Mahfi Eğilmez, Türkiye ekonomisini en iyi bilenlerden, eleştirilerini asla sakınmayan isimlerden. Bir zamanların efsanevi Hazine Müsteşarı iken, “yapısal reformlar yapmak yerine makyajla günü geçirmek isteyen” hükümete kızıp istifa etmişti, ancak ekonomi hala ondan soruluyor, yazılarında dile getirdiği isabetli teşhisler ve hasta ekonomi için önerdiği tedavi yöntemleri büyük ilgi topluyor. Mahfi Eğilmez ile Gazeteciler Cemiyeti adına kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik, aklımıza gelenleri sorduk, gerçekçi yanıtlar aldık.
Hazine eski müsteşarı Mahfi Eğilmez, Türkiye ekonomisini değerlendirirken “Yapısal reform şart, bunun dışında bizi Arap Sermayesi filan kurtarmaz, zaten kimse kaşımıza gözümüze para vermez, bu swaplar da geçici işler” dedi.
Son dönemde yaşanan kur-faiz-enflasyon sarmalını değerlendirirken, “faizin artması gerekiyorsa artıracaksınız” diyen Eğilmez, “hep dış güçler, hep dış güçler, suçluyu yanlış yerde aramayalım, Türkiye ekonomisini düze çıkaracak olan yapısal reformlardır” görüşüne yer verdi.
Eğilmez, Türkiye’deki ekonomik krizin sadece ekonomik değil, sosyal ve siyasal alanları da kapsayacak yapısal reformlarla aşılabileceğini belirterek, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konularına vurgu yaptı.
Önce yeni çıkan polisiyesi “Sahte Sultan”ı anımsatıp Eğilmez’e “Kitapta öyle bir ortam anlatmışsınız ki, trafik keşmekeşinden, yolsuzluklara, cinayetlere, soruşturma engellerine, hatta dış borçların ödenmesi için Arap şeyhine hediye edilen Osmanlı’dan kalma çok değerli tabloya kadar, burası Türkiye değil mi?” Diye sordum.
Mahfi Eğilmez, “Türkiye’nin polisiye yazmak için mükemmel bir laboratuvar özelliği taşıdığını” dile getirirken, siyasal-ekonomik açıdan yaşananların, yazarlara zengin bir malzeme sunduğuna dikkat çekti:
“Kuzey ülkelerinde yazılan polisiyeler genelde sadece cinayet olayına odaklanır, bizde ise her çeşit suç var, mali suçlara ilişkin yüzlerce roman yazılabilir ama bu konulara giren yok. Siyasal polisiyede de bir tek Ahmet Ümit’in ‘Kukla’sı var. Bizde yazılan polisiyelerde de hikaye daha çok işlenen bir cinayet üzerinde ilerliyor, tıpkı Kuzey ülkelerindeki gibi… Ben ise her gün yaşadığımız olaylardan esinlendim. Tek bir olaya odaklanmıyor ve birden fazla kahramanı var. Batı romanlarında tek kahraman olayı çözerken, benim romanımda iş birliği gerekiyor ve olay çözülüyor. Ben aslında tüm kötülüklere rağmen, hala toplumda iyi insanlar olduğunu göstermek istedim.”
Türkiye’deki polisiye tür okurlarının yüzde 70’ini kadınların oluşturduğunu da hatırlatan Eğilmez daha sonra ekonomi ağırlıklı sorularımıza yanıt verdi.
Ekonomik tabloyu değerlendirirken, yaşanan pek çok sorunun özellikle son üç-dört yıldır tırmandığını anlatan Eğilmez, yüksek enflasyonla geçmişte de mücadele edildiğini anımsattı:
“Özal döneminde yüzde 80’lere varan hatta yüzde yüzü geçen enflasyonlar yaşandı ama 2001 yılından sonra bu eğilim kaybolmuştu. Şimdi ise yeniden o noktaya vardık. Sürekli enflasyon ve kur üzerinde durulsa da aslında gerçekler konuşulmuyor. Oysa önceki dönemlerde gerçekler konuşuluyordu, yani enflasyon yüzde 80 denilince kimse bunun gerçekliğini sorgulamıyordu, işsizlik konusunda da öyle… Şimdi bir güven sorunu doğdu. Şimdilerde TÜİK’le ilgili aynı güvensizlik söz konusu… Oysa biz bu rakamları, gelişmeleri tam olarak bilmeden, işsizlik, enflasyon, kur, bunları nasıl yöneteceğimize de sağlıklı karar veremeyiz. Güvenilirlik konusu elzemdir” dedi.
“Heterodoks politikalar ciddidir, acaba neyi kastettiğimizi biliyor muyuz?
