Ana içeriğe atla

Ah bi kurtulsak...

Hayatımızın bu döneminde Corona denen musibeti yaşamak da varmış. Resmen “mapusluk.” Yıllarını cezaevinde hele hele hücrede geçirenler bıyık altından gülüyordur ama ne yapalım ki insan bu, her daim “ben benci”...  Gerçi çok sevdiğim Ertuğrul Kumcuoğlu’na göre bizler hiç olmazsa bahçede gezebildiğimiz için “yarı açık cezaevi mahkumu” sayılırmışız... 

Şaka bir yana, saçma sapan kurallar var... 

-65 yaşın üstündekilerle 20 yaşın altındakiler dışarı çıkamazmış.
-Neden efendim? 
-Onlar kendilerini koruyamazmış!

Sanki diğer yaştakiler koruyabiliyor da... Korku dağları bekliyor:

-Ya bulaşırsa? Çok mu ağır geçiririm? Ya evdekilere de bulaştırırsam? Ay o Covit 19 geçirmiş doktor neler anlattı öyle? Nefes alamamak. Ciğerlerin kösele gibi oluşu, ateş, dur durak bilmeyen ishal, bilinç kaybı... Of of of... Ölmek bile zor anlaşılan...

Yaş sınırlamasına takılmasan da dışarı çıkmak öyle zor ki, maske ve eldiven takacaksın, arabaya başkası da binecekse arkada oturacak. Markete pazara filan gidiyorsan sıranı  bekleyeceksin... Dün acil bir durum için doktora telefon ettik:

-Efendim biz hastaneden doktordan uzak durmaya çalışıyoruz ama, durumumuz da şu şu...
-Yok yok gelin ben hastaları yarım saat arayla alıyorum, dezenfekte kurallarını eksiksiz uyguluyoruz...

Kalktık gittik, elimizde epikriz dosyamız... Yolda polis çevirirse diye...

Klinikten içeri girmeden ateşimiz alındı, maske ve eldivenlerimiz tamam zaten... Dezenfektanları sürdük... Doktorumuz da maskeli, ne dediği anlaşılmıyor, derinden geliyor sesi... Hım hım hım konuştuk, iğnemizi yaptı, bazı tahliller istedi, çıktık.  

-E, peki tahliller için hastane ortamına nasıl gireceğiz?

Neyse ki kolayı var, bir laboratuvarla anlaşıyorsun, sadece taksi parasını ödediğin hemşire, tam teçhizatlı (maske, eldiven, özel kıyafet tedarikli) gelip kanını alıp gidiyor...  Şimdi bekle dur sonuçları...

Ah şu Corona belasını bir atlatsak, neler yapacağım neler...

-Ne mesela?
-Belki Tunalı’ya inerim. Önce caddeyi boydan boya rüzgar gibi yürür geçerim. Sonra bakarım, eğer benim büfe açıksa “yap bir karışık tost” derim, yanında da nar suyu... Sonra çıkar,  karşıdaki pastanenin bahçe masasına kurulur, bir sade kahve isterim. Hatta bir dilim de piramit pasta. 
-Bu mu yani bütün hayalin?
-Yok canım daha çok şey var kafamda ama, hangisini öne alsam? 

-Yoksa atlayıp İstanbul’a mı gitsek? Leyloş’u öpüp, koklasam, çocuklarımla hasret gidersem... Arkadaş ziyaretleri? Park bahçe gezileri... Gençlik Parkı açılmış mıdır? Dönme dolaba binsem? Kale’ye çıksam, kuş bakışı Ankara’yı seyretsem, Gramofon Cafe’ye oturup bir çay içsem... 
Bütün dükkanları tek tek gezsem, kalaycıya bile uğrasam...

Sonra geceyarısına kadar sokaklarda avare avare dolaşsam. Karşıdan gelen insanlarla, tanımadıklarımla bile sarılıp öpüşsem. 

Sonra havalara sıçrayıp yuppiiiii diye haykırsam...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...