Ana içeriğe atla

Kayıtlar

AYM Eski Başkanı Özden: Erdoğan neyse Bahçeli odur

“İmamoğlu’na ne kadar yüklenirlerse, ona sevgi ve güven o kadar artar” “Gençlere insafsız davranıyorlar, çok üzülüyorum, onlara alan açılmalı” “Bahçeli’den hiçbir şey beklemem, Erdoğan neyse Bahçeli de odur.” “TBMM Siyasal oyunlara alet edilemez” “Erdoğan’ın yeniden irade sahibi olması boşuna gayrettir” Anayasa Mahkemesi (AYM) eski başkanı Yekta Güngör Özden’i evinde korkmaz Alemdar ve Ali Bilge ile birlikte  ziyaret ettik, sağlığına kavuşmuş oluşundan mutluluk duyduk. Her zamanki neşesi üstündeydi,  esprileriyle bizi de kahkahalara boğdu, kapıda karşıladığı bizlere “Şimdilik!” Kaydıyla kullandığı bastonunu gösterirken şöyle dedi: -Onu da yakında bırakacağım, sadece hafiften omzum ağrıyor, küçük bir çatlak oluşmuş. Ben doğrusu mutsuz değilim, çatlak kafada olmasın yeter Ardından salona geçtik. Yardımcısı Fatoş Hanımın ikram ettiği bol köpüklü kahvelerimizi yudumlarken, Yekta Bey güncel olaylarla ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı: -Size -O hala yaşıyor mu?- diyenlere inat, sa...
En son yayınlar

Tüh ne b.k yiycez şimdi?

Bugün bayram ziyaretlerindeydik, bir büyüğümüzün evinde güllü lokum eşliğinde kahvelerimizi yudumlayıp, tatlı tatlı sohbet ediyor, bir yandan da evin haşarı kara kedisiyle oynuyorduk, bir ara evin delikanlısı Selçuk sordu: -Nursun Abla, siz Kartalkaya’daki o yanan otele gidiyormuşsunuz ya, Ünsal Ünlü yangın sonrası senden bahsetmişti, haberin var mı? -Yoo, farkına varmadım, ne demiş? -Yavuz Donat bir yazı yazmış da,  onun üzerine bahsetmişti… Şanslı günümüzmüş, Ankara’da trafik rahat akıyordu, o sayede yakınlarımızı art arda ziyaret edip, sevdiklerimizle kucaklaştık, hasret giderdik, evimize döndük. Önce Yavuz Donat’ın yazısını buldum: “Gazeteci kardeşim sevgili Nursun Erel ... Yıllarca Kartalkaya'ya gitti... Her kış... Okullar tatile girince. O otelde kaldılar... Grand Kartal' da. Dün... Nursun'la konuştum... Uzun uzun. "Çocuklar artık büyüdüler... Birkaç yıldır gitmiyoruz" dedi. Ve... Oteli anlattı: - İhmaller zinciri... Hangisini anlatayım? Otel esk...

Muhsin Yazıcıoğlu: Teröristle barış olmaz

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , 16. Ölüm yıldönümünde Muhsin Yazıcoğlu ’nu şöyle andı:  -Vatanına ve milletin büyük bir aşkla bağlı olan, yiğitliği, mücadelesi, samimiyeti ve örnek şahsiyetiyle gönüllerde taht kuran merhum Muhsin Yazcıoğlu kardeşimi şehadetinin 16’ıncı yıldönümünde rahmetle, hasretle yad ediyorum. Keşke Yazıcıoğlu o korkunç ve üstelik de kuşkulu helikopter kazasına kurban gitmeseydi de Erdoğan’a yanıt verebilseydi. Ama ölümünden onca yıl sonra olsa da ben size Yazıcıoğlu’nun Erdoğan’a seslenişini aktarabilirim, kendisiyle The New Anatolian gazetesinde yayınlanan röportajımızda sormuştum çünkü: -Erdoğan’ın Kürt sorununa bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? -PKK lideri İmralı’dan hala avukatları aracılığı ile  sesleniyor ve sözde aydınlar aracılığıyla o sözleri geniş kitlelere aktarılıyor. Erdoğan, beraberindeki sözde aydınlarla geçenlerde Diyarbakır’a gitti, sanki orası yabancı bir ülkeymiş gibi, dedi ki Türkiye’de bir Kürt sorunu var ve bunun ...

Kesik pasta

-Bütün resimlerde gülümsüyordun ama! Diyeceksiniz şimdi… Pek öyle değil işte… Tatsız bir gündü, yaşadığımız atmosfer malum, ama farklı nedenlerle de canım sıkkındı. Şu doğum günü klişesi “ neşeliymişim gibi görünmemi ” gerektirse de,  belleğim  yaşamımın ilk doğum günü kutlamasına götürdü beni… Annemle babam devlet memuruydu, çok çalışırlardı, gençlik yıllarıydı, “ kaçıncı derecenin kaçıncı kademesindeydiler acaba? ” Tabii, amirleri ne derse oydu, “ fazla mesai ” sözünü hep duyardık evde. Belki bu yüzden bizim çocukluk hayallerimize  ayıracak zamanları pek olmazdı.  “Çocuk Haftası aboneliği, Andersen’den Masallar,  üç tekerlekli kırmızı bisiklet ve Kemal Eroğlu’ndan mandolin dersleri…” Yaşamdaki lükslerimiz bunlardan ibaretti.  Sarar İlkokulunda, ikinci sınıftaydım. Sık sık arkadaşlarımın doğum günlerine davet edilirdim. Anneleri nasıl da süslü sofralar hazırlardı. Tabii onlar “ ev hanımıydı ” en ufak ayrıntıyla bile uğraşırlardı. Kolalı masa örtülerin...

İnsan Hakları ve “Suskun!” Gazetecilik

Gündemin, koşulların, cezaların “birilerinin talimatıyla” her an değiştiği bir ülkede gazetecilik nasıl bir iştir? Eğer gazeteci şeffaflık şurada dursun, bulanık sularda başını güçlükle yukarda tutup, nefes alma, imkansızı başarma çabasındaysa, sürekli yıkılan sayfalara hep yeni manşeti taşıma mücadelesindeyse “Sysiphos da kimmiş? ” (*)  deyip isyan etmez mi? -E, ülkedeki hal bu… -Durum buysa, gazeteciliğin uluslararası tanımlamalarına, etik tartışmalarına nasıl yaklaşacağız?  Bu küçük sohbetle sizi karamsarlığa boğmak istemem doğrusu, ama bu duygularla bir teselli arıyordum ve elimdeki kitapla bunu bir ölçüde başardım, sizi de ortak etmek istiyorum. Kitap, “İnsan Hakları Işığında Gazetecini İşi” başlığını taşıyor, felsefenin ustası Ioanna Kuçuradi’ nin öğrencilerinden Elif Hamidi ’nin imzasıyla yayınlandı, aslında bir yüksek lisans tezinin kitaba dönüşmüş hali.  İlk sayfasındaki şu cümleye bakar mısınız? - Otuzbeş yaşımı doldurmuşken, yani yolun tam yarısına gelm...