Ana içeriğe atla

Gizli kalmış”, hazin bir aşk öyküsü



\

Bakın, şimdi Mehveş Hanımla ilgili olarak size anlatacaklarım tam olarak doğru değil, bunu itiraf etmeliyim, nasıl söylesem? Aslında yarı fantastik bir anlatı... Ama aynı zamanda o kadar gerçek ki...
Hele bir de sizinle karşı karşıya olabilseydik misafir odamda... Dantellerim pek güzeldir, çoğu sevgili halamın eseri. Ha, o mu? O küçük ceviz etajer de annemden kalmadır. Onun sevdiği “şeyler”i orada saklarım. Üstündeki şişeyi mi sordunuz? Reve D’or... (*) Bitmesin diye gözünün içine bakıyorum, çünkü annem öte dünyaya göçeli bir kaç yıl oldu, çok severdi bu kokuyu, sadece misafirliklerde kullanırdı, işte bunlar artakalan son damlalar. Korkarım artık üretilmiyor...
Aslında, “hem çayımızı yudumlayalım, hem de şu benim macbook'dan youtube'u açıp görüntü eşliğinde sohbet edelim” diyecektim ama, malum, Türk halkı olarak cezalıyız(****)... Onun için büyükbabamın gramofonunu çalıştırayım önce, hemen geliyorum yanınıza...
Aaaa sormadım da, çayınızı nasıl içerdiniz? Neyse canım, tam tavşankanı işte, açık da değil fazla koyu da... Bakın, bu bademli kurabiyeleri de bu sabah yaptım, taptaze, buyrun buyrun, afiyet olsun...
Aaa, aşkolsun başta söyledim ya, Mehveş Hanım... Yani Mehveş Dolay’dır bu muhteşem ezginin ve sözlerin sahibesi... Notalarına bir bakın, eğer müzikle haşır neşirseniz, hele hele bir enstrüman da çalıyorsanız hafiften tıngırdatsanız ne hoş olurdu... Nihavendin bütün batılı özelliklerini taşır bu şarkı... Durun bakayım, siz çalarken ben de biraz mırıldanayım mı?
“Kaçsam bırakıp, senden uzak yollara gitsem,

Kalbim yanıyor, ismini her kimden işitsem.
Derdimle ufuklarda sönen gün gibi bitsem,

Kalbim yanıyor, ismini her kimden işitsem”
Tabii makamının nihavend, usulünün semai oluşu (**) ve muhteşem ezgisi nedeniyle cazcılar da bu besteye gönül vermiştir...  Önder Focan’ın “Kaçsam Bırakıp” yorumu da muhteşemdir.
Eveeet, ne diyorduk... “Kaçsam Bırakıp”ın Bestecisi Mehveş Hanımdan bahsediyorduk değil mi? Bir kere son derece dikkat çekici olan, İzmirli Mehveş Hanımın yaşamında sadece ve sadece tek bir beste yapmış oluşu... TEK BİR BESTE! Düşünebiliyor musunuz? Böyle muhteşem yeteneğe sahip olup da bunu yaşamda sadece bir kez kullanmanın ne demek olduğunu? Acaba buna duyduğu aşk ve düş kırıklığı mı neden oldu?
Neyse ki, Mehveş Hanım 20-25 yaşlarındayken yaptığı bu şahane besteyi İstanbul’a götürüyor ve Columbia Plak Şirketinde kayıt (***) ettiriyor, beste ilk kez Deniz Kızı Eftelya Hanım tarafından plağa okunuyor. Ama ne yazık ki, Mehveş Hanımın adı plakta yok... Onun yerine bir Ermeni ve de erkek besteci ismi var plakta... Neden mi? O yıllarda bir kadının bırakın müzik eğitimi almasını, bunu yayması, kendi adıyla plağa dönüştürmesi filan imkansız, hoş karşılanmıyor, ondan. Bu yüzden takma isim kullanıyor.
Zaten ondan sonra da Mehveş Hanım kayıplara karışıyor, kendisinden yeni besteler şurada dursun en ufak bir haber bile alınamıyor.

