Ana içeriğe atla

Bankalar, kan emiciler!






Aşırı mı geldi? Abarttım diye mi düşündünüz? Hayır, aynen öyle, hatta fazlası. Neden diyorsanız buyrun size bir gerçek hikaye:
Bir tanıdığım var, ismi lazım değil. İki yıl öncesine kadar iyi ücretlerle özel sektörde çalışırken, malum, iktidar partisi çok başarılı! ya, (hani ülke dev bir şantiyeye dönüştü breh breh breh), işsiz kaldı...

-“E, ne olacak? Çoğumuz bu durumdayız, ya da hepimizin bu durumda yakınları, tanıdıkları var” 
diyorsunuz duyuyorum. Durun durun, işte ben de onların halini ya da gelecekteki hallerini anlatmaya çalışıyorum size.

Evet işsiz kaldı. Olağanüstü çaba göstermekle birlikte,(55 yaşında oluşu da etkendi) , tam iki yıl boyunca iş bulamadı. Peki ölsün mü? Tabii yaşasın, ama nasıl?
Devam eden hayat demek, harcama demek... Yani kira, evin-mutfağın günlük masrafı, çocukların, eşin (çalışıyor ama memur maaşları malum) harcamaları. Eh, gelsin borçlanma... Bankalar bol keseden kredi dağıtıyor, hatta “sıfır faizli ihtiyaç kredisi” açıyor ya... Evet, borçlar kar topu gibi büyümeye başladı, aradan bir kaç ay geçti, aradı aradı hala iş yok, başvurular, doldurulan formlar, araya sokulan hatırlı dostlar, mülakatlar, biz sizi ararızlar vs vs iş yok... Önce araba satıldı. Biraz rahatlayacağını sandı ama ne gezer? Meğer o sıfır faizli diye sunulan krediler anasının nikahı değil miymiş... Gelen para kızgın tavaya su damlamışcasına uçtu gitti. İş aramaya devam... Yer demir, gökbakır... İş yok...

-Dur bakalım dedi şu bankanın kredi koşulları daha uygun diyorlar. Oradan alıp şurayı kapatmalı...
İş hala yok... Babadan kalan küçük bir arsa vardı onu satışa çıkarmalı... Eh, kızgın tavaya bir damla su daha... İş yok...

Efendim uzatmayalım. O bankadan bu bankaya... Satılan arsanınkini ona, şunu buna derken bıçak geldi kemiğe dayandı. Yapılan şey şu oldu... Beraberlik dağıtıldı, yakınım o yaştan sonra bekar bir akrabasının yanına taşındı, hayat arkadaşı da annesinin yanına gitti. Çocuklar yetişkindi, onlar da kendi yağları ile kavrulmak üzere arkadaşlarının yanına yerleştiler (bir yandan günlük işlerde çalışıyorlar.)
Evet, bıçak kemiğe dayandı demiştik değil mi? Ne oldu sonra peki? Yakınım kardeşi ile olan evinin yarı hissesini sattı, onunla da borçlarını kapama maratonuna girişti... Kan emici bankaların kapılarını tek tek çalmaya başladı. Ona şu kadar, buna bu kadar... Ama mübarekler geciken borçlara öyle faizler tahakkuk etiriyorlar ki... Of of of... Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Üstelik telefonda (borç takip bölümleri şubelerden bağımsız, ancak telefonla ulaşılabiliyor!) söylenenlelerle, bankada karşılaşılan rakamlar birbirini tutmuyor. Hele hele kan emicilerin şu otomatik santralleri yok mu? Dakikalarca süren konuşmalar, onu tuşla bunu tuşla, tekrar başa dön, şu menüye git, sizinle müşteri temsilcimiz birazdan ilgilenecekler, şu anda hatta bekleyen dördüncü kişisiniz, olmadı baştan... Resmen çıldırtıyor adamı.
Eveeet bütün parası bitti, üstündeki mal varlığı sıfıra sıfır oldu... Hala iş yok...
Sonuç mu? Sonuçta yakınım bu koşullarda yuvarlanıp gidiyor, pardon yaşamayı sürdürüyor, tabii buna yaşamak denirse.
Bilin bakalım bu rezaletin yaşandığı ve de insanların hala yöneticilerine biat ettikleri ülke neresi? Bir ipucu, T harfiyle başlıyor ülkenin adı... Trinidad, Tobago... Hadi canım söyleyiverin neresi burası?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Külliye’ye içerden bakış: Erdoğan’a: “Sistem yürümedi, Türkiye’yi seçime götürmeli”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  “Başdanışmanı” olarak Beştepe’de    7 yıl süreyle  görev yapan İlnur Çevik’le konuştuk. “ Bu sistem yürümedi ” diyen Çevik durumu, “Erdoğan’ın en kısa zamanda Türkiye’yi seçime götürüp sistemi rayına oturtması şart, eğer torunlarını şu kadarcık! bile seviyorsa bunu yapmalı, aksi halde eyvah! ” diye özetliyor.  DEM Parti ile yürütülen “çözüm süreci” için, ortada bir plan taslağı bulunmadığını savunan Çevik’e göre, her zamanki “Kervan Yolda Düzülür” mantığı yine ağır basıyor. …Acaba Külliye’de çalışma sistemi nasıl? Cumhurbaşkanı gündemini nasıl belirliyor? Yüksek İstişare Kurulu diye bir kurul var, orada ve  pek çok kişinin üye olarak yer aldığı diğer kurullarda neler görüşülüyor? Erdoğan, Atatürk ismini neden diline almak istemiyor?Beştepe’nin bodrumunda gerçekten tam teşekküllü bir hastane var mı?…  Gibi pek çok soru aklımı kurcalıyordu, “ İlnur Çevik nasılsa görevi bıraktı, artık belki konuşur ” diye düşün...

