle ki, emekli olduğunda odasını bozmadılar, hoca bize lazımsın” dediler,  sık sık gider oldu fakülteye...

 

Yıllar içinde birbirimizin acısına sevincine hep ortak olduk, sağlığı son zamanlarda bozulmuştu, önemli ameliyatlar geçirdi, Aynur her an yanındaydı, onun şans meleğiydi...

 

Dün yazıştık, espriler birbirini kovaladışu Corona illetinden iki aydır birbirimizin yüzünü göremiyorduk... Birgün bahçede uzak uzak oturup hasret giderelim diye sözleşmiştik...

 

Akşam saatlerinde Aynurdan bir telefon geldi, Çetin beyin kanaması geçirdi hastanede...”  


Ankara Hastanesine götürülmüş. Bu Corona, sağlık düzenini öylesine alt üst etmiş ki, ambulans, Çetinin bütün sağlık geçmişine vakıf olan İbn-i Sina Hastanesi yerine ötekine götürmekte ısrarcı olmuş... 

 

Herkes seferber oldu, sonunda Çeto İbn-i Sinaya nakledildi... Müdahale edilse de anlaşılan o ki, veda kaçınılmazdı, Aynurdan sabah gelen telefon hepimizi yıktı... 


Kaybettik” diyordu gözyaşları içinde... 

 

Gidemedik, yanında olamadık, son anlarını paylaşamadık, hele hele ateşin düştüğü yerde yanıp kavrulan Aynura sarılamadık... 


Cenaze töreni lafı ona hiç uymasa da Mehmet’le oradaydık. Yıllar önce babasını uğurladığımız o küçük, sevimli, yemyeşil Cimşit Mezarlığı artık betonlaşmış kocaman olmuş, Çeto’yu şimdi bizden alacak...


Dostları sevdikleri, Aynur, Nilgün, Metin, Serpil hele hele Zennure Anne gözyaşları içinde birbirimizde teselli aradık.


Ya Meriç? Gurbet ellerde, aileden uzak, tesellisiz... 


Ne musibetmiş bu Corona salgını...


Çeto, yer demir gök bakırmış meğer sen giderken... Bir el bile sallayamadık arkandan...

 

Seni asla unutmayacağız ama bunu bilesin...

Yorumlar

  1. Ah halacım, ne güzel anlatmışsın. Çetin amcacığım çok üzüldük çok...

    YanıtlaSil
  2. Canım hayatımızın çok önemli bir parçasıydı canımızdı

    YanıtlaSil
  3. Nursun o kadar guzel yazmıssın kı,düğüm düğüm okudum yazını,Çetin beye Allahtan rahmet aılesıne de sabır dılıyorum.Mekanı cennet olsun.Değerlerimizi malesef bir bir kaybettik.güzel anılarla uğurlansın.Nurlarda yatsın.sabır dılıyorum...üzgünüm....çok üzgün...

    YanıtlaSil
  4. yakamoz yust:diye cıkmış eskı blogger oldugumdan e.yüksel üstüner....Feyzan bey e de sabırlar dılıyorum.Sağlıklı guzel gunler dılerım.Ateş düştüğü yeri yakıyor malesef....Nilgün'üm sayesınde tanımıştım.Meriç'ciğime de sabır dılıyorum...Kaybımız buyuk malesef....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yüksel ciğim... Hayat... Senin duyarlılığın beni hep etkilemiştir... Bir de yaşama sevinci veren esprilerin... Tekrar gülebilecek miyiz acaba?

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...