Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yekta Güngör Özden’e geçmiş olsun

Geçen hafta Anayasa Mahkemesinin eski başkanlarından Yekta Beyi ziyaret etmiştik. Bugün öğrendik, küçük bir ev kazası yaşamış, ameliyat olmuş, iyiymiş. Kendisine acil şifa diliyoruz.  Aslında Ankara’da gündem o kadar yoğun ki, Yekta Beyle yaptığımız söyleşiyi bu sabah kayda geçiriyordum tam, o anda başka konular araya girince yarım bıraktım…  O halde şimdi tamamlayayım: “Güngörmüş” dostlarla bir araya gelebilmek, yakın tarihin sayfalarını gözden geçirebilmek ne kadar büyük bir şans. Geçenlerde Ali Bilge  ve Feyzan Erel ile birlikte Anayasa Mahkemesinin eski başkanı Yekta Güngör Özden’i ziyaret etmiştik, sohbetimiz sırasında notlar aldık, “ yazabilir miyiz anlattıklarınızı ?” Diye sorduğumuzda, “istediğinizi yazın” yanıtı vermişti. İşte o gün bugünmüş…  Yekta Güngör Özden ’in o gün söylediklerine şimdi biraz kulak verelim mi? SORU: Ülkede büyük bir gerilim yaşanıyor şu anda. Aydınlar, gazeteciler politikacılar tutuklanıyor, herkese gözdağı veriliyor, nas...
En son yayınlar

Serap Yazıcı Özbudun’un parlak fikirleri

Serap Yazıcı Özbudun ’un kurucusu olduğu Gelecek Partisini terk edip, gülücükler saçarak coşku içinde AKP ’ye katılması, AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan ile “eller havada ” yapması güne damga vurdu. Bu görüntüleri ben de hafiften gülümseyerek izledim. -Neden? Güleriz ağlanacak halimize mi demek istiyorsun? Bir süre önce parti binasının  6. katındaki odasında kendisiyle yaptığım röportaj aklıma geldi de ondan. İki cümlesini anımsatayım yeter, o gün söylediklerinden sonra bugün yaptığı 180 derecelik dönüş karşısında insanı hayretten hayrete düşüren sözlerinin tamamını okumak isteyenler aşağıdaki linkleri tıklasın.  Serap Hanım n e demişti Recep Tayyip Erdoğan’ın Beştepeyi bir türlü bırakmama ısrarı için? (*) “Gayri hukuki yöntemlerle 3. Kez adaylık gerçekleştirmek isteniyor. OLMAZ… O-LA-MAZ.  Türkiyede seçmen oldukça sabırlıdır, uzun süredir bu yönetime  destek veriyor. Ancak seçmenin sabrı taştığında hiçkimsenin  gözünün yaşına bakmaz, kararını çok net ortaya ...

Ölü Komünist! Sabahattin Ali

Gökçer Tahincioğlu ’nun yeni romanı  “ Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm ” günlerdir  elimdeydi. Sayfalar boyunca okuyucuyu diken üstünde tutup, iki önemli öyküyü iç içe geçirerek işleyen Tahincioğlu,  “araştırmacı gazeteciliğini ”  dört dörtlük konuşturmuş.  Sabahattin Ali tutkusunu kendisine aşılayan ablasının genç yaşta ölüme sürüklenişini, dur durak tanımadan o cinayetin faillerini arayışını dile getiren yazar, geriye dönüşlerle çocuklukta Bursa’da geçirdikleri o mutlu günleri, rüzgara karşı koşup yarıştıkları anları, müzik ve kitaplar eşliğinde yaşadıkları o güzelim abla-kardeş ilişkisini öyle sürükleyici bir dille anlatmış ki… Kendisini ne kadar ezmeye, değersiz, umarsız göstermeye çalışsa da ablasına bu ölçüde sevgi duyan bir adamın asla “ kötü biri ” olamayacağını düşünüp “ kendisine niye bu işkenceyi yapıyor? ” Diye soruyorsunuz. - “İki öykünün iç içe geçmişliği ” dedim, aslında kitap bir anlamda bu yüzden bir tür otobiyografi de sayılamaz mı? Sayfala...