Ne “kaçış” ama değil mi? Tam bestesinde dile getirdiği gibi... Şarkının devamı da şöyle:
"Gönlüm o kadar aşkınla yanmış ki ezelden

Bir lahza unutmak seni bak gelmiyor elden
N'olurdu ölüm zehrini içseydim ecelden

Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem"
Pekiii, sizce bu muhteşem beste kime yapıldı?
Hımmmm, söyleyeyim mi söylemeyeyim mi diye düşünüyorum. Çünkü bundan emin değilim, hatta daha açık konuşmak gerekirse bunu ben düpe düz kafamdan uydurdum. Bence bu beste, tam o yıllarda ortalığı kasıp kavuran ve tüm gençkızların kalbini yakan ama sonunda 29 Ocak 1923 günü İzmir’de Latife Hanımla evlenen Mustafa Kemal’e yapılıyor...
\

Üstelik sonraki yıllarda öğreniyoruz ki, “Kaçsam Bırakıp” Mustafa Kemal’in de sevdiği bestelerden biri.
Aah ah, ne dersiniz? Bir akşamüstü, güneş batarken, balkondaki masamızda biraz leblebi, biraz beyaz peynir, bir dilim kavun eşliğinde, buğulu rakı kadehimizi karşılıklı kaldırsak, onların şerefine yudum yudum içsek ve “Kaçsam Bırakıp”ı dinlesek?
Olmaz mı?

LİNK 
------------------------------------------------------
(*)Reve D’or (Altın Rüya) L.T. Piver tarafından ilk kez 1886’da Paris’te üretilmiş parfüm.
(**)http://odtuktmt.com/7-nazariyat.html
(***)Git Zaman Gel Zaman Fonograf-Gramofon-Taş Plak-Cemal Ünlü
(****) Youtube'un Türkiye'de yasaklı olduğu günlerde kaleme alınmıştı.

Yorumlar

  1. gerçekten de bir kadeh rakı, biraz peynir, mis kokulu bir dilim kavun eşliğinde "Kaçsam Bırakıp?" dinleyip gün batımını izlemek geldi içimden hep yaptığımız gibi babamla... harika bir yazı olmuş, ellerinize sağlık!

    YanıtlaSil
  2. Ne şekersin Ayşegül, ne mutlu sana ve sevgili babana...Afiyet şeker olsun ve benim için kadeh kaldırın bir kez...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

Basın Meslek Örgütü Sansür Uygular mı?

Basın meslek örgütü sansür uygular mı? Gazetecilik camiasında son günlerde bir tartışma sürüyor, ortadaki soru şu: -Sansürle mücadele etmek için kurulmuş bir basın meslek örgütü, kendi üyelerinin paylaşımına sansür uygular mı? Sözü hiç dolandırmadan, geçen hafta yaşanan bu olayı direkt anlatalım: Gazeteciler Cemiyetinden bir grup üye, 33 yıldır başkanlık görevini sürdüren yönetime eleştirilerini bir yazılı bildiriyle ortaya koydu:   -E, sonra? Sonra kıyamet koptu… Gazeteciler Cemiyeti adına “ görevlendirilen” bazı isimler, pek çok web sitesinde yer alan bu bildirideki iddiaları yanıtlamak yerine, tek tek web sitelerinin yöneticilerini arayarak sansür ettirme çabasına giriştiler. Bazılarında başarılı oldular, bazıları ise bu “ basın özgürlüğüne ihanet ” sayılan girişimi reddetti.  -Nasıl yapabilmişler bunu? -Kimilerine bazı vaadlerde bulunmuşlar, kimilerine - tüzüğün falanca maddesini işletir, sizi üyelikten atarız - demişler. -Ne vaadiymiş o? -O bildiriyi ...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...