Hükümetin orta vadeli ekonomik programının “kafa karıştırıcı” olduğunu vurgulayan Eğilmez şöyle konuştu:
“Birden bire yeni ekonomi model açıklandı, ‘faizleri düşürelim, kur yükseldiği kadar yükselsin, ihracat artsın, cari açık kontrole alınsın, ithalat düşsün, üretim canlansın, enflasyon düşer’ diye açıklanan bir model. Bir hafta sonra ise bu unutuldu, Çin modeli çıktı, derken o da yalanlandı ve takip edebildiğim kadarıyla şimdi de maliye bakanı ‘Ortodoks politika yerine heterodoks politika’ dedi. Oysa H eterodoks politikalar ciddidir, acaba neyi kastettiğimizi biliyor muyuz? Bu politikalar, ücretlerin, fiyatların, kiraların dondurulmasıyla başlayan ve belli süre enflasyonu kontrol altına alma politikalarıdır, geçmişte Türkiye bunları yaptı.”
Eğilmez, kur etkisinin dış borçlardaki artışı için de, “Kur etkisi 2020 sonunda 450 milyar, 2021 sonunda 453 küsur… Üç buçuk milyar artış olmuş, buna karşın Türk lirası etkisi 1, 8 trilyon, inanılmaz artış” değerlendirmesinde bulundu.
15 yılda pek çok önem taşıyan kurumun, Yüksek Planlama Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı gibi önemli kurumların kaybedildiğini söyleyen Eğilmez, “Mevcut yönetim anlayışı içinde süs olarak kalmalarındansa, en azında itibarlarını koruyarak ortadan kalktılar, ileride tekrar gelebilirler diye düşünüyorum” dedi. “Biz sormayı, danışmayı kaybettik” diyen Eğilmez, eski dönemde yöneticiler, eleştirilebilir, uyarılabilirken bugün bu durumun söz konusu olmadığını belirtti.
“Ben bürokratken yaptığım eleştirileri şu an yapamıyorum”
Muhalefetin, ekonomik değişim yaratma konusunda yeterli olup olmadığı sorusunu da yanıtlayan Eğilmez, başbakanın sistemin başı olarak görüldüğü dönemde, bakanlıkların ve müsteşarların çok önemli olduğunu ve siyasetçiler ile bürokrasi arasındaki dengeyi kuran kişinin “müsteşar” olduğunu hatırlattı. Bu kaybın önemini vurgulayan Eğilmez, şunları söyledi:
“Ben bürokratken yaptığım eleştirileri şu an yapamıyorum. Hiçbirimiz yapamıyoruz, sansür uygulamak zorunda kalıyoruz. Seçimler olur ve iktidar değişirse, muhalefet hazır mı bilmiyorum. Yalnız televizyonda izlediğim kadarıyla, Ali Babacan çok hazırlık yapmış gibi görünüyor, 22 konu seçmişler ve gerçekleşme takvimi koymuşlar. Hep öneriyorum, bunu herkes yapmalı, bir takvim hazırlamalı. Mesela sıfırdan bir tarım politikası yazmalıyız, gübre mi bedava olacak, çiftçi mi desteklenecek? Aynı şekilde hayvancılığın, diğer alanların sorunlarını da alt alta yazıp tarihlendirmek lazım, politikadan hoşlanmıyorum ama ben olsam, gölge kabine kurardım. İleride hükümet olunca, o kişilerin bakan olması şart değil ama iki ay içinde, o kişinin tarım politikası içindeki eksikleri bulup neler yapılabileceğini ortaya koymasını ve bir komisyon kurmasını söyler, bunu her alana uygulatır, iki ay sonunda da bütçe yapardım. Tabii partilerde böyle hazırlıklar yapılıyor mu bilmiyorum...”
“Arap Sermayesi bizi kurtarmaz”
“Özellikle Arap ülkelerinin sağlayacağı sermayenin, mevcut ekonomik krize ne kadar çözüm sunacağı?” Sorusuna karşılık Eğilmez, bu ülkelerin daha ziyade kurulu şirket ve gayrimenkul aldıklarını ya da Merkez Bankası’yla swap anlaşmaları yaptıklarını ifade etti. Swap anlaşmaları ile Merkez Bankası’nın bu kişi ve kurumlara TL verdiğini, onlarınsa döviz verdiğini ve bir yıllık sürecin ardından dövizin kendilerine iade edilip, TL alındığını belirten Eğilmez, “Bizi herhangi bir sermaye, Arap sermayesi filan kurtarmaz, yapısal reform programı yapmalıyız” dedi. Eğilmez, yapılması gerekenleri şöyle anlattı:
“Reform programı deyince de hemen IMF anlaşılır ama kastettiğim sadece ekonomik değil, sosyal ve siyasal alanlarda bir reform. Hukukun üstünlüğünü yeniden sağlamak, yargı bağımsızlığını yerleştirmek, eğitim sistemini düzeltmek gibi. ‘Çin’de hukukun üstünlüğü mü var ya da yargı bağımsızlığı mı var’ gibi sorular gelebiliyor ama Çin Merkez Bankası ve Ruz Merkez Bankası bağımsızlar, buralar 60 yıldır bu düzenlemelerle yönetiliyor, demokratikleşmeye dönseler insanlar risk görür. Biz ise önce ‘AB’ye üyelik’ diyoruz, sonra canımız sıkılıyor ‘Şanghay Beşlisi’ne mi dönsek?’ diyoruz, yani bizde istikrarsızlık var ve insanlar güvenmiyor. Bu işten çıkabilmek için önerim yapısal reformlar. Yetkim olsa, Türkiye’nin risklerini alt alta yazarım. Türkiye gibi tüm komşularıyla sorun yaşayan bir ülke daha yok. Önce bunları yazar, benden kaynaklananları belirler ve çözmeye başlarım. ‘Hep dış güçler, hep dış güçler, hep bize haksızlık yapılıyor’ denemez. Suçluyu yanlış yerde aramayalım.
