Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Atatürk’ün emekliliği

Anıtkabir ’e en son ne zaman gittiniz? Belki hep gittiniz, hatta Ata ’nın ölüm yıldönümünde, bugün de oradaydınız ama müzedeki  şu belge dikkatinizi çekti mi? 30 Haziran 1927 tarihli o belge, Mustafa Kemal Atatürk ’ün emeklilik dilekçesi… Zamanın Milli Savunma Bakanlığına sunulmuş.(*) Dilekçesi uyarınca, Atatürk’ün askerlik hizmetinin dökümü 41 yıl, 3 ay 29 gün olarak hesaplanmış. Yani Mustafa Kemal’in 1899 yılında Harbiye’ye girişinden itibaren  orduda üstlendiği komutanlıklarla hizmeti 28 yıl, 3 ay 29 güne ulaşıyor.  Çeşitli savaşlara katılmasıyla aldığı terfilerle Atatürk’ün hizmetlerine 13 yıl daha ekleniyor,  o döküm ise şöyle: -2 yıl İtalyan Hari (Libya) -1 yıl Balkan Harbi  -5 yıl Büyük Harp (Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası) -5 yıl İstiklal harbi… İşte bu kayıtlara dayanılarak Atatürk’e Cumhurbaşkanlığında ayda 126 lira 28 kuruş asker emeklisi maaşı alması kararlaştırılıp, ödenmiş… İşte ilk Cumhurbaşkanımızın millete hizmetinin bir dilekçeyle ...
En son yayınlar

Ulysses nihayet tamam! (mı?) (3)

  S ayın James Augustine Aloysius Joyce beyefendi-haşmetmaap-aleyhisselam hazretlerine seslenişimdir,  ( Aslında sayısız ismi olan birine nasıl hitap etmem uygun olur bilemedim de…)  Zürih’teki ebedi istirahatgahınızda, eşinizle yan yana uzanarak oradan bizleri seyrederken acaba “ Ulysses mağduru” okurlarınızı duyabiliyor musunuz? Siz zat-ı Alilerine, Dublin doğumlu büyük yazar mı desem? Homeros’un soyundan gelip Yunan Efsanelerinin yeniden yazımına soyunan bir kalem ustası mı? Sözcüklerin efendisi, dünya dilleri koleksiyoncusu, Henrik Ibsen’i kendi dilinden okumak için bir dili daha belleğindeki onaltı dile ekleyen adam mı desem? Yoksa, açık saçık ( sevişmeli, mevişmeli, öpüşmeli hatta mastürbasyonlu ) fanteziler üretim merkezi müdürü diye mi ansam sizi?  Evet evet, size diyorum, büyük usta, James Joyce beyefendi… Sizee şimdiiii yüksek ve tiz bir sesle, haykırarak sesleniyorum:  -Söyleyin bakalım, bir keresinde, “ yaşam sevmediğiniz bir kitabı okuyaca...

Arşidüşesin çişi… (Ulysses okumalarına devam! 2)

Bakın şimdi size   önemli bir itirafta bulunacağım, ama lütfen aramızda saklı kalsın olmaz mı? Cehalette bir asır öncesinden bile geride olduğumu, elifi gördüğümde mertek sandığımı aman başkaları bilmesin. Ah dostlar, cehalet üç sınıfa ayrılırmış diye duydum, o kadar merak ediyorum ki acaba ben acaba hangi sınıftayım? (*) -Eh anlat bakalım da biz karar verelim ona Diyorsanız, başlıyorum işte… Ben kendimi okur-yazar sanırdım, meğer değilmişim, Neden biliyor musunuz? James Joyce ’un şaheseri, ( dünya edebiyatının da! ) sayılan kitabını neden her defasında raftan aldım, bir noktaya kadar getirip (okuyup ), sonunda pes edip, bir daha açmamacasına kapağını kapatıp nasıl rafa bıraktım?  -Benim neyim eksikti Ulysses ’i baştacı şu yapan okurlardan? -Yüzyılın üç önemli romanından biri kabul edilen Ulysses neden benim gibi kendini kitap kurdu sanan birini içine alıp sarıp sarmalamadı?  -Joyce’un dilini anlayamayacak kadar kıt mıydı benim okuryazarlığım? -Hoş, asla ve kat...

Yeniden Ulysses (1)

James Joyce ’un Ulysses ’i yeniden elimde… Bu kez Füsun Arda Özşahin ’in   yazısından  (*) heveslenip, sürekli ikmale kaldığım! sekiz yüz küsur sayfalık “ imtihan ”a giriyorum.   -Neden?  Derseniz; Yazarın kendisi Ulysses için bir keresinde  bıyık altından hınzır hınzır gülümseyerek  “y üz yıl boyunca eleştirmenlerin ve akademisyenlerin başına bela kesilmek ”ten  söz ettiyse  endişelenmekte haksız mıyım? Ulysses aç-kapa, aç-kapa yaparak çooook uzunca bir süredir aynı rafa yerleştirdiğim kitaplığımdaydı ve şimdi kimbilir kaçıncı kez elimde… Neye üzülüyorum biliyor musunuz?  Bir tarihte (hem de Haziran’da!) Dublin ’e gittiğimde Kule ’yi ( **)  ve “ Forty Foot ” plajını Joyce’un gözünden seyretme hayaliyle, oralarda saatlerce çakılıp kalmış, gözüme takılan her şeyi  belleğime kazımıştım. O zaman da sınıfta kalmıştım Ulysses imtihanından… Joyce Usta’yı “ Dublinliler ” öykülerinden tanımış, sevmiştim ama tanışıklığımız o kadar...