Bu Blogda Ara

Pazartesi, Temmuz 25, 2022

“1984” bizi mi anlatmış?


 

 

George Orwell, 1984”ü (*)  yazdığında aklından neler geçiyordu? Her şeyi gören, bilen, kontrol eden, işkence eden, öldüren ve önünde diz çökenleri ancak kendi istediği tarzda yaşatan Büyük Biraderi yaratmak, onun yönetiminde bir korku, şiddet, baskı, karamsarlık, kuşku, sevgisizlik toplumu kurgulamak fikrini nasıl edinmişti? 

 

Henüz geride bırakılmış İkinci Dünya Savaşı böyle cerahatli bir yara, bu kadar karamsar bir bakış yaratabilir miydi? 

 

Veremle ölümcüçarpışması sırasında, hasta yatağında zorluklara kaleme aldığı bu romanıyla George Orwell sonraki kuşaklara, sakın diktatörlüklere yol vermeyin, yoksa başınıza neler neler neler gelir” mi demek istemişti?

 

Bilirsiniz, insan yaşamı “her şeyi okuyabilmek için çok kısa, bir ömre hangi kitaplar sığdırılabilir ki? Nedense uzun süredir rafta duran 1984e ben de bir türlü el atamamıştım, bu ayıpla! mücadele halindeydim. Sonunda:

 

-Eh, artık yaz tatilinde

 

Deyip kitabı bavuluma koydum. Niyetim, kitabın kapkara! olduğunu bildiğim sayfalarını, deniz dalgalarına martı çığlıklarının karıştığı hafifletici” bir ortamda okumaktı. Tersi oldu, sayfalar zihnime üşüşenleri hafifletmek şurda dursun, tatilimin güneşini de giderek kararttı, kitapta yazılanlar içingeçmişte kalmış hepsi” diyemedim, sürekli bugüne dönüp, kıvrandım durdum. 

 

-Büyük Birader sadece kendi iktidarını ve tarzını güçlendirecek o bekçi köpeklerini nasıl yetiştirmişti? Geçmişte, tarihte yaşananlar Büyük Birader emriyle yeniden yazılabilir miydi?” Toplum belleği tümden sıfırlanıp, Büyük Biraderin istediğyeni-çarpıtılmış gerçeklerle yeniden oluşturulabilir miydi?

 

Bugün de olmuyor mu bütün bunlar?

 

Eliniz vicdanınızda şu bir kaç alıntıya bakar mısınız? Yorum yapmasanız da olur, ama 1949 yılında yazılan 1984”ü bir okuyun bence, bugünle ister kıyaslayın, ister yazılanları unutun gitsin!

 

-“…Büyük Biraderin yüzü kayboldu, yerine partinin üç sloganı belirdi: Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Cehalet Güçtür…”

-“…Parti geçmişe elini uzatabiliyor, şu veya bu olayın hiç yaşanmadığını söyleyebiliyorsa, işkence ve ölümden çok daha dehşet verici bir şey değil miydi bu?…”

-“…Belgelerin büyük kısmının gerçek dünyayla hiçbir ilgisi yoktu, hatta en kuyruklu yalanı atarken gerçekle kurulan ilişkiyi bile içermiyordu. İstatistikler hayalden ibaretti…”

-“…Spordan, suçtan, astrolojiden başka bir şey içermeyen berbat gazeteler, beş kuruşluk duygusal romanlar, sekse bulanmış filmler üretiliyordu…”

-“…Londraya her gün düşen roket bombaları da büyük ihtimalle devletin kendisi tarafından -sırf insanların korkusu sürsün diye- atılıyordu…”

-“…Tüm kayıtlar yok edilmiş ya da çarpıtılmış, her kitap yeniden yazılmış, her resim yeniden yapılmış, her heykel, her sokak her bina yeniden adlandırılmış, her tarih değiştirilmiş… Tarih durdu. Partinin daima haklı olduğu haricinde var olan hiçbir şey yok…”

-“…Partinin dünya görüşü bir bakıma en büyük etkiyi onu anlamaktan aciz olanlar üzerinde yaratıyordu…”

 

Ha, kitaptan son bir alıntıgeleceğe dair!

 

-“…Başına gelenlerin hepsi devam edecek ve daha kötü olacak. İspiyonculuk, ihanetler, tutuklamalar, işkenceler, idamlar, kaybetmeler hiç sona ermeyecek. Bu bir zafer dünyası olduğu kadar, terör dünyası olacak. Parti güçlendikçe, tahammülü azalacak, muhalefet zayıfladıkça despotluk artacak…”

 

(*) 1984- George Orwell. Modern Klasikler Dizisi,  Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ata’nın Kolibası

Geçenlerde yolum Söğütözü’ne düştü, pek çok bakanlığın, resmi kurumun, AKP ve CHP genel merkezinin hatta büyük alışveriş merkezlerinin bulun...