“TÜİK tamamen bağımsız olmalı”
Mevcut sistemde, verilerin doğru alınıp alınamadığı sorusuna da yanıt veren Eğilmez, Türkiye’de verilere güvenilmemesi sorununun son dönemde ortaya çıktığını kaydederek, TÜİK verilerine geçmişte de şüphe duyulduğunu ancak şu anda durumun daha kritik bir hâl aldığını ifade etti. Eğilmez, “En son Uğur Gürses yazdı, Merkez Bankası bir gecede kâra geçti, eskiden 60 milyar zarardayken bir günde 130 milyar kâra geçti. Bu durum açıklanmadı da… Açıklamanız lazım yoksa insanların aklına başka şeyler gelir. Veri güvenliği manzarası kötü… Mesela enflasyon yüzde 36 deyince para politikası farklı, yüzde 60 deyince farklıdır. Ben bunda sonraki dönemde TÜİK’in tamamen bağımsız olmasını ve maaşını da devletten değil, özel sektörden belli oranlarda gelen destekle oluşturulmuş bir havuz sistemi içinde almasını öneririm. Atamaya da çözüm bulmak gerekir” diye konuştu.
Hiperenflasyon beklemediğini, ancak bu politikayla devam edildiği takdirde enflasyonun düşürülemeyeceğini kaydeden Eğilmez, kur korumalı TL mevduatının da kurun yükselişine çözüm getireceği konusuna şüpheli yaklaştığını ifade etti. Geçmişteki benzer uygulamanın, sermaye hareketlerinin serbest olmadığı ve sabit kurun hakim olduğu bir dönemde hayata geçirildiğini söyleyen Eğilmez, bugün ise serbest ve dalgalı kur olduğuna dikkat çekti.
“Suçluyu yanlış yerde arıyoruz”
IMF’nin, geçmişte Türkiye’deki siyasi dönemlerin başarısızlıklarını temizlemek için ağır koşullar getirdiğini ve siyasetçilerin kendi hatalarını IMF’ye mâl ettiklerini dile getiren Eğilmez, “Bence Türkiye’deki krizden çıkışta IMF önemliydi, maddi olarak, düşük faizle ödenmek üzere 45 milyar dolar para koydu. İkincisi de belli bir ekonomik program koydu ve 2008 ortasına kadar bunu devam ettirdik. Ondan önce 1980’de de var, 1994 krizi var, tuhaf şekilde IMF ne zaman Türkiye’ye gelse, sorunu çözer ama sonra suçlu oymuş gibi gösterilir. Suçluyu yanlış yerde arıyoruz” dedi.
Cumhuriyet’in Atatürk önderliğinde bir ideal ve özelinde bir kadın projesi olduğunu vurgulayan Eğilmez, cumhuriyetin kadını öne çıkararak, ona erkek kadar değer veren, seçme ve seçilme hakkı sunan bir yapı arz ettiğini, bunun faydalarının net görüldüğünü, bir gecede İstanbul Sözleşmesinden vazgeçilmesinden büyük üzüntü duyduğunu dile getirdi.
“90 trilyon dolar kara para”
“Bitcoin’in geleceğini nasıl gördüğü?” Şeklindeki bir soru üzerine dünyada mevcut 90 trilyon dolar olduğu tahmin edilen kara paranın gidecek yer aradığını anlatan Eğilmez, “Oysa özellikle ABD kara parayla mücadeleyi bırakmıyor, spekülasyonlar kimilerine bitcoin’den para kazandırsa da ABD kara para önlemlerini artırırsa bu kazanç sürmez, benim tavsiyem kimsenin varlığının yüzde 20’sinden fazlasını kara paraya yatırmaması” görüşüne yer verdi.
Mahfi Eğilmez, Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünden hareketle, Türkiye’nin ne zaman bilimden ayrılsa, başına olumsuzluklar geldiğini hatırlattı, “Bilimden ayrılmayacaksınız. Tüm eğitimi ona döndürmeli ve daima bilimi öğretmeliyiz” dedi.