KONGRE TUFANI (1) Nazmi Bilgin: “32 yıl yetmedi”

Gazeteciler Cemiyetinde bir kongre geride bırakıldı, “ 32 yıl yetmedi, devam” diyen Başkan Nazmi Bilgi n yeniden seçildi.  Ancak başta OY’unu Beyaz Sayfa Kadro Hareketi için kullanan 295 değerli meslektaşımız olmak üzere aslında Cemiyetin yeni yönetim kuruluna ve  tüm üyelerine  olan sorumluluğumuz gereği, söylenecek çok şey var.  Bugünden itibaren bunları bir bir paylaşacağım:  1-32 (OTUZ İKİ) yıllık Başkan Nazmi Bilgin, benim bulunduğum her toplantıda “ Bu benim son dönemim, bir daha aday olmayacağım ” diyordu, Vakıf Senedi’nin mahkeme tarafından reddedilmesi üzerine haykırarak, “ Ben bu Vakıf Kuruluncaya kadar başkanlığa aday olacağım ” demedi mi?  Gazeteciler Cemiyetinin her türlü menkul ve gayrimenkul varlığının, üyelikleri ölünceye kadar sürecek 16 kişilik mütevelli heyete geçmesinden muradı neydi acaba da başkanlık koltuğunu terk etmemekte bu kadar ısrarcı oldu? Bu durumu sizlerin yorumuna bırakıyorum.  2- Yüzlerce üyesi olan bir Gazet...

KONGRE TUFANI (2) Alo 198’e sormuş!

  Gazeteciler Cemiyetinde yaklaşan kongre için, adaylığım üzerinde ısrarlar yoğunlaşınca epey düşündüm: -Kırk yıl emek verdiğim gazetecilik mesleği bana artık bir örgüt sorumluluğu yüklemiyor muydu?  -Gazeteciler Cemiyetinde yürüttüğüm çalışma sırasında gözlemlediğim ciddi yanlışlar için çaba göstermek gerekmez miydi? -Biz başımızdakileri, “ koltuğa yirmi üç yıldır yapıştınız, denetimden kaçtınız, adaletsiz davrandınız ” diye eleştirirken, “ tam otuz iki yıldır başımızda durmakta ısrar eden, denetime, adalete, eşitliğe kapalı yol yürüyen ” yöneticilere ne diyecektik? Uzun uzun düşündükten sonra kararımı verdim ve adaylığımı açıkladım. İstifa ettiğim gün başkan beni telefonla arayıp, dedi ki: - Nursun ben zaten senin ayrılacağını tahmin ediyordum. Belki de adaylık düşünüyorsun, e tabii, demokratik hakkındır. Bu sözler kulağımda çınlarken, elimde “ Cemiyetin aday listesini talep eden dilekçemle ” yola çıktım, Üsküp Caddesi 35 numaradaki cemiyetin bahçesinden içeri ...