Ankara Kız Liseli olmakla hep gurur duyduk...
6 Fen A mezunuyduk. İçimizden ne mühendisler, ne doktorlar çıktı. Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan etmeden 1 yıl önce kurduğu okulumuz hala yerinde dursa da ismi çoktan değişti...
Neydi o trigonometriler, sentetikler, organik kimyalar? Tek kelimesi bile kalmadı aklımda.
Kimya dersi veren Nilüfer Hanımın (*) notu nasıl da kıttı.
Müdür yardımcısı, maksi modası varken aldığımız mantomun eteğini kestirivermişti de annem nasıl üzülmüştü, eteği kısa olanlar çok daha ucuzdu çünkü... Kantinin karışık tostuna bayılırdık, kantincinin kırmızı yüzlü oğlundan ise nefret ederdik... Genç kimya hocamızı kaprislerimiz ve aşırı ilgimizle delirtmiştik en sonunda.
Okul çıkışında tren geçiyorsa Sıhhiye Köprüsünü, altından koşarak katederdik, dilek tutmak için! Dileklerimiz ne miydi? Oooo onu söyleyemem, sır... Ama hepsi olmasa da çoğu yerine geldi desem abartı olmaz.
İngiltere Kraliçesini görelim diye okulu asmış, Deniz Gezmiş’e kıydıklarında ağlamaktan helak olmuştuk... Evlerimize Akşam ya da Milliyet Gazetesi̇ girer, Çetin Altan’ın yazıları çok beğenilirdi.
Yanından geçerken, ‘ya içine düşsek?’ Diye ürperdiğimiz bir “Boklu Dere” vardı, sonra neyse ki üstü betonlanıp kapatıldı... Ulus Sineması, bitişiğindeki babamla çay içtiğimiz Cevat Restoran, Büyük Sinema, Gölbaşı Sineması hep yok olup, tarihe karıştı... “Gökdelen”deki Set Kafeterya’nın supanglezine bayılır, gizli gizli sigara içerdik...
Mezuniyet sınavlarına hazırlanırken “Elbet Bir Gün Buluşacağız” moda olmuştu hani, acaba bunca yıl sonra buluşmayı ve birbirimize muhabbetle sarılmayı hayal edebilir miydik?
(*) Nilüfer Gün, Ankara Kız Lisesinde 27 yıl müdürlük yapmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder