Ana içeriğe atla

Donup kaldık... (Bu olay dün saat 14.00’de Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesinde yaşandı)







Uzun süredir görmediğim bir arkadaşımla dün Tunalı Hilmi Caddesinde (*) buluştuk, sonra, öğle kalabalığının arasına karışıp yürüyerek, bir restorana gittik. Arkadaşım sigara içer (oysa önemli bir rahatsızlık geçirdi, yani yaşam ona bir şans daha tanıdı, ne mutlu... Keşke sigarayı bırakabilse!) o yüzden kaldırım kenarındaki bir masaya oturduk, garson geldi, menüleri elimizden alırken:

-Seçebildiniz mi?
-Evet, birer tavuk şnitzel alacağız, yanında ne veriyorsunuz?
-Patates kızartması efendim.
-Hardal da getirin.
Sonra koyu bir sohbete daldık. Meslekte kimler ne yapıyor? Kimler iktidarın dümen suyunda refah içinde, kimler işsiz? Kulislerdeki son dedikodular... Laf lafı açtı, konuşup durduk.
Bu sırada yanımızdan onlarca insan geçip gidiyor. Şık kadınlar, el ele aşıklar, iki dilenci, koşar adım yürüyen gençler... Yaşlıca, dökük kıyafetli bir adam sırtında koca bir çuvalla yürürken ayağı takılıp düştü, ama kimse yardım etmedi, çuvalı hala sırtında, zorla yanındaki park durumundaki arabaya tutunup, kalktı gitti.
Arkadaşım Cumartesi sabahı bir haber kanalında gördüklerini anlattı:

-O silikon dudaklı sarışın sunucu kadın var ya, AKP’nin Kızılcahamam kampından canlı bağlanan muhabire ne dedi biliyor musun?
-Ne?
-Yahu inanılmaz bir şey. Kulaklarıma inanamadım, dedi ki, kampta birisine çok özel bir mesajımı iletir misin? Zafer Çağlayan’a, (**) Bana geçen gün demişti ki, -‘yurtdışında değilsem Cumartesi ve Pazar sabahları sadece seni izliyorum...’-
-Ne? Yayında bunu söyledi ha?
O sırada yemeklerimiz geldi... Şnitzel bildiğimiz standart fabrikasyon lezzetteydi, patates kızartması da aynı, laboratuvarda üretilmiş gibi... Arkadaşım garsona seslendi:
-Bir de çok soğuk bira getir, ama fıçı olmasın... Küçük bir şişe...
Ben soda tercih ettim.
Sohbetimizi sürdürdük. Porsiyon büyük tutulmuştu, yavaş yiyorduk. Ben patateslerimin neredeyse tamamını tabakta bıraktım, o da şnitzelinin dörtte birini...Tam kahvelerimizi söyleyecektik ki, yanımızda bir adam belirdi, orta yaşlı, kıyafeti düzgün, ama epey eprimiş... Yüzümüze bakmadan yavaş sesle ikimize hitap etti:
-Şunu alabilir miyim?
Önce ne demek istediğini anlamadık, şaşırmıştık. Başıyla masamızdaki sepette duran küçük yuvarlak susamlı ekmekleri işaret etti, sessizce onay verdik, adam ekmeğin birini alıp hızla ayrıldı yanımızdan. Arkadaşımızla donup kaldık... Birbirimize baktık sadece...

İlk konuşan o oldu:
-Düşünebiliyor musun insanların durumunu?
-Hiç sorma, ‘hepsini al’ diyecektim diyemedim...
Lokmalar boğazımıza dizilmişti. Keyfimiz kaçtı, ikimiz de bir süre konuşamadık, hesabı istedik, ödeyip kalktık masadan. Nedense aklımdan Mehmet Akif’in, “Ya hamiyetsiz olaydım, ya param olaydı” sözü geçti...

(*) Tunalı Hilmi Caddesi, Ankara'nın Çankaya ilçesine bağlı Kavaklıdere semtinde bulunan bir caddedir.
(**) Zafer Çağlayan, AKP Kabinesinin Devlet Bakanı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...