Ana içeriğe atla

Nice bayramlara




Nice Bayramlara

Sevgili dostlar, kimi zaman ben de çok kızıyorum  yeni mecralara, twitterdı facebooktu instagramdı filan... 

-Yüzyüze konuşup birbirimizin sesini kokusu duymanın yerini tutar mı?" Diye. 

Ama ne yapalım ki bu da çağın bir gereği, öyle değil mi?

Ankara’da yıllardır devam eden “dikey kentleşme ve betona yatırım” çılgınlığı kenti öylesine büyüttü ki, altyapı ve ulaşım imkanları artık yetişemez oldu. 

E, şimdi bayram da olsa, hangi babayiğit kalkıp ta Gölbaşına gelecek, oradan Çayyoluna geçip, Gaziosmanpaşaya, Aşağı Ayrancıya uğrayıp eşiyle dostuyla yarımşar saatliğine hasret giderip hoşbeş edecek? Kolay mı bu?

Oysa eskiden öyle miydi? Apartmandaki herkes ilk gün mutlaka ziyaret edilip, el öpülür hatır sorulurdu... Kalan günlerde önce mahalledeki, sonra da uzak semtlerdeki dostların, hısım akrabanın kapısı çalınır, bayramı kutlanırdı... 

Ha, ikramlar mi? Önce kahve getirilir, yanında çoğu kez likör de bulundurulurdu... Ahududu, nane, gül ya da muz likörü... Ne hoştu Tekel likörlerinin hem lezzetleri, hem renk ve kokuları...

Sigara bu kadar “tü kaka” edilmemişti o zamanlar... Bir tepsiye özenle dizilmiş Yaka, Yeni Harman, Bahar, Gelincik sigaraları, gülümsemelerle misafire tutulurdu... 

Salondaki neşeli sohbete, havada dalgalanan mavi dumanlar eşlik ederdi... Arka odadaki radyo açıksa, Yurttan Sesler Korosunun şarkıları duyulur, evin güzel sesli hanımı kimi zaman nakarata eşlik bile ederdi...

Şimdi hepimizin arasına mesafeler girdi... Likör mikör yok artık, alkolle biraz keyif filan demeyin, aman ha!yasak!!! Devletin tepesindekiler filanca, diğerleri falanca tarikatlerde hu çeker dururken zinhar! Kutsal bayramda hiç alkol sunulur mu? 
Zaten 10 yıl önce değil miydi? Kimimiz Ergenekoncu, kimimiz Balyozcu olduk... Kimimize  Ulusalcı yaftası yapıştırıldı... Ayrı düştük... Kuş uçmaz kervan geçmez mahallelere taşındık, falanca loftlara,  bilmemhangi lifelara, twinlere  towerlara filan yerleştik.... Böyle olunca “çat kapı” ziyarete gitmek imkansiz, eh, dayan bakalım klavyeye o zaman...

Merak etmeyin, ben şimdi “Nerde o eski bayramlar?” diye, size klişeler sıralayacak  değilim, tam tersine  neşeli şeyler paylaşmak istiyorum bugün...



Bir bayramda komşumuz Ali Boyluoğlu (genellikle mütevazı memur ailelerinin kiracı olarak oturduğu Gaybi Yatır Apartmanının otomobil sahibi tek sakini idi) hepimizi gıcır gıcır siyah Buick Arabasina doldurup,  Gençlik Parkı'na götürmüştü... İnanmazsınız belki ama hayatımda ilk kez sosisli sandviçi orada tatmıştım... Ne güzel bir gündü... Sonra hepimiz yine neşe içinde  Buick'e doluşup Gaybı Yatır Apartmanına geri dönmüştük... 
Hava kararıyordu, arka bahçede "dalya" ya da "yakantop" oynanabilirdi biraz... Az sonra herkes evine dönecekti... Bayram sofrasına oturup, tavuklu pilavla (bütün tavuk o yılların gözde ikramıydı) üzüm hoşafımızı  kaşıklayacaktık... Birer dilim su böreği ve kalburabastıya da yer bırakmalıydık tabii... Her evde üç aşağı beş yukarı bu manzaralar yaşanacaktı... Sonra saat dokuza doğru İl Radyosunun "Mozaik" programına kulak verecektik... “Bakalım bu akşam Adamo'nun hüzünlü sesi, parazitler arasından duyulacak mıydı yine?”

-Tombe la neige..https://youtu.be/OQKSU6j1-8U

Mutlu bayramlar dostlar... Keşke siz de benimle Bayram anılarınızı üç beş kelimeyle de olsa paylaşsanız..

Yorumlar

  1. Çocukluğumda 1960'lı yıllarda bayram günleri çok misafirimiz olurdu. O yıllarda oturduğumuz İzmir Caddesi ile Kurular sokak köşesindeki bahçe içindeki evde oturuyorduk. Babaannem -ilkokula başladığım için- gelen misafirleri saymamı istemişti. İlk gün misafir sayısının 150-160 arası olduğunu hatırlıyorum. Sonraki günler sayı düşüyordu ama gene hatırı sayılır rakamlardı. Orada oturduğumuz yıllarda gelen misafir sayısı bu civarlardaydı. Daha sonraki yıllarda sayı düştü ama her bayram muhakkak misafir beklerdik. Babaannem ve babamın vefatından sonra o rakamlara ulaşamadık ve bu sene evde mecburen tek başınayım çünkü eşim İzmir'de kaldı, ben Ankara'da kaldım.

    YanıtlaSil
  2. Bayram öncesi haftası annem beni çarşıya götürürdü. Yeni bir elbisem olurdu bir de ulusa gider rugan bir ayakkabı alırdık. Bayramda muhakkak yeni bir elbisem olurdu. Bazı bayramlar da Teyzem Ebruyla bana dikerdi, bir örnek giyerdik.
    Anneannemin küçüklük dönemimde hasta olduğunu anımsarım, bizimle gezmeye katılamazdı. Zaten ben ilkokula başladığım yıllarda iyice hastaydı. İlk önce teyzemlere çıkılırdı, sonrasında babaannemlere gidilirdi. Rahmetli Şadiye halam suböreği, mevsim salata, yaprak sarma yapmış, sofra renkli renkli. Babaannem şu karasuyu da hiç sevmem, bana sarı sudan koy derdi. Üstü çıtır çıtır böreklerimizi yerdik, sofra şen kahkahalarla dolar taşardı. Annem, babam, babaannem, Şadiye halam, Nursun halam, Feyzan eniştem, Ali ve sonralardan Mehmet de katıldı soframıza. Biz bu sofralarda büyüdük. Kurban bayramında da etli sarma yapardı halam. Muhakkak etli birşey olurdu sofrada. Bayramla ilgili en çok hatırladığım Büyük halamın sofrasıdır. Hala suböreği ve mantı (milli yemeğimiz :)) ) yediğim zamanlar o sofraya gidiyormuş gibi oluyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...