Canım… Can Bartu

Bugün istim üstündeydim tam… Uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir taslak (sürpriz kalsın!)  var…  Her gün kitaplığa kapanıp, masaya oturduğumda hemen aklımı çelip beni bambaşka yerlere sürükleyen kimi olaylar, gözlemler, görüşmeler oluyor (ben de hiç şikayetçi değilim hani!) derken o dosyayı kapatıp başka uğraşlara geçiyorum. Neyse işte, merak ettiğim bir konu vardı, sonradan aklıma geldi ve Feyzan Beyi aradım, sonra da bu şarkıyı ona gönderdim. Sizlerle de şimdi paylaşıyorum… Bu şarkı, Milli futbolcumuz Can Bartu için Fransız sevgilisi  (ünlü şarkıcı Patricia Carli) tarafından söylenen “canım” şarkısıymış…Hiç duymuş muydunuz? Bir dinleyin ve bence “canım” dediğiniz herkese gönderin daha iyisi sonuna kadar açıp dinletin… Bu arada aklıma yıllar önce sevgili meslek büyüğüm, önemli spor yazarlarımızdan  Doğan Ersavaş ın anlattığı bir anekdot geldi, sanırım Şili’ye, (belki başka bir Güney Amerika ülkesine)  gitmişti, dönüşte orada yaşadıklarını, gözlemlerini anlatı...

Atatürk’ün elindeki kılıcı da sökün bari!

“Kılıçlı Yemin” sonrasında TSK’dan ihraç edilen ( ayrılan diyorlar, ne demekse? ) beş teğmen ile üç disiplin amirine ilişkin kararın gerekçesi açıklandı. Buna göre, “ Atatürk’ün askerleriyiz ” diyen teğmenlerin mezuniyet töreni sonrasında “ kılıç çatması ” bir disiplinsizlik olduğu gibi, “ karşıtlık içeren protest bir eylem” anlamına da geliyormuş… Ayrıca toplumda ayrışmaya da sebep oluyormuş…  -İnandırıcı oldu mu peki? -Hayır -Vicdanlara sığdı mı? -Hayır  -Bu ihraç kararının arkasında sizce kimler var? -Biliyoruz da söyleyemeyiz… -Peki, Kara Kuvvetleri Komutanlığı (K.K.K.) Yüksek Disiplin Kurulu  Y.D.K.) üyelerinin 4’e karşı 5 oy ile aldığı karar, başlı başına  toplumsal ayrışmanın kanıtı değil mi? -Evet Oy çokluğuyla alınan kararda, teğmenlerin, TSK’yı tartışılır hale getirerek, " Toplumda ayrışmaya sebep oldukları ve ordunun vatan millet Atatürk’e olan sevgisinden hiç şüphe duymayan millet nezdinde yıpranmasına neden oldukları " belirtiliyor. (**) Kararda ayrıca...

Bir uçak hikayesi… Kaddafi’yle röportaj uğruna yaşanan büyük tehlike!

Yaşanan son uçak kazalarını, Potomac nehrine yanarak düşen helikopterle uçağı, yaşamdan kayıp giden bahar dalı gibi zarif buz patencilerini (*) aklımdan silemiyorum, bir de Kartalkaya’daki faciada kaybettiklerimizi… Sabah bembeyaz karda keyifle kayıp, gece derin uykularında alevlerin yuttuğu otuz altı masum çocuğumuzu unutabilir miyiz? (**) -Zavallı çocukların son anlarını düşündükçe kahrolmamak mümkün mü?  -Son nefeslerini verinceye kadar, “anne babamız bizi mutlaka kurtarır” diye acıyla beklemediler mi? - “Son dakikalarında”   insan ne düşünür? Bunu bilebilir miyiz? O “ son ”dan geri dönüş yoktur ki anlatsınlar… Ben sanırım, şanslılardan biriydim, ellerim şimdi klavyede, sizinle bir “son dakika” olayını yıllar sonra, tam da şu anda paylaşmak istiyorum: Lider Muammer Kaddaf i ile görüşmek için Trablus ’a gideceğiz, ancak, uçak şurda dursun, kuş bile uçamıyor Libya semalarında, çünkü ülke ambargo kıskacında, hava sahası kapalı, o yüzden önce Tunus ’un Cerbe Adası ’na...